Bölüm 6
Gözlerimdeki yaşların bitmek bilmediği saatler geçerken gecenin temsilcisi olan ay, gökteki sarsılmaz tahtına oturmuş, kontrolü eline almıştı. Etrafa yaydığı ışığı, geniş camdan üzerime düşüyordu. Ve yanımda oturan Aytun'a...
Kaç saat geçmişti ama o gitmemişti. Tek bir yorumda bulunmadan önümüzdeki camdan dışarıyı, ormanı izlemiştik. Eğer acılarımın yakma gücü olsaydı orman çoktan tutuşmuş olurdu. Yanaklarıma tuzlu bir his bırakan gözyaşlarım dindiğinde parmaklarımla yüzümü kuruladım.
"Dindiler mi artık?"
Kurduğumuz sessizlik duvarını tek bir darbesiyle yıkan Aytun'un, saatler sonra dudaklarından dökülen ilk cümlenin ne anlama geldiğini anlamamıştım. Başımı ufak bir açıyla ona çevirdim ve gözlerimi kırpıştırıp durmama neden olan o görüntüsüyle karşı karşıya kaldım. Sırtını yatağın deri başlığına yaslamış, başı geriye doğru düşerek saçlarını duvarla buluşturmuştu. Bacaklarını boylu boyunca uzatmış, rahat bir oturuşa sahipti, ancak ifadesizliğinden sızan tuhaflık çok da rahat olmadığını gösteriyordu. Neydi bu gördüğüm? Acı mı, hüzün mü, umutsuzluk mu? Hiçbir kılıfa sokamadığım ifadesi yüreğime yabancı bir izin ağırlığını sürükledi.
"Ne demek istediğini anlamıyorum."
Tavanı izlemeye devam etti. "Gözyaşlarını kastediyorum. Beş saattir aralıksız ağlıyorsun."
Ne diyeceğimi bilmiyordum. "Ben..."
"Her neyse," dedi ve ayağa kalkmak için hareketlendi. "Muhtemelen uzun süredir ağladığın için birazdan uyuyakalacaksın. Kendi odana gitmeye çalışma. Bu sakarlıkla yine dikişlerine zarar verecek bir şey yaparsın. Burada uyu, ben çıkıyorum zaten."
Dolgun dudakları o kadar mekanik bir şekilde hareket ediyordu ki bakışlarımın istemsizce oraya kaymasına engel olamıyordum. Kapıya doğru ilerlerken odadan çıkacağını anlayıp hızla konuştum. Borçlu kalmayı sevmezdim. "Teşekkür ederim."
Evet, şu an Aytun'a teşekkür ediyordum. Hani şu, etkileyici tehlikeli tavırlara sahip olan ve ilk geldiğimde beni öldürmeyi ima eden adama. Omzunun üzerinden bana baktı. Gözlerini çerçeveleyen gür kirpiklerini birbirine yaklaştırdı, ne demek bu, der gibisinden başını salladı.
"Beş saat için." Sesimin yeteri kadar yüksek çıkmadığını fark ederek boğazımı temizledim. "Yanımda durduğun için."
"Bazen anlattıklarını dinleyecek bir dosta veya yalnızlığa ihtiyaç duymazsın. Sessizliği seninle bölüşecek, seni yargılamadan acını misafir edişini izleyecek birini istersin yanında. Bugün ben..." İmayla tek kaşını kaldırdı. "...yarın sen. O yüzden teşekkür etme. Sözlü bir teşekkürden ziyade eyleme dökmek her zaman daha iyidir."
"Anladım," dedim düzce. Ona borçlanmıştım. Neyse ki nasıl ödeyeceğimi de belirtmişti de zor değildi.
Odadan çıkmadan önce son kez gözlerime derince baktı ve o an göz kenarlarındaki yorgunluk belirtilerine takıldım. Uzun zamandır uyumuyor gibiydi. "Güzel," dedikten sonra kapıyı arkasından kapatarak gitti.
Tüm gece evden tek bir ses gelmemişti. Bu da demek oluyordu ki Aytun hâlen gelmemişti. Geceyi nerede ya da kiminle geçirdiği sorusu zihnime geldiği gibi onu geri gönderdim. Beni ilgilendirmeyen şeyi merak da etmemeliydim.
Yine de şu an Aytun'un odasındaydım ve o evde yoktu. Bu da demek oluyordu ki odasını doyasıya karıştırma fırsatına sahiptim. Elimin altına kadar gelen bu şansı tepmedim ve kendimden beklenmeyecek bir şeyi yaparak odasını kurcalamaya başladım. Yalnızca onun nasıl biri olduğunu merak ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY DÜĞÜMÜ
FantasyArkeolog olan Ayliz hayatının en büyük hedefini gerçekleştirmek üzere başına neler geleceğini bilmeden Mısır ülkesinde bir piramidin içine girer. Her şey olağan bir şekilde ilerliyordu. Ta ki Ra'nın gözünü bulana kadar... Onu kendi dünyasından ala...