📆📆📆
Uzun bir süre başka bir yerde kalıp, evinize geri döndüğünüzde aslında her zamanki eviniz olmasına rağmen göze bir nebze yabancı gelir. Sanki camın önündeki tekli koltuğa her gün defalarca oturmamışsınızdır ya da çalışma masanızın üstündeki o kitaplar sizin değildir. Bu hissi verir işte uzak kaldığınız eviniz.
Ben de böyle hissediyordum işte. İki hafta boyunca farklı bir şehirde, farklı evlerde geceleri ise aynı otelde kalmak evimi gözümde yabancılaştırmıştım. Her yer gözüme değişik geliyordu ama bunu seviyordum ben. Bu yabancılık hissini tatmak hoşuma gidiyordu. Odama şöyle bir göz gezdirdim. Her ne kadar iki haftadır bir kere olsun camlar açıkladığı için havasız olsa da özlediğim odamdı işte. Gözüme tuhaf gelse de her şeyin yerini ezbere biliyordum aslında. Ortaokulda arkadaşımın hediye ettiği Sinop hatırası olan ve üstümde ismim yazan gemim, her zamanki gibi masamın sağ köşesinde çapraz bir şekilde duruyordu. Küçük çöp kutum da diğer köşedeydi. Kalemliğim geminin yanındaydı... Kısacası her şey yerli yerindeydi ama yine de gözüme farklı geliyordu. Bu da pek akıllı zihnimin bana oynadığı bir oyundu işte.
Küçük bavulumu, tekerlekleri yere gelmeyecek şekilde yere koyduktan sonra, incelemeye başladım onu. Giderken canavar olup, dolmak bilmeyen bavulum, şimdi de ters dönmüş kaplumbağaya benziyordu. Canavarın hazin sonu.
Bavulumu incelemeyi bırakıp, eşarbımı çıkardım. Kendimi çok yorgun hissediyor ve bir an önce yatağıma hızlı bir geçiş yapmayı istiyor olsam da annemin gazabından korktuğum için, önce üzerimi değiştirmem gerekiyordu. Fazlasıyla titiz bir kadındı annem. Bense tam tersine rahat bir insandım. Genelde de hep böyle olurdu zaten. Ayrıca bu evde iki tane titiz bayan olsa sanırım babam çıldırırdı.
Ben de babam çıldırmasın diye titiz değilim canım. Yoksa üşenmekle hiç alakası yok.
Annem her ne kadar dağınıklığa da karşı olsa da üstümdeki her şeyi benim vefakar sandalyemin sırt yaslama yerine koydum tüm kıyafetlerimi. Yol yorgunuydum hem ben. Bir anda bu kadar fazla iş yapamazdım. Bünyem kabul etmezdi.
Çok fena üşenirim.
Az önce kendi kendime kurduğum cümleyi yine kendi kendime yalanlamayı başarmama göz devirerek, kendimi yatağıma fırlattım. Nasıl da özlemişim! Günlerdir, bir otelin odasındaki yatakta yatmak hiç kolay olmamıştı. İnsan, kendi yatağına çok alışıyordu ve yıllardır bu yatak benimdi. Babam, "Evlenince, yatağını da yanında götürürsün" diyerek dalga geçiyordu benimle. Laf aramızda, babam çok güzel dalga geçer benimle.
Yatağımla ve yastığımla bir süre hasret giderirken sonra aklıma düşen Fatih'le kaşlarım çatıldı. İlk karşılaştığımızda da bir anormaldi ama ya veda ederken! Arada olan bakışmalarımızı hatırladıkça, hem karnıma tuhaf sancılar giriyor hem de günah olduğunu hatırlayan kalbim sızlıyordu. Keşke evlensek de kurtulsam bu işkenceden! Rahat rahat bakışsak ve bu hiç günah olmasa!
Gerçi onlar istese annem vermiyordu beni. Biraz yumuşamış olabilirdi ama bu bana acıdığı içindi. Hala Fatih konusunda aynı şekilde düşündüğüne emindim. Oysa, tuhaf hareketleri olmasa iyi çocuktu Fatih. Dinine de önem veriyordu. Bu zaman da kolay mıydı namazını kılan, orucunu tutan erkek bulmak?
Biri bunu anneme anlatsın, beni dinlemiyor.
Yatmaktan ve düşünmekten sıkılınca doğruldum yattığım yerden. Bağdaş kurarak oturdum yatağımın ortasında. Bir süre boş boş duvarları seyrettim. Gözlerim artık odama alışmıştı. Zaten çok uzun sürmezdi yabancılık hissi. Bende de öyle olmuştu.
Gözlerim, boş boş duvarlarda gezinirken, pembe bavulum hiç bana acımadan görüş alanıma girdi. Bir de onu boşaltacaktım ben değil mi? Aslında, hepsini direk makineye atsam daha kolay olurdu ama içlerinde temiz olanlar da vardı. Hem o kadar çamaşırı asıp kurutmaya, Sonra ütülemeye üşenirdim ben. En iyisi kalkıp, düzgünce boşaltmaktı bavulu. Yoksa, sonraya daha çok iş kalacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çıkmaz Ayın Son Çarşambası (İslami Yaşantılar serisi/3)
Spiritual#1'in Spiritüel "Ya ben de sana hediye hazırlamıştım ve sana verecektim ama evde unutmuşum." Deli dolu Beyza, yerini mahcup bir çocuğa bıraktığında, Fatih, anlık olarak gülümsedi ama Beyza farkedemedi. O sırada terliğiyle, yerdeki taşla oynuyordu çü...