Ertesi sabah kalktım. Kafam, bir yandan darmadağındı, bir yandan bomboş... Sanki binbir derdim var gibiydi ama, bir yandan da hiçbir şeyim yok gibiydi...
Salona gidip masada duran telefonumu elime aldım ve açma tuşuna bastım. Bir asır gibi gelen bir dakikanın ardından açılan telefon, mesaj yağmuru yüzünden bir süre kendine gelemedi. Çoğu işle ilgilu mailler olmakla birlikte, üçü Sevgi'dendi.
Sevgi: Dediğim kayıp eşya sorgulama işine baktım.
Sevgi:Maalesef senin kitap yokmuş Bahar.
Sevgi:Özür dilerim.
Ben de ona teşekkür edip, özür dileyecek bir şey olmadığını, her şeyin sorumlusunun benim süper zekam olduğunu yazdım. Ardından evden ayrıldım ve kimsenin bir şey bilmesini istemediğimden, yüzümü cok da asmamaya çalışarak iş yerine girdim. Masamın başına oturdugumda, Sevgi'nin coktan gelmis oldugunu fark ettim. Elindeki dosyalarla masamin onunden gecerken geldigimi fark etti o da.
"Geldin mi Bahar?" Dedi yanima yaklasip. Tam hal hatir soracakti ki Emir geliverdi.
"Ay yok daha gelmedi, yolda!" Diye lafa karisti. Sevgi gozlerini devirerek Emir'e baktı. Ama suçu yoktu ki cocugun, olanlardan bihaberdi.
"Neyse canım, sonra konuşuruz" deyip gitti Sevgi. O gidince Emir gozlerini kisip bana bakti.
"Ne konuşacaktınız?" Diye sorsa da 'hiii' diye bağırıp elini ağzına götürmesiyle baska bir soruya gecmesi bir oldu.
"Can Beyciğim sana bunu mu aldı?"
Gözleri yakamdaki broştaydı ve resmen bir broş için eriyip gitmisti karsimda. Onumdeki kagitlara donup ilgilenmiyormus gibi yaptim, ki ilgilenmiyordum da. Ama gitmek bilmiyordu, sülük! Omzuma bir yumruk vurup sarstı beni.
"Kız ama ben dedim, bak dedim bu dedim Can dedim Bey dedim bu dedim kıza bir farklı davranıyor DEDİM."
"Şşşt! Yavaş git! Farklı ne demek?" Kalemimin ucunu ona doğrultmuş, dik bakışlarımı üzerine dikmiştim. Neydi bu Emir'in Can Bey sempatizanlığı? Tamam adam kötü biri değil de, bana ne yani, değil mi!
Ne yaparsan yap anlamında omuz silkip uzaklaştı. Tam gözden kayboldu derken koridorun ucundan kafasini uzatip, ses çıkarmadan, sadece dudaklarını oynatarak 'farklı' diye fısıldadı. 'Emir' diye tıslayarak elimdeki kalemi ona fırlattım. Iskalamıştım. Daha fazla dikkat çekmemek için ikinci bir denemede bulunmadım. Ofistekiler şaşkın şaşkın bana bakiyor olmasa, attıği terliği geri isteyen anneler gibi, 'getir o kalemi' diye seslenecektim arkasından.
Sonra, aklıma o kötü olay geldi. Az önceye kadar aklımda olmayan, malum olay... Tüm beynimi işgal eden bu can sıkıcı olay sinirlerimi bozduğunda, sert adımlarla masama döndüm. İcimden virusune de, otobusune de, metrosuna daa... diye bir cumle kursam da devamını getirmedim. Ona da buna da kisminda kaldim...
Biz cok bilindik bir şirkettik. Mevsimin de yaz olması dolayısıyla, hayli yoğunduk. Kitap olayını düşünmemek adına, hiç itiraz etmeden yoğun çalışma temposuna giriştim. Derken Nuray masama doğru gelmeye başladı. Umarım bu sefer BİR GARİPLİK olur da, ağzından hayırlı bir şey çıkar, diye dusunurken, tam masamın önünde dikildi...
