''Buraya gel'' deyip kolunu kaldırmıştı. Bunun üzerine bende kapıyı itip içeri girmiştim. Yere bakarak Till'e doğru ilerlemiştim. Ona vardığımda kolunun altında yerimi almıştım. Ardından Till ani bir ruh hali değişimiyle tekrar tehditkar bir hale bürünmüştü.
''Üç gününüz var. Geldiğimde bu boku temizlemiş olun.'' deyip ilerlemeye başlamıştı. Ben de onun hareketlerini taklit etmiştim.
Odadan çıktığımızda biraz önce Till'e küfreden adamlar ve kızlar gitmiş yerine bir grup melek gelmişti. ''İyi günler Bay Lindemann.'' derken adeta sütten çıkmış ak kaşıklardı. Bu gerçekten tuhaftı. Till'den gerçekten çok korkuyor olmalıydılar.
Flake'in kafesine geldiğimizde bu sefer kimse yoktu. Hatta Flake bile yoktu. Onun yerine karısı bakıyordu. Bizimle biraz sohbet ettikten sonra yarım bıraktığı işlerine devam etmeye koyulmuştu. Biz de zaten bir saat kadar oturup kalkmıştık.
"Bu gece ben de kal."
Till'in ağzından bunlar dökülürken elbette kulağıma en ahlaksız sözcükler olarak ulaşmıştı. "Planımız nedir?" deyip göz kırptığımda Till'in kahkahasını belli belirsiz işitmiştim.
"Planlarımın senin için tatmin edici olacağını sanmıyorum." dediğinde kaşlarımı çatmıştım ama istemsizce aklıma ahlaksız şeyler geliyordu. "Sen ve yatağın dahilseniz ben tatmin olacağıma eminim." dediğimde Till'in suratına sinsi bir sırıtış yerleşmişti.
"Göreceksin."
Eve geldiğimizde direk Till'in odasına geçmiştik. Bu sefer yemeklerle biz değil hizmetliler ilgilenecekti. Till bana elindeki tişörtü verirken "Seni bununla görmeyi seviyorum." demişti. Sırıtarak "Daha çok seveceğin kıyafetlerim var." demiştim ardındansa "Cidden hatırlat buraya kıyafet getireceğim." dediğimde Till umarsızca "Gerek yok, alırız." diyip banyoya geçmişti.
O, banyoya geçtikten sonra bende tişörtü ilk gün geldiğimde giydiğim tişörtle değiştirmek için dolabına yönelmiştim. Kapıyı açtığımda ki koku, ölene kadar bu dolabın içinde ikamet etmeme sebebiyet verebilirdi.
Tişörtü elime geçirdiğim sırada Till banyodan çıkmıştı. Sanırım onu bu gece yatağa atmak için sinirlendirmem gerekiyordu. Bunun üzerine elimdeki tişörtü alıp banyoya yönelirken Till bana tuhaf tuhaf bakıyordu. Tam kapıyı kapatacakken eliyle kapıyı geriye itmişti. Bu haliyle eylemimi gerçekleştirmemi engellemişti. Ama istediğimi alıyor gibiydim.
Till kaşlarını çatıp "Ne yapıyorsun sen?" dediğinde umarsızca "Üzerimi giyeceğim." demiştim. Çatık kaşları arasındaki çizgi daha fazla derinleşmişti."Burada giy." dediğinde "Sen mi odadan çıkacaksın?" diye sormuştum. "Lieel, ne saçmalıyorsun?" dediğinde bu kez ben kaşlarımı çatmıştım.
"Yanında giymek istemiyorum."
"Neden?"
"Madem yatak ve sen yok o zaman beni neden çıplak göresin?"
Bunun üzerine kahkaha atmıştı. "Seninle sevişmeyeceğim için mi?" deyip daha çok gülmüştü. Hiç sinirli görünmüyordu. Bu cidden sinir bozucuydu.
Kahkahası bittiğinde kapıyı daha fazla itip içeri girmişti. Üzerime doğru geliyordu. O üzerime geldikçe ben de aynı ahenkle geriye doğru gidiyordum. Beni lavaboyla kendi arasına sıkıştırdığında suratında sinsi bir sırıtış vardı. Bacaklarımdan tutup lavabonun kenarına oturturken göz kontağımız bir an olsun kesilmemişti. Aramızdaki bu çekimi seviyordum. Elini iki bacağımın arasına koyup ayırdıktan sonra kendisi yerini bulmuştu. Elleri bacaklarımdan yukarıya doğru çıkıp tişörtümün eteklerinden kavramıştı. Bir çırpıda beni ondan kurtardığında eserini beğeniyle süzmüştü. Bu kez elleri pantolonumun düğmesine gittiğinde onu rahatça çıkarabilmesi için popomu hafifçe kaldırmıştım. Çıplakta kalan bacaklarımı sertçe okşadıktan sonra elleri göğüslerimi kavramıştı.
Elleri belimden sırtıma doğru varıp beni kendine çekmişti. Omzuma minik bir öpücük kondururken sütyenimin kopçasını çözmüştü. Beni ondan da kurtardıktan sonra lavabonun kenarına koyduğu tişörtü alıp boyun kısmından kafama geçirmişti. Bu kaşlarımın çatılmasına sebep olmuştu. Kol kısmından tutup kolumu geçirmemi beklerken "Ne yapıyorsun? Giydirmen değil soyman gerekiyor!" diye yakınmıştım. Till bir şey dememişti. Bu sebeple oflayarak tişörtü giymek zorunda kalmıştım.
Popomdan tutup beni kaldırıp ardından yere indirmişti. Ona göz devirip önünden geçerken popoma bir şaplak atmıştı. "Aşağıya, yemeğe" dedikten sonra omuzlarımdan kavrayıp beni yönlendirmişti.