BU KİTAP BENİM

6 0 0
                                    

      ***7 AY SONRA***

Bir ocak ayıydı...Bir yandan yemeğimi yiyor, bir yandan da haberleri izliyordum. Siyasi haber yoksa, habercilere malzeme de yok demekti. Bu yüzden bir haberi yarım saat veriyorlardı ki bunlar, genelde –evlerden ırak- cinayet haberleri oluyordu. Kanal aynı haberi tüm ayrıntılarıyla uzun uzadiye anlatmaya başlayınca, yerimden kalkıp kanalı değiştirdim. Yeni açtığım kanal, daha normal haberler verirdi genelde. Siyaset haberleri bitince, cinayetlere, kriminal olaylara sapmaz, dünya haberleri verirdi. Kimi zaman bir kampanya, proje, kimi zaman bir festival, kimi zaman da insanların kıl payı kurtulduğu kazalar olurdu bu haberlerin konusu. Yeniden masaya oturup yemek yemeye koyulduğumda, bir kitap hakkındaki bir haber başladı. Şöyle diyordu spiker:

"Son zamanların popüler kitabı 'Kilit', yalnız Türkiye'de değil, tüm dünyada büyük ilgi gördü. 'Gizli' takma adıyla kitabını yayımlayan yazarın, ilginç bir şekilde, imza günü yapmaması, ayrıca hakkında hiçbir bilgiye ulaşılamaması, okurların üzerinde çok değişik etkiler bırakıyor..."

"Allah Allah!" dedim lokmamı yutarken. Kitabın adını gerçekten de çok duymuş, ama henüz okumamıştım. Haberi daha bir ilgiyle dinlemeye başladım. İlk önce, üç farklı ülkede, farklı kişilere kitapla ilgili düşüncelerini sordular. Türkiye'deki genç bir kız:

"Çok güzel ve adına da uygun. Çünkü her şey, her bilgi kilitli. Okumaya değer" dedi. Tabağımı tezgâha koyup koltuğa yerleşirken, bir Amerikalı konuşmaya başladı.

"Çok şaşırtıcı, tam katil şu diyorsunuz, ortaya birisi ya da bir şey çıkıp her şeyi değiştiriyor" dedi. Kaşlarımı çatmıştım. Benim 'kayıp' kitabımdaki olaylara ne kadar da benziyor, diye geçirdim içimden ve televizyonun sesini iyice açtım. Bu düşünceler arasında, İngiliz'in yorumunu kaçırmıştım. Sonra kitabın konusunu bir de muhabir anlattı. Her şey, her şey öyle çok benziyordu ki, benim kitabımdaki olaylara. Büyük bir korku ve heyecanla ayağa kalktım. Muhabir anlatmaya devam ediyordu. "Acaba," dedim "olabilir mi?". Ama isim farklıydı. Benim kitabımın ismi 'Bilmece' idi, bu ise 'Kilit'.

Çok heyecanlanmıştım. Acaba düşündüklerim doğru muydu? Gerçekten olabilir miydi böyle bir şey? Birisi benim kitabımı çalıp, kendi kitabı diye bastırmış olabilir miydi? Bunu yapabilecek kadar vicdansız bir insan olabilir miydi?

Ben bunları düşünürken haber bitti. Haberi tekrar izleyebilmek için kanalları tarayıp durdum ama hayır, yoktu. Tek bir kanal mı vermişti bu haberi? Ya da diğer kanallar vermişti de ben mi kaçırmıştım. Hemen telefonumu çıkarıp 'Kilit' yazdım. Sitelerde yazan, muhabirin söylediklerinin aynısıydı. Ama bana düşüncelerimi doğrulayacak, ya da yanlış olduğunu gösterecek bir şey lâzımdı. Kitabın kendisi lâzımdı bana. Hemen okumalıydım o kitabı.

Televizyonu kapattım. İlk önce Sevgi'ye gidecektim. Hemen kabanımı giydim, kendimi atkı, bere, eldivenle sarıp sarmalayıp dışarı fırladım. Heyecanlansam mı, korksam mı bilemiyordum ama heyecan ağır basıyor gibiydi. Ağır basıyor dediysem, öyle açık ara değil, %51 heyecansa, korku da %49'du. Karlara bata çıka Sevgi'nin evine doğru ilerlemeye başladım.

Daha kapıyı açtığı anda anlatmaya başlamıştım ama özne sonda yüklem başta olan cümleler kurduğum için hiçbir şey anlamadı. İçeri gidip koltuğa oturunca, daha düzgün cümlelerle olan biteni anlattım. Ben anlattıkça Sevgi şaşırıyordu. En sonunda:

"O kitabı almam gerek" dedim. Başıyla onayladı.

"Hemen!" diye ekleyince şaşkın şaşkın baktı bana.

"Yarın alırsın, acelen ne?"

"Olmaz, olmaz, olmaz! Hemen şimdi alacağım. Hatta, gideyim ben" deyip ayağa kalktım. Kapıya doğru koşar adım ilerledim. Zaten üstümü çıkarmadığım için, zamanımı alan tek şey ayakkabımı giymek olacaktı.

"Bekle, ben de geliyorum" dedi Sevgi. Montunu giyip hemen peşimden geldi. O ayakkabılarını giymeye yeni başlamışken, ben merdivenlerden iniyordum. Beklemem için seslendi ama en fazla üç saniye duraksayabiliyordum. Nihayet bana yetiştiğinde nefes nefeseydi.

"İki ayağımı bir pabuca soktun" dedi apartmanın kapısını açarken. Ayağına baktım:

"Yo, her ayakta bir pabuç var" dedim.

Bana yapmacık bir gülüş attı. Birlikte yola koyulduk. Oturduğumuz semtte bir kitapçı vardı. Yani fazla uzağa gitmemiz gerek olacaklardı. Hemen içeri girdik. 'Bu saatte koşa koşa kitap almaya gelen bu manyaklar kim' sorusunun cevabını (yüzümüzü) görmesinler diye, hiç atkılarımızı çıkarmadık. Ve kitabı aldım. Sevgi yarın konuşuruz, deyip evine gitti. Ben de yolda kitabı inceleye inceleye eve döndüm.

Üstümü çıkarıp hemen koltuğa yerleştim ve okumaya başladım. Okudum, okudum, okudum... Saatlerce gözümü kitaptan ayırmadan, yemeden, içmeden okudum. Ve bu aralıksız okumanın sonunda başım çatlasa da kitabı bitirmiştim. Saat iki olmuştu. Büyük bir şaşkınlık yaşamanın verdiği donuklukla:

"Bu kitap benim..." dedim.    


BU KİTAP BENİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin