Till bugünlük dersi erkenden bitirip ''Çıkabilirsiniz.'' dediğinde gerçekten mutluydum. Sınıftakiler hazır bekliyormuş gibi hemen çıkmıştı birkaç kişi kalmıştık. Çıkmaya hazırlanmak için kitapları çantama koyarken yanımda ki kızın ani çığlığını duydum ve gelen sese doğru döndüğümde Till'in yerde boylu boyunca uzanıyor olduğunu gördüm. Ne olduğunu idrak edememiştim, resmen donmuştum. Herkes Till'in başına üşüşürken ben hala olduğum yerde kalmış bakıyordum. Yere devrilen Till olamazdı. Buna ihtimal vermiyordum. O çok güçlüydü. Bunların hepsi göz yanılmasıydı ya da hepsi rüya olmalıydı. Gerçekten çok kötü bir kabus. Till'e hiç birşey olmazdı; olamazdı. Onu yeterince sevmemiştim, yeterince dokunamamıştım. Onunla sonsuz olacaktım. Birden Bay Landers'ın sesini duyduğumda kafamı ona çevirmiştim. Gözü benimkilerle buluştuğunda üzerindeki endişeyi sezebilmiştim. Bu gerçekten iyi hissettirmiyordu. Bay Landers sınıftakilere ''Dışarı!'' diye haykırdığında kimse ilk başta çıkmak istemese de çıkmışlardı. Bunca hereket ve aksiyona rağmen ben kılımı kıpırdatamıyordum. Kalabalık yavaşça dağıldığında yerde hareketsiz yatan Till'i görebilmiştim. Yanımda uyuduğu gibi değildi. Huzurlu değildi. Kafasının altından soğuk zemine dökülen kanla yerde uzanıyordu. Bay Landers'ın omzuma dokunan elini hissedince istemsizce omzumu silkmiştim. Till'in bana ihtiyacı vardı, onunla ilgilenmeliydim ama bu mümkün olmuyordu.''Lieel, çabuk 112'yi ara!" Dediğini algıladığım anda hızlıca çantama ulaşıp telefonu elime alıp 112'yi tuşladım.''Alo?Yardım edin, o bayıldı.''
"Efendim, sakin anlatın lütfen.''
"TİLL ÖLÜYOR ÇABUK GELİN-''Bay Landers telefonu elimden alıp konuşmaya devam etti. Gözlerim bulanıklaşmaya başlamıştı ve kendimde değilim. Sessizliğim bozulduğunda hıçkırıklara boğularak ağlamaya başladım ve Till'in yanına oturdum. Kanı elime bulaşmıştı.''Till, gözünü aç. Lütfen!''Bay Landers beni omzumdan kaldırıp sarıldığında ağlamaya devam ediyordum.''Lieel, sakin ol. Birazdan gelecekler ve Till iyileşecek.'' İnanmak istediğim şey buydu ama ya tersi çıkarsa? Ya onu sonsuza dek kaybedersem? Şu an ki acıma bile katlanamazken yokluğuyla nasıl başa çıkardım? Nasıl iyi olabilirdim? Tüm bu ihtimallere karşın şu an nasıl iyi olabilirim
Çatallaşmış sesimle "Ya bir şey olursa?" diye sorduğumda Bay Landers gülümsemeye çalışırken "Sence ona bir şey olur mu? O hepimizden güçlü, bunu sende biliyorsun.'' Kafamı sallarken "Evet, o güçlü.'' demiştim. Birkaç dakika sonra ambulansın sesi duyuldu ve görevliler koşarak sınıfa girdiler. Nabzına baktıktan sonra aletlerle Till'e bir şeyler yaptılar ama ne yaptıklarını algılayamıyordum. Boynuna boyunluk taktıktan sonra sedyeye aldılar ve hemen sedyenin yanına koştum. Yanağını ellediğimde ıslak ve buz gibiydi, teni adeta bir kireç gibi olmuştu ve yüzü kana bulanmıştı. Onu böyle görmek kalbimi bıçakla deşiyorlarmış gibi bir acı veriyordu. Ambulansa bindiğimizde Till'in yanına oturdum ve elini sıkıca tuttum, belki elimi hisseder diye umut etmeye başladım. Onunla konuşmam lazımdı ve beni duyabilirdi. Kulağına fısıldamaya başladım.''Till, bunu başarabilirsin. Sen Till Lindemann'sın. Güçlüsün ve beni asla yanlız bırakmazsın.''Hala hiçbir tepki vermemişti ama beni duyduğuna emindim. Kolundaki iğnelere bakmak bile beni üzerken ona bir şey olursa ne olacağını bilmiyorum. Hastaneye varınca onu hemen bir odaya aldılar. Her ne kadar girmeye çalışsamda buna izin vermediler.''Bay Landers onun yanında olmam lazım.''''Keşke ama şu an bu imkansız Lieel. Gel otur lütfen.''''Hayır.'' deyip kapının önünde dikilmeye devam ettim. Bekledim, bekledim... 5 dakika, 10 dakika, 20 dakika, 40 dakika, 1 saat... Vakit geçmek bilmedi. Bir saatin sonunda doktor odadan çıktı. ''Yaşıyor mu?''Bu hayatımda sorduğum en acı veren soruydu. Cevabı duymaya hazır değildim ama sormak zorundaydım. ''Evet.'''Yaşıyor mu?' sorusunun aksine bu 'Evet.' cevabıda dünyanın en güzel eveti olarak gelmişti. ''Nesi var peki?''''Kalp krizi geçirmiş. Daha önce ağrıların ve uyuşmaların olduğunu size söylememiş miydi?''''Bir kez kötü olmuştu ve kalp ilacını içmeyi unuttuğunu söylemişti onun dışında başka bir şey söylemedi.''''Bu süre içinde baya acı çekmiş olmalı. Kalp krizini atlattı ama bundan dolayı kalp kapakçığı zedelenmiş. Hemen ameliyata almamız gerekiyor.''Bay Landers ''Ameliyat tehlikeli olacak mı peki?'' dediğinde tekrar beynimden vurulmuşa döndüm. Bu kadar korku ve endişe yetmiyormuş gibi birde ameliyat olması gerekiyordu.''Yaşından ötürü şu an pek bir şey diyemem. Şimdi arkadaşlar ameliyata hazırlıyor. 20 dakikaya ameliyat başlayacak.'''Bir şey diyemem' demesi belki yaşar belki ölür demekti. Bütün hayallerimiz, umutlarımız, mutluluğumuz, şaşkınlığımız ve kızgınlığımız şimdi bir belirsizlik içindeydi. Kendime gelmem lazım diye düşündüm, eğer ben güçlü olmazsam Till nasıl olacaktı? Güçlü olup ona da güç vermem lazım. Till'i tekrar sedyeyle odadan çıkardıklarında koşarak yanına gittim. Üstünde beyaz bir önlük vardı ve kafasında ki yarayı sarmışlardı. Suratı hala aynı beyazlıktaydı, bu beni çok korkutuyordu. Son kez elini sıkıca tuttum.''Güçlü ol Till!''Tam tamına 1,5 saat geçmişti ve içeriden hi kimse çıkmamıştı. Bu 2 saat boyunca oturmak, nefes almak ve bir şeyler içmek bana haram oldu. Keşke orada ki ben olsaydım diye yakınmadan duramadım. Bay Landers yanımdan hiç ayrılmayıp bana destek olmaya devam etti. Schneider, Oliver, Richard ve Flake'e haber vermişti, bir süre sonra onlarda gelmişti ve hepsi beni teselli etmek için uğraşıyordu. Onların ardından Till'in karısı ve muhtemelen kızı koşarak yanımıza geldi. Karısı hızlıca üzerime yürüyüp bana bir tokat attıktan sonra bağırmaya başladı. Ne bir tepki verdim ne de bir şey söyledim. Söyleyemezdim.''Hepsi senin yüzünde adi orospu. Ona bir şey olursa seni parçalarım.''''Anne kes sesini! Yeter artık.''''Bu kaltak babanı elimden aldı ve şimdi baban onun yüzünden hastanede!''''Babam kimse yüzünden hastanede değil ve bu kıza bağırmaya hakkın yok. Yıllar önce aranızda ki her şeyin bittiğini sende biliyorsun o yüzden sus.''"Kimin tarafındasın? Sen benim kızımsın.""Benim taraf tuttuğum filan yok. Babamın senden nefret ettiğini ikimizde çok iyi biliyoruz."Bunun üzerine kadın yanımızdan hızlıca ve öfkeli bir şekilde uzaklaştı. Herkes bir köşeye kurulmuştu. Ben ise kapının önünde dikiliyordum. Birden kapının açıldığını görünce kalbim duracak gibi oldu. Sedyede hareketsiz yatan Till'i çıkardıklarında hepimiz başına üşüştük. Göğsünde kocaman bir sargı vardı. Hemşireler biraz geriye çekilmemizi söylediklerinde hiçbirimizde ondan uzaklaşacak bir güç yoktu. Hızlandırıp asansöre bindirdiklerinde kapının kapanmasıyla Till gözden kaybolmuştu. Hemşire Bay Landers'in yanına gittiğinde bende hemen onların yanına gittim."Doktor bey sizi odasında bekliyor." dediğinde hemen "Bende geliyorum." diye atladım. Bay Landers elini sırtıma koydu ve beraber doktorun odasına gitmeye koyulduk. Birden durdum ve Till'in kızının yanına gittim."Doktor odaya çağırıyor." dediğimde kafasını salladı ve beraber ilerlemeye başladık. Kapıyı çalıp içeriye girdiğimizde Bay Landers ve Till'in kızı hemen doktorun masasının yanında ki sandalyelere oturdu. Bende doktorun karşında ki sandalyeye oturdum.Doktor "Siz kızları mısınız?" diye sorduğunda Bay Landers "Sadece Nele kızı." dedi. Artık daha fazla dayanamayıp "Durumu nasıl?" diye sordum."Ameliyat başarılı geçti ama önümüzde ki 24 saat kritik. Bu süre içinde yoğun bakımda gözetimimiz altında olacak." Bir türlü rahatlıyamıyordum, ameliyattan sonra birde 24 saat çıkmıştı.Bay Landers ''Ne zaman yanına girebiliriz?'' diye sorduğunda doktor ''İlk 24 saat girmeniz mümkün değil malesef.'' diye cevap verdi.