Neden bahsettiğini anlamamıştım. ''Ne olmuş?'' diye sorduğumda eli boynuma gitmişti.
''Kızarmış.''
''Öyle mi, bilmiyorum ki. Ben yapmışımdır.'' deyip geçiştirmeye çalışmıştım.
''Lieel bana yalan söyleme. Bunu o velet yaptı değil mi?'' diye kükrediğinde tırsmıştım.
''Şey, bana biraz yakınlaşmaya çalıştı da.''
''Onu geberteceğim.''
Bu sözler ağzından bıçak gibi çıkmıştı. Belki de biraz yılan tıslaması kadar tehlikelilerdi. Bunu dedikten sonra hızla kapıya doğru ilerlemeye başlamıştı. Tam kapıyı açacakken kolundan yakaladım ve kapının önüne geçtim. Till'le kapı arasında kalmıştım.
''Till dur! Ona haddini bildirdim, korkup kaçtı. Bir daha böyle bir şeye cesaret edemez zaten.'' diye söylenmeye başlamıştım.
Aslında Till'in o hadsizi gebertmesini isterdim ama bu her şeyi mahvederdi. Özellikle Till için her şey çok kötü olurdu. Ben sıradan bir öğrenciydim ama o profesördü ve şu an sahip olduğu her şey için çok fazla çalıştığına emindim.
Gözlerini saniyeliğine benden ayırdıktan sonra tekrar benimkilerle buluşturmuştu. ''Bana bak, benden başka kimse sana dokunamaz. Onu bulup parçalara ayıracağım.'' diyip tekrar kapının koluna yönelmişti. Gözlerini yine kararmıştı. Bu hali çok ürkütücüydü.
''Till sakinleş lütfen! Bana dokunmasına izin vermedim bile. Otur şuraya.''
Elinden tutmaya çalıştım ama yapamadım çünkü ellerini yumruk yapmıştı. Elimi yanağına getirip ''Bana senden başkası dokunamaz. Bende buna izin vermem. Hem okulun bitmesine az kaldı. Herkes yakında tamamiyle sana ait olduğumu bilecek.'' dediğimde çatık kaşları biraz yumuşamıştı, dikkatlice bana bakıyordu. Bu kez yumruk yaptığı ellerini açabilmiştim. Parmaklarımızı birbirine kenetledikten sonra onu salona doğru çekmiştim, o da reddetmemişti.
Hiçbir şey demeden yere bakıyordu. Sakinleşmeye çalıştığını biliyordum onun için bir şey demiyordum. Bir sürelik sessizlikten sonra bana baktı ve ''İyi misin Lieel?'' diye sorduğunda hızlıca başımı salladım. ''Asıl sen iyi misin?'' diye sorduğumda çenesi tekrar gerilmişti. Sesini yükselterek ''Değilim, piçin teki gelip kadınımı taciz etmeye çalışıyor. Nasıl iyi olabilirim? Bunun acısını ondan çıkartacağım. Okulda kaçacak delik arayacak.'' demişti.
Bunun üzerine ortamı yumuşatmaya çalışarak ''Eğer bu konuda bana ihtiyacın olursa söylemen yeterli. Biliyorsun ki seve seve yardım ederim.'' demiştim. Bana yan bir bakış attıktan sonra ''Aklımda tutmaya çalışırım.'' demişti. Daha iyi hissettiğini sezebiliyordum. Bundan destek alarak ona daha çok yanaştım ve sol kolunu kaldırıp göğsüne yatmaya çalıştım. Ben bunu yaparken Till hiç yardımcı olmuyordu. Kafasını sağa çevirmişti ve gülüşünü saklamaya çalışıyordu. Nihayet amacıma ulaşıp, göğsüne varabilmiştim. Till de bunun üzerine arkasına yaslanmıştı, tam olarak istediğim de buydu. Çenemden tutup dudaklarıma minik bir öpücük kondurmuştu. Ona sırıtırken ''Böylesi daha iyi.'' demiştim. Tekrar gülmüştü ama bu sefer saklamamıştı. Gamzelerini görebilmiştim.
Gözlerini gözlerimden ayırmadan ''Sadece benimsin.'' diye mırıldandığında ''Kesinlikle her bir hücremle size aitim Bay Lindemann.'' diye karşılık vermiştim.
Kaşlarını kaldırıp gözlerini bir süreliğine benden ayırıp pencereden dışarı dikmişti. Tekrar bana odaklandığında ''Bana ne yaptığından haberin yok.'' demişti. Gülümseyerek ''Ne yapıyorum?'' dediğimde elleri tekrar saçlarıma gitmişti. Bana bu şekilde bakmasını seviyordum. Dünyadaki en güzel şeymişim gibi hayranlıkla bakıyordu. Bu konuda daha fazla konuşmak istemediğini anlamıştım, zorlamak istemiyordum çünkü Till'in kendi ya da duyguları hakkında konuşmayı pek sevmediğini biliyordum.