Lazarus

275 12 1
                                    

Uzun (çok uzun) bir aradan sonra tekrar merhabaaa!! Bu süre zarfında attığınız mesajlar/yorumlar için çok teşekkürler! Unutulmamak (ve hatta özlenmek) muazzam bir his! Bu sebeple sizin de mutlu olacağınızı düşündüğüm bir bölümle karşınızdayımm ehjejjdd kalan yerden nasıl devam edeceğime dair en ufak bir fikrim dahi olmadığı için böyle bir kaçış yolu buldum nolur affedin hsdjdkdk
İyi okumalarr


Kızlarla araçtan indikten sonra yavaşça salona doğru ilerlemiştik. Balo için bir limuzin kiralamıştık. Bunu ünivesitenin ilk yılından beri planlıyorduk ve her zaman harika bir plan gibi geliyordu ta ki yaşayana kadar. Till'le beraber bu salondan içeriye girmek için nelerimi vermezdim ama bu elbette ki imkansızdı. Hızımı biraz arttırmıştım ki koluma giren Betty tekrar yavaşlamamı sağlamıştı. ''Bu ne acele?'' diye sorarken aslında cevabı biliyordu. Suratındaki sinsi gülüşün sebebi de tam olarak buydu.

Salondan içeri girdikçe kalabalık daha da artıyordu ve bu Till'i bulmamı daha da zorlaştırıyordu. Öğretim görevlilerinin olduğu bölüme gözlerimi diktiğimde tüm ihtişamıyla karşımda duran Till Lindemann'ı görebilmiştim. O çoktan beni bulmuştu. Onu bulduğumda suratıma istemsiz bir sırıtış yerleşmişti. Bana doğru göz kırptığında kıkırdamama hakim olamadım hatta o kadar kendimi kaybettim ki önümdeki sandalyeyi neredeyse deviriyordum. Bu Till'in bir kahkaha atmasına sebep olmuştu. Yanında olup kahkahasını işitmek isterdim sonra bu dileğimi ertelemeye karar verdim.

Masada Till'i en rahat görebileceğim sandalyeyi seçmiştim. Aradaki bakışmalarımız gerçekten gülünesiydi. Liseli aşıklar gibi hissediyordum. Birden Till'in ayaklandığını görünce onu baştan aşağı süzme fırsatına erişmiştim. Giydiği simsiyah takımın altına giydiği botlarla yine her zaman ki gibi dünyadaki en yakışıklı şeydi.

Till'in bana doğru geliyor olduğunu görünce istemsizce tedirgin olmuştum. Gerçek anlamda bana doğru geliyordu  ve bu iyi değildi. Herkesin gözü Till'deydi ve Till de bana odaklı bir şekilde yaklaşıyordu. Okulun tüm öğretim görevlileri ve idaresi şu an bu salondayken bu yaptığı şey hiç de mantıklara sığmıyordu. Kaşlarımı gitmesi için kaldırdıkça bana doğru daha fazla yaklaşıyordu. Yanıma geldiğinde masadaki herkes susmuştu. Till elini uzattığında kısa bir süreliğine bakakalmıştım. Ne yapmam gerektiğine dair hiç bir fikrim yoktu. Nihayetinde elimi elinin üstüne koyduğumda kavradı ve ben de ondan destek alarak sandelyemden kalktım. Eğer utançtan ölünebilseydi şu an milyon defa ölmüş olurdum, bundan emindim.

Dans pistinde yerimizi aldığımızda iki eliyle belimden sıkıca kavrayıp kendine yaklaştırmıştı, bense ellerim omuzlarında emanet gibi duruyordum. Oldukça tedirgindim. Pistteki insanlar yavaşça sahneden ayrılıp yerlerine geçiyorlardı. Herkesin gözü üzerimizdeydi ve bu çok rahatsız hissetmeme sebep oluyordu. Kendimi bir hayvanat bahçesi kafesinin ardında gibi hissediyordum. Bakışlar rahatsız ediyordu. Başımı yerden kaldırmak oldukça zordu.

Till belimdeki tek elini çekip çenemden kavrayıp ona bakmamı sağlamıştı, ona tedirdin bir gülümseme vermiştim. Ama Till'in bakışları huzur vericiydi. ''Till, herkes bize bakıyor.'' dediğimde başını sallayıp ''Evet, bakıyorlar'' demişti. Bu kadar rahat olması garipti.

Çözümü gözlerimi Till'den ayırmamakta bulmuştum çünkü şu an da tek aşina olduğum ve bana huzur veren şey Till'in gözleriydi. Kolları arasında olmak yuvamdaymışım gibi hissettiriyordu. Birden kulağıma eğilip ''Çok güzelsin.'' diye fısıldadı. Bu utangaçça gülümsememe sebep olmuştu. Alayla ''Sen de fena sayılmazsın.'' diye yalan söylediğimde tek kaşını kaldırarak ''Öyle mi?'' diye sormuştu. Cevaben sadece kendini beğenmiş bir şekilde kafamı sallamıştım. Bu ufak bir kahkaha atmasına sebep olmuştu. Elim omuzlarından ensesine gitmişti, artık tedirgin değildim. Herkesi soyutlamıştım. Till yanımdaydı ve sonrası mühim değildi.

Ensesindeki saçlarla oynarken aynı zamanda müziğin ritmine uyarak hareket ediyorduk. Till gözlerini ayırmadan bana bakıyordu. Gözlerim Bay Landers'a kaydığında yanındaki kadının elinden kavramış gülümseyerek bizi seyrediyordu. Till birden belimdeki ellerini biraz daha sıklaştırarak daha fazla yaklaşmamı sağlamıştı. Kulağıma doğru eğilip ''Benimle evlenir misin?'' diye fısıldamış ardından da geri çekilmişti. Şaşkınlıkla  ona bakıp ciddi olup olmadığını kavramaya çalışıyordum. İstemsizce kaşlarım çatılmıştı. Kalbim göğsümü zorluyordu. Till ''Nefes al.'' dediğinde dediğini yapıp derin bir nefes almıştım. Nihayet  ''Evet.'' diye mırıldandığımda kendime gelebilmiştim. Suratıma kocaman bir gülümseme yerleşmişti. Till Lindemann az önce bana evlenme teklif etmişti. Bu gerçekti aksi halde şizofreniden muzdarip bir akıl hastasıydım çünkü bu kadar muhteşem bir şeyin hayalini ancak bir deli kurabilirdi. ''Seni çok seviyorum Lieel'' diye mırıldanana kadar kendimde değildim ve gözlerimin dolduğunu hissedememiştim. ''Ben de seni çok seviyorum aşkım'' diye mırıldandığımda gözümden bir damla yaş akmıştı. Cümlemi bitirir bitirmez Till dudaklarıma yapışmıştı. Hayatımda hiç bu kadar karmaşık ve bir o kadar da net hissetmemiştim. Kesinlikle ömrümün sonuna kadar onun olmak istiyordum, bu kesinlikle dünya üzerindeki asla değişmeyecek olan tek gerçekti ama bir yandan da içimde tuhaf bir endişe ya da korku vardı. Dudakları dudaklarıma değidiği an da tüm endişeler ve korkular ılık dudakları ve nefesiyle uçup gitmişti. Dudaklarımız ayrıldığında sarhoş gibi hissediyordum. Ona bakmaktan ve sırıtmaktan kendimi alamıyordum, Till'in de aynı şekilde olması güzeldi.

Müzik bittiğinde ayrılmıştık. Koluna girmem için teşvik ettiğinde bu sefer tereddüt etmeden koluna girmiştim. Şu an on on yedinci yüzyıldan kalma bir baloda yakışıklı kralımla berabermişim gibi hissediyordum. Aslına bakarsak zamanlama dışında doğru bir tespitti. Sandalyemi çekip oturana kadar elimi bırakmamıştı. Elimin üzerine minik bir öpücük bıraktıktan sonra masasına doğru ilerlemeye koyulmuştu. Arkasından ona hayran bir şekilde bakıyordum. Birden Rose kolumdan tutup ''Bu da neydi?'' dediğinde ona dönmüştüm. ''Bence gayet açıktı.'' diye cevaplamıştım. Herkes birden soru yağmuruna tutmaya başlamıştı. Tamam normal bir durum değildi ama ne olduğu da aşikardı. Bu kadar sorgulamaya gerek yoktu. Aniden ayağa kalkıp ''Tuvalete gitmem gerek.'' deyip lavabolara doğru ilerlemeye başlamıştım. Tuvalete girdiğimde direk aynanın karşısına geçmiştim. Suratımda sönmek bilmeyen bir gülümseme vardı. Birden çığlık atıp tepinmeye başlamıştım. Eğer bunu şu an yapmasaydım gece boyunca dengesiz olacaktım. Enerjimi dışarı atmam gerekiyordu.

Nefes alış verişim düzenli bir hal aldıktan sonra ellerimi yıkadım ve tuvaletten dışarı çıktım. Kapının önünde Till'i görmeyi gerçekten beklemiyordum. Bu birden duraklamama sebep olmuştu. Sorar bir ifadeyle ''Till?'' dediğimde ''Efendim?'' demişti. Suratında sinsi bir ifade vardı. ''Ne yapıyorsun burada?'' diye sorduğumda ''Seni bekliyorum.'' demişti. Biraz durduktan sonra ''Camlarda ya da fayanslarda bir hasar yoktur umarım.'' dediğinde kafamdan aşağı inen taze lavların sıcaklığı tüm vücudumca hissedilmişti. ''Şey, ben, böcek vardı. Oldukça büyük ve hızlıydı. Onu öldürmek için..'' diye saçmalarken Till dikkatli bir şekilde beni dinliyordu. Oldukça keyif aldığı belliydi. Alayla ''Eminim.'' dediğinde derin bir nefes alıp ''Gülme'' diye yakınmıştım ama nafileydi. ''Susar mısın?'' dediğimde kahkasını bastırmaya çaışıyordum. ''Tamam tamam.'' derken iki ellerini havaya kaldırmıştı. Somurtmaya çalışarak ona bakmaya çalışıyordum ama işin aslı durum gerçekten komikti. Birden kolumdan kavrayıp duvara yasladığında ''Hey! Biri görecek!'' derken onu hafifçe itmeye çalışmıştım ama o ellerimden kavrayıp ''Karıma istediğim yerde istediğim şeyi yapmaya hakkım olmalı değil mi Bayan Lindemann?'' dediğinde suratımdaki gülümseme büyümüştü. Yaramazca ''Sanırım evet.'' dediğimde dudaklarıma bir öpücük kondurmuştu. ''Bu arada teklifimi kabul ettiğin için teşekkürler.'' demişti. ''Gerçekten evlenecek miyiz? İnanamıyorum.'' dediğimde sadece başını sallamıştı. ''Peki ya karın?'' dediğimde ''Konuşarak ikna ettim ve bu sefer inat etmedi. Yaklaşık 2 hafta oldu boşanalı.'' diye cevaplamıştı. Kaşlarımı hafifçe çatıp ''Gerçekten inanması zor.'' dediğimde kendini beğenmiş bir şekilde ''Umarım düğün günümüze kadar inanmış olursun.'' diye cevaplamıştı.

TILLISHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin