Eve geldim. Her zamanki ev hali iste... ama bir eksik vardi. Uğraşlarimdan birisini uzun zamandir yapmiyordum: kitap yazmak. Gerci bilgisayarim da daha gelmemisti. Neymis efendim, yogunluk varmis da, yirmi gun icinde bana doneceklermis de... Hayir simdi servisi arasam, yok şunun icin bire, bunun icin ikiye, onun icin üçe basin... Haydi bastik, yarim saat karsiniza adam gibi birini cikarmaz, biraz beklerseniz sizi falanca kisiye baglayacagiz derler... Hic bunlari cekemezdim ve bu yuzden servisi aramaya yeltenmedim.
Tam o sirada kapi caldi. Filmlerdeki 'birini mi bekliyorduk' ifadesiyle kapiya yoneldim. Delikten baktigimdaysa, gozlerime inanamadim.
"Yok devenin bale pabucu, daha neler!" Deyip tekrar baktim ama yine ayni goruntu! Buyuk bir saskinlikla kapiyi actim.
"Anne? Baba?"
"Sürpriiiiiiz!"
Ben agzim acik, kalakalmistim. Eh, normaldi bu tepki... Sonucta taa Izmir'den kalkip gelmişlerdi. En sonunda onlari iceri buyur etmek aklima geldi ve birlikte salona gectik.
Size hic ailemden bahsetmedim degil mi? Anne babamdan bahsetmeden once, benim bir kardesim var. Adi Gorkem. Benden dort yas kucuk. Üniversite okumak icin yurt disina gitti. Annemle babam da İzmir'de bir kitapçı isletiyorlar. Babam emekli olduktan sonra memleketimiz Trabzon'dan taşınıp, oraya yerlestiler...
Biraz havadan sudan, biraz Görkem'den, biraz Sevgi'den, biraz da işlerden konuştuk. Bir ara babam salondan ayrildiginda, annem cok korktugum o soruyu sordu.
"Kitap işleri nasıl gidiyor? "
Allah kahretmesin, ne cevap verecegim? Soylesem mi soylemesem mi? Of, sanirim en iyisi söylemek, diye dusundum.
"Gitmiyor. Yani gidecek de, birkaç gün önce durdu. "
"Ne saçmalıyorsun kızım? "
"Anne bak bu konuyu bir daha acilmamak uzere sana anlatıyorum ve sen de müdahale etmeden dinliyorsun!" degip anlatmaya basladim. Annem beni buyu k bir saskinlik ve uzuntuyle dinledi. Once teselli sozleri soyledi ama benim annem nutuk cekmeden bu konuyu kapatmazdi..."Demek ki dikkatli olman gerekiyor Bahar! Yani aslında suç tamamen senin. Artık ne kadar dalgınsan, koskoca kitabı unutmuşsun. Nasıl başardın bilmem. Neden o kadar dalgındın kızım? Canını sıkan bir şey mi oldu? Bak olduysa söyle hemen..."
Tamam, evet, hayır gibi kısa cevaplar kullanarak annemin sorularını yanıtladım. Nutuk bittikten sonra bu konunun bir daha açılmaması konusunda annemi tekrar uyardım ve yeniden günlük sohbetlere döndük. Aslında hâlâ şaşkın olan annem, kitap konusundan başka bir şey konuşmak istemiyordu ama ben hemen çok yerinde, güzel bir konu buluverdim.
"Kaç günlüğüne geldiniz?"
"Aa, daha bismillah, yeni geldik kızım, bu ne acele?" Bunu söyleyen babamdı. Gelip yanımdaki koltuğa yerleşti. Yine sigara içmişti herhalde. Annem onu hep uyarırdı bu konuda. O da aslında bırakmak istiyordu. Hatta azaltmıştı ama bir türlü tamamen bırakamıyordu.
"Yok baba," dedim "onun için değil. Ona göre, size güzel bir Ankara turu yaptırayım diye söyledim. Gerçi siz oralardan sonra, bu beton yığınlarını beğenmezsiniz, denizsiz tabi bir de buralar..."
"Ay tabi beğenmeyiz" dedi annem açık sözlülükle. Ama hakkı da vardı tabii. İnsan kafasında bir artı eksi listesi yapınca, İzmir açık ara önde gidiyor, artı konusunda.
Bir düşünelim. Masmavi denize buğday tarlaları, güzelim sokaklara beton yığınları... Bir de Ankara'nın kalabalık oluşu, her çeşit insanı, hırlısı hırsızı, gavgası, gıyameti, gargaşası (3G)... Sanırım İzmir'in bir eksisi deprem bölgesi olması. Ama bir şey söyleyeyim mi, tüm eksilerine rağmen ben artık bir 'başkentli' olmuştum. Yani öyle böyle, Ankara simidine, şehrin hızına, Ulus'a, Sıhhiye'ye, Kızılay'a alışmıştım! Bu eksiler beni bulmadıkça (hırsız evime girmedikçe, ben 3G'nin içinde olmadıkça) neden bir sorunum olsundu ki? Sonuçta işim, arkadaşlarım bu şehirdeydi. Bu beş milyon bilmem kaç küsür nüfuslu koca şehirde...
"Üç gün anca kalırız herhalde kızım. Şimdi kafeyi öyle başkasına bırakınca rahat etmez içimiz, değil mi Gülten?"
"Öyle öyle, en fazla üç gün."
Daha fazla da kalmalarını isterdim ama onlara ısrar sökmezdi. Israra karşı bir bağışıklıkları vardı. Yavru köpek bakışı da atsanız, dünyanın sevimliliğini de, maskaralığını da yapsanız, kararlarını vermişseler, işe yaramazdı. Ben de 'siz bilirsiniz' anlamında omuz silktim.
O gün biraz daha sohbet ettim. Sonra annemlerin de isteği üzerine Sevgi'yi aradım. Çok sevindi, çok da şaşırdı ama koşa koşa geldi. Bayağı bir sohbet ettik. Geç saatlere kadar oturduk. Sonra Sevgi evine döndü. Annemlere benim yatağımı verip, salonda yattım.
Yattım ama uyumadım. Uykum yoktu. Şimdi annemleri gezdirmek için işten izin almam lâzımdı. İzin için de Can Bey'i aramam lâzımdı. Geç saatte arayamazdım. Sabah erkenden aramaya karar verdim. Hâlâ uykum olmadığı için telefonumu alıp biraz İnstagram'da takıldım. Telefonun ışığı gözümü yorunca da, telefonu kapatıp uykuya daldım.