''Biliyorum ama bu vücuda ihtiyacım var.'' dediğimde ''Pekala.'' deyip sırıtarak üstümden kalktı ve tuvalete yöneldi. Bende üstümü giyinip mutfağa indim, ona kendi ellerimle güzel bir şeyler hazırlamak istiyordum ama bunda ne kadar başarılı olabilirim, işte ondan emin değildim. Yapabileceğim -yani düşündüğüm- şeyler tost, omlet ve salataydı. Bu yüzden hemen işe koyuldum. Marulu doğrarken yanlışlıkla parmağımı da doğradığımdan kaynaklı kanamaya başladı. Musluğu açıp, elimi suyun altına koyduğum sırada Till içeri girdi ve elimi görünce hızlıca yanıma geldi ve telaşla ''Lieel, iyi misin?'' diye sordu.Gülerek ''İyiyim, birazcık kestim sadece. yaşayacağım.'' dediğimde sanki duymamış gibi çatık kaşlarıyla ''Sen neden uğraşıyorsun, görevli yapardı.'' diye beni azarlamıştı.
Yaramaz çocuktan masum bir çocuğa geçiş yaparken ''Kendi elimle hazırlamak istedim.'' demiştim. Suratıma odaklanıp derin bir nefes aldıktan sonra suratıma düşmüş saçları geriye itip ''Gel, otur şöyle.'' dedi ve beni sandalyeye oturttu ardından dolaptan pamuk ve tentürdiyot alıp parmağımı temizledi ve yara bandı yapıştırdı. Bunu yaparken parmağıma değil Till'in suratına bakıyordum. Yaptığı her işi ciddiye alıyordu, bir şeylerle uğraşırken suratı çok ciddi oluyordu. Aslında bu saygı duyulması gereken bir şeydi ama bu ciddilik onda çok seksi duruyordu ve seksi olduğu kadar eğlenceliydi.
Gözlerimi ondan ayırıp parmağıma yönelttiğimde ''Teşekkür ederim.'' demiştim. Halbuki bu kadar şeye gerek yoktu. Minik bir kesikti ama Till'i yapmaya niyetlendiği bir şeyden alıkoymak imkansızdı.
''Pekala, beraber hazırlamaya ne dersin?''
''Olur.''
Beraber hazırlamaya karar vermemize rağmen yine her şey Till'e kalmıştı, ben sadece istediği malzemeleri ona uzatıyordum. Aslında ayakaltında dolaşmamdan hoşlanmadığını da biliyordum ama müsamaha gösteriyordu çünkü sakatlanmıştım.
Kısa bir sürenin ardından kahvaltıyı hazırlamıştı bile. İçimden bu adamın yapamadığı bir şey yok mu diye düşünmeden edemedim. Bir işe girişiyorsa, en iyi sonucu elde edene kadar durmazdı. Zaten en iyisini de her zaman yapardı. Gerçekten şu ana kadar elde ettiği her şeyi hakediyordu.
Alt dudağımı gururlu bir ifadeyle sarkıtırken aynı zamanda alkış tutuyordum. Till'in suratını kendini beğenmiş bir gülümseme kaplamıştı.
Kahvaltıdan sonra Till beni eve bırakmıştı ve bu sefer ısrarımı geri çevirmeyip içeriye geldi. Onu ev arkadaşımla tanıştırmayı planlıyordum. Nasıl olsa bizim fakülteyle alakası yoktu üstelik Till'den haberdardı. Ama şansıma evde yoktu, antrenmana gitmiş olmalıydı. Till içeri geçtiğinde etrafı süzmeye başladı. ''Bir öğrenci evine göre hiçte fena değil.'' diye mırıldandığında yalan söylediğini biliyordum. Bunun üzerine ''Ah dürüst ol.'' diye yakınmıştım.
''Pekala, açıkçası fazla küçük.''
''İşte şöyle dürüst ol.'' deyip güldüm. Ardından ''İçecek bir şeyler ister misin?'' diye sorduğumda ''İstemiyorum. Sadece yanıma otur lütfen.'' demişti. Ne olduğunu bilmiyordum ama dediğini yapıp yanına oturduğumda bana döndü ve yüzümü elleri arasına aldı.