Gözlerimin içine bakarak ''Dorian, misafirine gitmesini yoksa seni ve annesi kendi kanında boğacağımı söyler misin?'' demişti.
Dorian ''Git.'' diye yakardığında, tüm gücümü toparlayıp ''Sence bana bir şey yapabilir mi? Till'e? Ne kadar güçlüydü hatırla.O bizi her şeyden korur.'' dediğimde ''Annemi?'' diye sormuştu.
Adam elinde içki şişesiyle bize yaklaşmıştı. ''Peki şu an nerede?''
''Dorian benimle gel.''
Saçımdan kavrayıp ''Defol!'' dediğinde istemsiz bir çığlık atsam da sonrasında kendimi toparlayıp kolundan tutup onu duvara yapıştırabilmiştim. Sarhoş olması benim için büyük bir avantajdı. Bunun üzerine Dorian eline bir kalem alıp adamın baldırına soktuğunda kalakalmıştım. Adamın acılı haykırışı beni kendime getirmişti. Ellerimi adamdan çekmiştim. İki eliyle bacağını kavrayan yerdeki adama şaşkınlıkla bakıyordum. Ardından Dorian sırtındaki kocaman çantayla elimden kavrayıp beni çekerken birinin adımı haykırdığını duydum. Beni kolları arasına aldığında bunun Till olduğunu anladım.
Adam hastaneye, bizse karakoldaydık. Dorian herşeyi anlatmıştı, ben de öyle. Hem yaşından kaynaklı, hem de müdafaa olduğundan kaynaklı bu işten sıyrılabilmiştik. Annesi Dorain'ı almıştı. Bundan sonrasında ne yapacağını merak ediyordum.
Till'in arabasında, arka üçlü koltuktaydım. Öndeki yolcu koltuğunda Bay Landers, sürücü koltuğunda ise Till vardı. Konuşmaya cesaretim yoktu. Arada Bay Landers bir şeyler diyordu ama Till cevap vermiyordu. Kelimenin tam anlamıyla burnundan soluyordu.
Bay Landers araçtan indikten sonra onun yerine ben geçmiştim. Tİll'in evine doğru gidiyorduk. Fena şekilde faka basmıştım. Dayanamayıp ''Till?'' dediğimde cevap vermemişti. Bir an önce ne diyecekse desin ve bu cehennem bitsin istiyordum. Tekrar ''Till?'' dediğimde ''Kes sesini Lieel'' diye bağırıp beni susturmuştu.
Eve geldiğimizde direk ceketinden ve kravatından kurtulmuş, gömleğinin üst düğmelerini açmıştı ardından da kendine bir kadeh konyak doldurmuştu. Sinirini yatıştırmak istediği belliydi. Göz ucuyla bana baktıktan sonra derin bir nefes alıp camdan dışarıya bakmaya başladı. Ben hala salonun ortasında dikiliyordum.
''SİKEYİM LİEEL! BİR KEZ SADECE BİR KEZ SÖZÜMÜ DİNLE! SANA ONDAN UZAK DUR DEDİM, KARIŞMA DEDİM. EĞER BEN KARIŞMA DEDİYSEM SEN DE KARIŞMAZSIN! SENDEN BEKLENEN, YAPMAN GEREKEN BU!'' Till aniden dönüp bana doğru yaklaşırken bunları haykırmıştı. Gözlerinde çakan şimşekleri, içindeki öfkeyi görebiliyordum.
Güçsüz bir sesle ''Ö-özür dilerim. S-sadece ben... Engel olamadım... Korktum.'' dediğimde ''BEN KORKMADIM MI SANIYORSUN? SANA BİR ŞEY OLDU DİYE KORKMADIM MI SANIYORSUN?'' dediğinde gözlerim dolmaya başlamıştı.
''Üzgünüm Till. Bunun dışında kalamazdım. O çocuk tüm bunları yaşarken ben senin malınmışım gibi bir köşede duramazdım.'' bunları söylerken benim ses tonum yükselmişti. Bunlar Till'i daha çok sinirlendirmişti. Elindeki kadehi sertçe yere çarptıktan sonra boynumdan tutup beni duvara yapıştırmıştı. Gözlerime delici bakışlar atıyordu. Gözleri kararmıştı. Hiç görmediğim kadar karalardı.
Dişleri arasından ''Evet benimsin, benim malımsın tamam mı? Bir kez daha, Lieel seni uyarıyorum, bir kez daha benim sözümden çıkmayacaksın, yoksa olanların tüm sorumlusu sen olursun.'' demişti.
Her bir sözünde boynumdaki eli biraz daha sıklaşıyordu. Bir süre sonra nefes almakta güçlük çekmeye başlamıştım. Aniden boynumu serbest bıraktığında öksürmeye başlamıştım. Nefes almak hala zordu. boğazım yanıyordu.