İŞ YERİNDE (devam)

6 2 0
                                    

Nuray gelip masamın önüne dikilmişti.
"Şunlara bir bakıp Can Bey'e götürmen gerekiyor" dedi elindeki dosyaları masama bırakırken.
    Dosyaya baktım. Birtakım inceleme ve düzeltmelerin ardından, Can Bey'in bir üst kattaki odasına gidip kapıyı çaldım.
"Girin."
İçeri girdiğimde başımı eğip selam verdim.
"A, Bahar Hanım!" Dedi, "Umarım hediyemi beğenmişsindir?"
"Evet gerçekten çok beğendim. Ama haftasonu birtakım olaylardan dolayı arayıp teşekkur etme fırsatı bulamadım."
"Önemli olan beğenmeniz..."
      Konuşmanın daha fazla uzamasını engellemek için dosyaları önüne koydum. Açıp şöyle bir dosyaya baktıktan sonra, 'gayet iyi hazırlanmış' anlaminda, memnuniyetle başını salladı. Tam ben çıkmaya yeltenmiştim ki:
"Bahar Hanım" diye seslendi. Arkamı döndüm.
"Efendim?"
"Bir mahsuru yoksa şu birtakım..."
    Ahhh, seni seviyorum Graham Bell! Böyle telefon gibi harika bir şeyi icat ettiğin için Allah senden razı olsun, nur içinde yat, mekanın cennet olsun inşallah! Evet, tam da o sırada telefon çaldı. Baktım konuşma uzuyor, hemen ikiledim. Üçlemiş, dörtlemiş ve hatta beşlemiş olma ihtimalim bile var...
    Tam dısari ciktigim anda Emir'in karsimda dikildigini fark ettim. Sinsi sinsi guluyordu. Soylemistim ya, onunla konusurken onun gibi olmak gerekirdi. Oyle de yaptim "Üf, çekil be şurdan!"
     Elimle onu ittirmeme aldırmadan , tekrar onume gecti. Diger taraftan geceyim dedim, yine karsimda durdu. Boyle birkac kez sağ sol yaptiktan sonra:
"Ay bir dur durduğun yerde!" Dedi. Aslında Emir, bilmeden bana yardımcı oluyordu; maskaralıklarıyla kitap olayını aklimdan uzak tutuyordu.
"Ne konuştunuz? Niye içerde uzun kaldın?" Diye sordu imali bakislarla. Benim deli arkadasim, benden ciddi ciddi cevap bekliyordu.
"Aaa ama!" Dedim birazdan 'bey bey lafini bil de konus' diyecek gibi bir mahalleli teyze edasiyla. "İşin gücün yokmu senin ya, git başımdan!"
"Of herkes bir acayip bugün, sıcak sizde kafa mı yapıyor?" Dedi bana sanki yerdeji bir çöpe bakiyormuscasina bakarak ve ben bir sey diyemeden uzaklasti. Ben de "seninle uğraşamam Emir" deyip kendi yoluma gittim.
    Kendi masama oturup yine işlere daldıgim sirada Sevgi geldi. Masamın önündeki koltuklardan birine oturdu. Kalemliğimden aldığı tuylu bir kalemin tuyleriyle oynamaya basladi.
"N'aber" dedi sonra, biraz da cevabimin 'kötü' olmasindan cekinerek. Ama cok iyi hatirladigim bir sey vardi: SB Anayasası, 8. Maddesi! Bu madde der ki, ne olursa olsun nasılsın diye sorulduğunda kötü demeyeceksin.
"Iyi diyelim, iyi olsun" desim ben de. Eh, yasalara uymak önemli tabii.
  Ne konuşacagamizi bilememekten kaynaklanan bir sessizlik hakimdi ortama. Ama Sevgi, aniden yeni bir konu bulmuş olmanın sevinciyle atıldi:
"Takmışsın broşu."
"Ne broşmuş arkadaş!" Dedim elimdeki kalemi masaya firlatip ellerimi iki yana açarak. Sevgi kizdigimi sanmisti ama sesimin tonundaki yumusama onu rahatlatmisti.
"Alın sizin olsun madem" dedim.
    Sevgi hafifce gulumsedi. Son yasadiklarimdan sonra, ne onun cani, ne de benim canim gulumsemek istiyordu. Ama hayatim asomurtaak devam edecek de degildim.
"Unutmadan, bugün Şimşek'i tamirden alıyorum" diye ekledim.
"Kavuşuyorsunuz yani..." dedi Sevgi bana sıcak bir gülümsemeyle. Sonra eteğini düzelterek oturduğu yerden kalktı. "Sonra yine konuşuruz" deyip yanimdan ayrildi...

BU KİTAP BENİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin