Tam olarak hiçbir şey yapmadığım iki günün ardından Aytun ile tekrar onun eski evine gelmiştik. Günler önce Menes'e bahsini ettiği davet bugündü ve bunun için evde hummalı bir çalışma vardı. O olayların ardından yeniden bu eve gelmek tuhaf hissettirse de yapacak bir şey yoktu. Hâlen burada ne aradığımı sorgularken Aytun'un beni peşinden sürüklemesi saçma geliyordu. Davette yapayalnız ne yapacaktım ben? Bir kez bu insanların arasına girmiş olabilirdim ama o zaman konuşmama gerek yoktu ve kraliçe tüm gözleri üzerine topladığı için beni umursayan kimse de yoktu. Fakat bu kişisel bir davetti ve herhangi ters durumda ne yapacağımı bilmiyordum.Salonda oturup kara kara düşünürken birkaç kadın çalışanın yandan bakışlarına maruz kalmayı umursamamaya çalıştım. Aralarında fısıldaştıkları şeyleri duyamasam da benimle ilgili olduğunu tahmin etmem gerilmem için başlı başına bir sebepti. Hele içlerinden birinin seri katillere taş çıkartacak, nefret dolu bakışlarını yakalayınca daha fazla burada oturamazdım. Üç kadına bakmadan kaldığım odaya doğru ilerlerken koridorun sonundaki, Simge'nin odası dikkatimi çekti. Aralık olan kapıdan cılız bir ışık yükseliyordu ve boğuk bir kadın sesi tüm duvarlarda yankılanıyordu. Merakla o tarafa ilerledim, kapıyı biraz daha araladım.
Pekâlâ, beklediğim şey kesinlikle bu değildi.
Kısa bir süre önce okuluna giden Simge, yeniden buradaydı ve geniş yatağının üzerine özenle yerleştirilmiş bir oyuncak bebek gibiydi. İçeriye girdiğimi henüz fark etmediğini telefon konuşmasını sürdürmesinden anlayınca sessizce durdum.
"Tamam. Bu akşam görüşeceğiz işte. Aytun seninle işim var dediği için geldim. Aslında o yakışıklı, egoist yumağını dinlemezdim ama kendi işlerim de vardı ve seni özledim. Biliyorum... Daha birkaç gün oldu ama yine de özledim işte. Fırsatını bulmuşken geldim."
Daha fazla onun özeline saygısızlık etmek istemediğim için kapının ardından sıyrıldım ve sırtımı duvara yasladım. Simge, beni görünce gözleri parlayarak ayağa kalktı. Üzerinde sıradan, günlük kıyafetler vardı, ancak saçları yapılmıştı.
"Şimdi kapatmam gerek, akşam görüşürüz."
Telefonunu yatağın kenarına atıp yanıma yaklaştı ve ondan beklenmeyen bir şekilde kollarını boynuma doladı. "Nasılsın? Beni özlediğini düşünerek kendimi buraya attım."
Başımı iki yana sallayıp güldüm. "Hı hı, kesin öyledir."
Gözlerini kıstı ve yüzüne sahte bir içerleme yerleştirdi. "Kalbimi kırıyorsun ama merhaba, ikizimle iki defa uyuyan biricik kız."
Şokla başımı iki yana sallayıp ellerimi belime yerleştirdim. Nedense ifadesi aniden hınzır bir çocuk gülümsemesine dönüşmüştü. "Ne saçmalıyorsun sen?"
"Diyorum ki Aytun ile iki kez nasıl uyduğunu hemen anlat bana. Yoksa Tanrılar şahidim, tırnaklarımın tadına bakarsın."
Gözlerimi devirdim ve kuru tehdidini es geçtim. "Anlatılması gereken her şeyi zaten anlattım, Simge."
Bana inanmadığını belli eden bir bakış attı. Konuyu değiştirmenin akıllıca olduğuna karar vererek Simge'nin zayıf noktası olduğunu düşündüğüm konuya yoğunlaştım. "Sence de saçın ve kıyafetlerin çok... alakasız değil mi?"
Bana hayatındaki en ilginç şeyi görüyormuş gibi baktı. "Tatlım, henüz tam anlamıyla hazır değilim. Davete bunlarla katılacağımı düşünmüyorsun herhalde, değil mi?"
"Aslında düşünmüştüm."
Karşısında umutsuz bir vaka varmış gibi iç çekti. Neredeyse tüm bir duvarı kaplayan dolaba ilerledi ve kapağı açarak mor bir elbise çıkardı. Elbise dar ve kısaydı. Geçen sefer karşılaştığım geleneksel Mısır elbiselerine hiç benzemiyordu. Elbiseye tuhaf bakışlar attığımı gören Simge, "Bu normal bir davet elbisesi," diye bilgilendirmeye başladı. "Özel törenlerde diğer kıyafetleri giyiyoruz. Bu tarz kişisel davetlerde ise bunları."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY DÜĞÜMÜ
FantasyArkeolog olan Ayliz hayatının en büyük hedefini gerçekleştirmek üzere başına neler geleceğini bilmeden Mısır ülkesinde bir piramidin içine girer. Her şey olağan bir şekilde ilerliyordu. Ta ki Ra'nın gözünü bulana kadar... Onu kendi dünyasından ala...