Gözlerime yansıyan dehşet bedenime tehlike sinyalleri yollarken Aytun bir adım atarak bana yaklaştı. Elini temkinli bir şekilde kaldırırken, "Şu an aklından geçen şeyleri tahmin ediyorum ama hiçbir şey sandığın gibi değil. Öncelikle sakin ol," dedi.Üzerime doğru gelmeye devam ettiğinde sözlerini duymuyordum. Tamamen o adama yaptığı gibi bana da zarar verebileceği gerçeğine odaklanmıştım. Bundan başka bir şey düşünemiyordum.
İlk geldiğim gün yaptığı tehdidi gerçekliğe dökebilirdi. O adama yaptığı gibi beni de öldürebilirdi.
Korkuyordum.
Bu yüzden en mantıklı gelen seçeneği seçtim ve arkamı dönerek koştum. Evin kapısındaki anahtarla kapıyı kilitledim. Bunun onu durdurmayacağının elbette farkındaydım ancak en azından bana zaman kazandırırdı. Anahtarı kapının üzerinde bırakıp ormana zıt yönde koşmaya başladım. Hedefim piramit veya şehirdi. Birini bulup yardım isteyebilirdim.
Hızlıydım ve onun bana yetişmesi ihtimalini en aza indirmek için ciğerlerim ne kadar yansa da umursamıyordum. Üzerimde Simge'ye ait kıyafetler haricinde buraya ilk geldiğim gün gibiydim. Sık ağaçların arasından geçerken şehrin buradan çok uzak olmamasını umuyordum. Nil yakınlarında olduğumu, duyulan uğultulu seslerden ve yerde biten otlardan anlayabiliyordum.
Ne kadar koştum bilmiyordum ama eve benzeyen, taştan birkaç yapı gördüğümde duraksadım. Şehir içinde değildim ama Aytun'un evinin yakınında da değildim. Ağaçların seyrekleştiği bir bölgeye yapılan altı yedi kadar tek katlı evler vardı. Bir tanesi diğerlerine nazaran daha büyüktü ve içeriden gürültülü, basık bir müzik sesi yükseliyordu. Hiçbir camı yoktu ve tahminimce tek girişi tahta kapıydı. Düşünmeye fırsat bırakmadan çantamın askısını sıkıca kavradım ve içeri girmeye yeltendim. Aynı anda içeriden bir çift çıkmıştı. Kadın normal bir pantolon ile tişört giymişken adam biraz önce Aytun'un öldürdüğü adamın kılığındaydı. Ne diye hitap etmişti ona? Muhafız mı? Piramitten biri olabilirdi. Hatta bana yardım da edebilirdi. Kadınla ilerlemeye devam ederlerken, "Affedersiniz," diye seslendim ancak duymadı.
Yan taraftaki küçük eve ilerlemeye devam ederken yanındaki kadına, "Bu gece çok güzel geçecek, bebeğim," dedi.
Kadın kıkırdarken adamın göğsüne daha çok sokuldu ve "Bundan hiç şüphem yok. Geçen gece bir harikaydı," dedi. Ardından evin kahverengi ahşap kapısını aralayıp içeri girdiler, sertçe kapattılar.
Pe-kâ-lâ!
Büyük olan evin basamaklarını çıktım ve büyük kapısını araladım. Gördüğüm şeyle kaşlarım çatılırken gözlerimi kırpıştırdım. Burası bir ev değildi. Bardı. Her yerde dans eden ve içki içen insanlar vardı. Etrafı incelerken birden omzuma birisi sertçe çarptı ve iri yarı bir adam yanımdan geçti. Dengemi sağlayamayıp mekânın içine doğru sendelerken bana bağırdı. "Kapının önünde fazlalık yapma."
Ne yapacağımı bilemeyerek etrafı inceledim. Genel olarak siyah muhafız kıyafetleri giyen adamlar vardı ve hepsinin yanında da oldukça açık giyinişe sahip kadınlar vardı. Her biri adamlarla fazla yakındı. Beni utandırıp bakışlarımı kaçırmama neden olacak kadar hem de. Ama nereye baksam aynı manzara beni karşılıyordu ve bu durum midemi bulandırıyordu. Çıkmak için hareketlendiğimde dans eden birkaç kişiye çarptım. Onları güç bela itekleyerek geldiğim kapıya ulaştığımda önüme yapılı, kumral bir adam çıktı. Otuzlu yaşlarının ortalarında gibi görünüyordu. Ayrıca bakışları hiç de tekin değildi.
"Kimliğini göster bana. Buraya her isteyen giremez."
Adamın sorusu karşısında soğukkanlılığımı korumak amacıyla başımı dikleştirirken gerginliğimi örtbas etmeye çabalıyordum. Bu ülkeye ait bir kimliğim yoktu sonuç olarak. "Kalmaya niyetim yok, gidiyorum zaten."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY DÜĞÜMÜ
FantasyArkeolog olan Ayliz hayatının en büyük hedefini gerçekleştirmek üzere başına neler geleceğini bilmeden Mısır ülkesinde bir piramidin içine girer. Her şey olağan bir şekilde ilerliyordu. Ta ki Ra'nın gözünü bulana kadar... Onu kendi dünyasından ala...