Sabaha karşı yorgunlukla aralanan gözlerim, dünden beri sirayet eden umutsuzluk hissiyle bir kez daha yüzleşmişti. Nedensizce bende hüküm süren huzursuzluk bugün de yakamdan düşmemişti. Aytun, beni buraya bırakalı neredeyse yarım gün olmuştu ve o saatlerin çoğunluğunda kaldığım odada düşüncelerimle baş başaydım. Neden bilmiyorum ama sürgün edilmişim gibi hissediyordum. Sanki Aytun beni başından savmış, benden kurtulmak istemiş gibiydi. Eğer öyleyse haksız sayılmazdı aslında. Sonuçta geldiğimden beri onun evinde kalıyordum ve ister istemez başına bela olmuştum. Bir yerden sonra sıkılmış olması kaçınılmazdı, bunu anlıyordum ama yine de içten içe bir sızı hissetmeyi engelleyemiyordum. Derin bir soluk çektim. Bilmediğim bir şekilde üzmüştü gönderilişim.Teyzesinin bana iyi davrandığını inkâr edemezdim. Dün akşamdan beri rahat etmem için çabalayıp durmuş ve benimle konuşmaya çalışmıştı ama ben yorgun olduğum bahanesine sığınmıştım. Simge ise ortalarda yoktu. Dünden beri onu görmemiştim. Eğer karşılaşsaydık bu işin arkasında ne olduğunu soracaktım, zira Aytun bana hiç inandırıcı gelmemişti. Daha birkaç gün önce Menes bu fikri önerdiğinde şiddetle karşı çıkmıştı. Şimdi değişen şey neydi, işte bunu çok merak ediyordum. Tamam, Aytun dengesiz bir adamdı gözümde ama bu kadarı onu bile aşıyordu.
Düşüncelerimi bölen kapı sesiyle yattığım yerde doğrulurken, "Gel," dedim.
Beyaz, oymalı kapı açılınca zorla gülümsemeye çalışan Simge görüş alanıma girdi. "Müsait misin? İşin varsa gideyim," derken sanki olumsuz bir yanıt versem bir saniye bile kalmadan hemen kaçıp gidecek gibiydi.
"Duvarla bakışmamı ve boş boş oturmamı işten sayıyorsan tabii ki gidebilirsin."
Simge sözlerimi ciddiye alıp odadan çıkmaya yeltendiğinde gözlerimi büyüttüm. Gerçekten kaçıyordu!
"Bir de bana sarışın derler ama sen benden beter çıktın. Gel şuraya."
Nefesini seslice koyverip odaya girdi ve yatağın en uç noktasına oturdu. Simge'nin bu mahcup tavırlarını garipseyerek kaşlarımı kaldırıp dikkatle ona baktım, fakat onun gözleri bir türlü bana dönmüyordu.
"Simge?"
Aniden üzerine soğuk su dökülmüş gibi irkilerek ayağa kalktı. "Gerçekten hiçbir bilgim yok niye seni buraya gönderdiğine dair. Bana, 'Evde tek kalamaz,' deyip beni susturdu. Asıl nedeni ne gerçekten bilmiyorum. Bana inanıyorsun, değil mi Ayliz? Bence inanmalısın çünkü..." Elimi kaldırarak onu susturmak istedim ama beni umursamadan devam etti. "Bu beni de çok şaşırttı. Aytun'un seni göndereceğini hiç düşünmemiştim ama-"
"Simge yeter!"
"Off, tamam." Simge yerine otururken küçük bir kız çocuğu gibi dudaklarını sarkıttı.
"Sahiden bilmiyor musun buraya gelişimin nedenini?"
Başını iki yana salladı. "Bana sadece 'Sen okula gittikten sonra Ayliz tek başına kalamaz,' dedi."
"Anlamadığım şey, düşmanlarıma kim olduğumu hatırlatacağım, bir daha bana yanlış yapmaya cüret edemeyecekler naraları atıyordu. Şimdi ne değişti? Sanırım ikizin sözünü ettiği kadar da cesur değilmiş," dedim iğneleyici bir şekilde. Dünden beri düşündüklerimi söylemeye hazırdım. Ama Aytun burada olmadığına göre Simge ile yetinecektim.
Simge, kafası karışmışçasına kaşlarını çattı. "Aytun ile aynı evde olmaktan hoşnut olmadığını düşünüyordum ama şu tavrın niyeyse tam tersi bir durum varmış gibi gösteriyor." Dudaklarına kurnaz bir sırıtış yerleşti. "Sanırım yanılmışım. Bir şeyler mi değişmeye başladı yoksa?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY DÜĞÜMÜ
FantasyArkeolog olan Ayliz hayatının en büyük hedefini gerçekleştirmek üzere başına neler geleceğini bilmeden Mısır ülkesinde bir piramidin içine girer. Her şey olağan bir şekilde ilerliyordu. Ta ki Ra'nın gözünü bulana kadar... Onu kendi dünyasından ala...