Ses tellerim boğazıma yaslı olan bıçağı umursamadan kuvvetli bir yaygara koparmak istedi fakat kendimi frenlemeyi başardım. En ufak bir hareketimle tenime saplanacakmış gibi hissettiren bıçak öyle tehditkârdı ki... Şu birkaç haftada o kadar çok şey görmüş olabilirdim ama bu açık ara en fazla geleniydi. Bunca zamandır evinde yaşadığım adam bir büyücüydü ve gözlerinden parlak bir ışık saçarak karşısındaki adamı ekarte etmişti.Başını yana yasladı ve çehresine bu durumdan memnun olduğunu işaret eden bir gülümseme yerleşti. Tenimi anında buz kesen bu gülümseme, arkamdaki adamda da aynı etkiyi yaratmış olmalı ki bıçak elinden kayarak yere düştü ve boynumu tahriş eden o noktada ufak bir sızı duydum. Adam geriye kaçarken Aytun, bize doğru bir adım attı ve elini uzatarak bileğimden sıkıca tuttu. Beni arkasına çekip duraksamadan güçlü adımlarla devam etti.
Karşısındaki adam alenen titrerken, "Ben..." diye konuşmaya çalıştı. Aytun'dan korkuyordu. Gözlerim yerdeki adama kaydı. Kıpırdanmaya başladığını görünce ölmediğini anlamak, ürkütücü bir rahatlık hissi verdi.
"Efendim, yapmayın..."
"Kim gönderdi seni? Hangi piç?"
Aytun'un yüzünü göremiyordum ama ifadesinin korkutucu olduğunu anlamak için dâhi olmaya gerek yoktu. Aksi takdirde karşısındaki adam bu halde olmazdı.
"Bilmiyorum. Para verdi, eve gir dedi. Yüzünü göremedim. Pelerini vardı."
Aytun, başını iki yana salladı. "Sana inanmıyorum."
O an yerde yatan adam, sert zeminden hızla kalktı ve Aytun'a doğru ilerlemeye başladı. Kendime düşünme payı bırakmadan yanımda duran orta boydaki heykeli hızla alıp yüzünün yanına çarptığımda adam sendeledi. Dengesini kaybetmesini fırsat bilip ayağımla diz kapağına sertçe vurduğumda tekrar yere düştü. Çıkan sesle Aytun, adama yandan umursamaz bir bakış attı. O sırada adam, yerden kalkıp kapıya doğru koşturmaya başladı. Dudaklarımdan bir çığlık çıkarken Aytun başını geriye attı ve koşan adamın arkasından boş gözlerle baktı. "Geri zekâlı," diye tıslarken onun kendine bakmamasından faydalanan diğer adam, "Konuşamam. Beni öldürürler," dedi ve arkasındaki kırık olan camdan dışarı atladı. Korkuyla irkilirken Aytun gözlerini devirdi ve elindeki hançeri masaya bırakarak üzerime geldi.
"İki dakika yalnız bırakmaya gelmiyorsun, değil mi? Doğru söyle, belayı çekmek için özel bir şey mi yapıyorsun?" Kolumun yaralanmadığı kısımdan tutup, camlarla bezeli koltuğa çekiştirdi yorgun vücudumu. Sesimi çıkaramadım çünkü hipnotize edilmiş gibi ona bakmaktan başka bir şey yapamıyordum. O büyü yapmıştı ve uzun süre bu gerçeğin etkisinden çıkamayacak gibiydim.
"Gerçi benimki de soru. Bu bela çekiciliğiyle dünya değiştirmiş kızsın sen." Koltuğun üzerindeki camları eliyle temizledi ve bir kukla gibi oynattığı bedenimi oraya oturttu. Televizyonun altındaki dolaptan bir kutu çıkardı ve yere dizlerinin üzerine çöktü. Bir makas çıkarırken taytımın en altından başlayarak dizlerimin bir karış üzerine kadar kesmeye başladı. İtiraz edecek gücüm yoktu. Öyle ki konuşmayı bile unutmuş gibiydim.
"Sen..." dedim, o makası yere bırakırken. Eli bir an duraksadı ama bunu hemen kamufle etmek ister gibi bir parça pamuk aldı. "Konuşmayacak mısın?"
Gözleri bana döndü. "Eğer cümlenin devamını getirirsen belki. Söylemekten çekinme."
Tüm cesaretimi toplayıp aklımdan geçeni dile getirdim. "Büyü yaptın. Büyücü müsün?"
Pamuğa beyaz renkli bir sıvı döktü ve parmaklarıyla yaydı. "Evet."
"Simge?"
"O da. Annemizden geçen bir özellik."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY DÜĞÜMÜ
FantasyArkeolog olan Ayliz hayatının en büyük hedefini gerçekleştirmek üzere başına neler geleceğini bilmeden Mısır ülkesinde bir piramidin içine girer. Her şey olağan bir şekilde ilerliyordu. Ta ki Ra'nın gözünü bulana kadar... Onu kendi dünyasından ala...