-15-
İSTANBUL
Şaşkın bakışları karşısındaki adama dikilmişti. "Halim..." diye fısıldadı sadece. Bunun gerçek değil de bir kâbus olması için yalvardı Allah'a. Gözlerini kapayıp açtığında yok olmadığına göre ne yazık ki bir kâbus değildi bu lânet olası adam. Neye uğradığını şaşırmıştı, adeta donakalmıştı. Tüm düşünce sistemi çökmüştü. "S-Senin ne işin var burada?" diye kekeledi. Karşısındaki adam da en az kendisi kadar şaşkın görünüyordu.
"Kız sen... Sen rüya mısın, hayal misin?" Bilal Ağayı buraya kadar takip etmişti ama işin içinden böyle bir şey çıkacağını hiç tahmin etmemişti. Kuzenini karşısında görünce ne diyeceğini bilememişti adam. Yaklaşık 6 aydır İstanbul'da köhne bir gecekonduda yaşıyor, karın tokluğuna çalışıyordu. İstanbul rüyasına kendini kaptırıp buralara geldiğine pişman, açlıktan nefesi kokarken Bilal Ağanın sık sık buralara gelişine bir anlam verememişti. En son alelacele gelişinin Mardin'de kuşku uyandırdığını öğrenince meraklanmış, takip etmişti. Öğreneceği gerçek en fazla burada edindiği başka bir kadın, başka bir aile diye düşünürken karşılaştığı sırla ne yapacağını, ne tepki vereceğini şaşırmış durumdaydı. "S-Sen... Sen yaşıyorsun yani şimdi, öyle mi?"
"Ben rüyayım Halim, gerçek değilim! Beni unut-" diyerek kapıyı kapatmaya yeltenirken adam güçlü bir biçimde engelledi onu. "Dur hele duuur..." İzin dahi istemeden içeri dalıp evin içini gezmeye başladı. "Bu lüks, bu şaşalı hayat... Hayırdır Asmin Hanım, başınıza talih kuşu mu kondu? Yoksa kendi kendine düşündün; baktın yaptığın aptallık yüzünden Azad'la evlenmenin yolları kapandı, bari babası-"
Sözlerini tamamlamasına dahi izin vermeden sert bir tokat aşk etti kuzeninin zımpara gibi tıraşsız suratına. "Sen ne terbiyesiz, ne hayâsız adamsın be! Böyle bir şeyi nasıl düşünebiliyorsun? Bilal Babaya nasıl yakıştırabiliyorsun bunu? O babam oldu benim, bu zamana kadar bana baktı beni büyüttü! Sizin gibi vurun kahpeye demedi, düşene bir tekme de o vurmadı!" Adamı kolundan tuttuğu gibi kapıya sürükledi. "Şimdi defol git buradan, bir daha görmeyeceğim seni burada!"
"Hop hop, yavaş gel Asmin Hanım. Havanı söndürürüm senin. Eğer yaşadığını aşirete bir çıtlatırsam..."
Ellerini beline yerleştirerek "Eee?" diye sordu kadın. Bu adamı nasıl susturacağını bildiğinden korkusu yoktu. Tek korkusu, ağzını tutamayıp bir yerde yumurtlamasıydı. Yıllar sonra sırlarına bir ortağın çıkagelmesi hiç mi hiç iyi olmamıştı.
"İşte o zaman kafanı keser, meydana asarlar. Tüm Mardin'in kızlarına da ders olur bu cesaretin."
"Hele bir dene... O zaman bak bakalım seni sağ bırakıyorlar mı?"
Tereddütlü bir ifadeyle gülmeye çalıştı. "Sen ne yapabilirsin ki?"
"Halim benim kuzenim, başından beri biliyordu ve söylemedi derim. Okkanın altına sen de girersin." Adamın bir anlık duraksamasıyla daha da cesaretlendi. Kozlarını üst üste kullanıp korkutmaktı niyeti. "Oğlum benim arkam sağlam, sen kendi derdine yan." Onun düşünceli halinden faydalanarak kendinden emin bir biçimde üstelemeye devam etti. "Bak Halim Efendi, vakitsiz öten horozu keserler. Yıllardır bu düzen böyle sürdü, susacaksın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırılmış Kum Saati ღBİTTİღ
General FictionGERÇEK BİR HAYAT HİKÂYESİNDEN UYARLANMIŞTIR. "Kefenime sarılı umutlarım vardı benim..." Kusurlu topraklara hapsolmak var bir de. Öte tarafta dönüşü olmayan bir bilet kesmek var aydınlığa. Ben seçimimi yaptım, kaçtım... Ve k...