Bölüm 17

181 21 2
                                    

Final haftamızdı bölüm gelmedi. Finaller hala bitmedi ama az kaldı. Buda hafta sonu için bir bölüm olsun ;)
Bölüm 17

"Efendim Alisa" dedi Mina telefonu açtığında.
Sevgi sözcüğü yoktu, adımı kullanmıştı, efendim kelimesi mesafeliydi ve sesi soğuk geliyordu. Bu aramızın bozuk olduğunun göstergeleriydi. Dün akşam Rüzgar beni eve bıraktıktan sonra Emirle konuşmuştum. Mina Emiri arayıp dertleşmiş. Emirde beni aramıştı. Minanın arayabileceği bir Emiri varken benim dertleşebileceğim bir Barkınım yoktu. Dün bu düşünce koca bir ağırlık gibi üstüme çökmüş. Tüm gece ağlamıştım. Kaldıramıyordum. Herşey üst üste gelirken benim gücüm yoktu... Yaşamak için, konuşmak için, bir şeyler yapmak için, sevgi göstermek için, sahteden gülmek için.. Sabah kalktığımsa ise Minayı aramaya karar vermiştim. Sinirlensemde sonuçta beni düşünüyordu haklı olarak. Kendimi onun yerine koyunca bende endişelenirdim.
"Kızgın mısın?" Dediğimde hemen
"Evet" dedi. Alt dudağımı dişledim.
"Özür dilerim. Her şey üst üste geliyor. Aslında sana patlamak istemezdim ama yine sana patladım. En iyi arkadaşlar bugünler için var dimi?" Dedim sırtımı yatağın başlığına yaslarken.
"Oldu ya.. Sinirlen sinirlen bana patla. Ben seni düşündüm yine bana patladın. Artık Damlayla konuşursun. Onlada iyisin" dediğinde güldüm.
"Kendini Damlayla bir mi tutuyorsun?Mümkün mü sence ?" Dediğimde bir süre ses gelmedi.
"Tabi tutmuyorum. Yani benim yerime kimse geçemez hayatım." dedi. Rahatlamıştım.
"Napıyorsun en sevdiğim" dedim gülerek.
"Ödev" dediğinde üniversitede de ödev yapmanın kaderin bir oyunu olduğunu düşündüm.
"Sen çalış sonra konuşuruz o zaman. Barıştık dimi?" Dedim.
"Aynen öyle bebek. Öptüm kocaman.. Bir daha senin için endişelendiğimde bana sinirlenirsen öldürürüm seni" dedi.
"Anlaştık. Öptüm" diyerek telefonu kapattım. Bende ders çalışmaya karar vermiştim. Bir sürü not vardı çıkarmam gereken.. Bir sürü ders vardı çalışmam gereken...

İki saat aralıksız ders çalıştıktan sonra telefonum çalınca kalemimi bırakıp telefona uzandım. 'Can' ismini görünce duraksadım. Sonunda açtım.
"Efendim" dediğim an
"Merhaba. Itiraz istemiyorum bugün buluşuyoruz. Çok şirin bir kafe buldum.. Yerin konumunu atıyorum..Bir saat sonra orda buluşuyoruz.. çabuk hazırlan. Görüşürüz" dedi ve kapadı. Ben ise ağzım açık bir şekilde telefona bakakaldım. Yerin adresini mesaj atınca başta arayıp reddetmeye karar verdim. Sonra belki hava almak iyi olur diye düşündüm. Arada intikam dışında da yaşamam gerekiyordu. Yavaşça kalkıp hazırlanmaya başladım. O sırada Minayada durumu anlatan mesaj atmıştım. Kot pantolonla tişört giydiğimde Mina'dan mesaj gelmişti.
"Yaşasın Can Reis! Çık azcık nefes al nolur! Bende ödev yapıyım neyse.." mesaja gülüp hazırlanmama devam ettim. Gideceğimiz yer bana yakındı. Yarım saat yeterdi. Azcık beklerdi olmadı. Bekler diye düşünüyordum en azından. Tamamen hazırlandığımda evden çıktım. Pazar günü annemler evde yoktu bende durumu anlatan bir mesaj atmıştım. Gideceğimiz yer için otobüse bindim.
Otobüsten indiğimde kafe tam olarak nerede bilmediğim için hemen navigasyona baktım. Yaklaşık 10 dakika sonra toz pembe ve turkuaz renklerinin ağır bastığı kafeye girdim. Yoğun çikolata kokusu beni karşılarken gülümsemiştim. Bu koku içimi yumuşatmıştı. Hemen sonra kenarda ki masada oturan Can'ı gördüm. Telefonu ile uğraşıyordu. Allah'ım Barkın'ın acısını çekiyorum yetmiyor intikam için uğraşıyorum, bu kadar zor geçen günlerde Barkın'a bu kadar benzeyen bu çocuğu karşıma çıkarmasan olmaz mıydı?
Cana doğru ilerlerken derin bir nefes aldım. Can kafasını çevirip bana güldüğünde daha derin bir nefes aldım. Barkın değildi ama benzemese olmaz mıydı?
"Selam" dedi ben otururken. Gülümsedim.
"Seni dışarı çıkarmak için emrivaki mi yapmak gerekiyor?" Dedi arkasına yaslanarak.
"Aslında iyi günüme denk geldin. Asla hoşlanmam emrivakiden" dedim onun gibi arkama yaslanıp. O sırada garson menüleri getirmişti.
"Çok ilginç bir kızsın. Ayrıca fazla soğuk" dedi gülmeye devam ederek.
"Fazla soğuk olan bu kızla arkadaş olmak isteyen sensin" dedim menüyü önüme çekerek.
"Belki daha fazlası" dediğinde kafamı kaldırdım. Tam gözlerimin içine bakıyordu. Bu durum çok rahatsız ediciydi.
"Ne içeceksin?" Dedim sinirli çıkmasın diye özen gösterdiğim sesimle.
"Aslında pastalar da çok cezbediyor. Çikolata kokusundan sanırım." Dediğinde pastalara göz gezdirdi. Benimde canım pasta çekmişti sayesinde.
"Ben çikolatalı, frambuazlı tek pastalardan birde..." dediğinde menünün içecek kısmına göz gezdirdi.
"Birde naneli limonata alayım." Dedi. Sıra bana geldiğinde canım gerçekten çikolata çekmişti.
"Sayende canım çikolata istedi." Diyerek homurdandığımda güldü. Menüye baktım.
"Bende çikolatalı fıstıklı bir pasta alayım. Yanınada..." diye düşünürken menüye hiç bakmadan
"limonlu soda alayım." Dedim. Garson not aldıktan sonra gitti. Cana bana gülerek bakıyordu.
"Neden baktın öyle?"
Sanki baktığını yeni farketmiş gibi gözlerini kaçırdı.
"Sende bir şey var " dediğinde anlamadığımı belli edercesine bön bön baktım.
"Benim gibi gözlerin acı çektiğini belli ediyor. Tabi ben daha ustayım bunu kapatma konusunda" diyerek güldüğünde ona baktım. Can da mı acı çekmişti? Kendimi o kadar kendi acıma kaptırmışım ki etrafa dikkat etmiyordum bile. Buna sınıfta konuştuğum tek insanda dahildi. Beynim fazlasıyla doluydu çünkü. Siparişlerimiz gelince bir şey diyemedim.
"Anlatmazsın değil mi ?" dedi pastasından bir çatal alırken.
"Beni anlatacak bir şeyim yok ki... Hem sen anlatırmısın?" dediğimde güldü. Kaşlarını yukarı kaldırırken pastasını da çatalla didikliyordu.
"Anlatacak bir şeyim yok demene inanmayacak ilk insan benim. Ben acının her halini gördüm Alisa. En yoğununundan küçük bir sızı haline gelene kadar her halini yaşadım. Anlatır mısın kısmına gelirsek... Şimdi değil. Çünkü sesli bir şekilde bu konu hakkında konuşmaya hazır değilim." Dediğinde gözlerime baktı. Benim gözlerim yanarken görüşüm bulanıklaşmıştı. Pastama eğilip bunun geçmesini beklerken bildiğim tek birşey vardı; benim acım hep en yoğun halinde kalacaktı.
"Güzel konulardan bahsedelim o zaman zamanla anlatırsın zaten" dedi gülerek. Görüşüm netleşince kafamı kaldırdım. Bende aynı şekilde gülümsedim. "Küçükkende böyleydim. Böyle güzel gülerek kızlarıda güldürürdüm. Çünkü mükemmelim. Aa bir de bateri çalardım ki bu da be...."
...
Canla saatin nasıl geçtiğini anlamamıştım. Sürekli konudan konuya geçiyordu. Beni sıkça gülümsetmişti. Hatta ben bile kendimce fazla konuşmuştum. Bazen konuşurken Barkının mimiklerini kullanmasıda etkili olmuş olabilirdi buna tabi. Hava karardığında çıkmıştık kafeden. Eve bırakmak konusunda yoğun isteğini kırmamıştım. Güzel bir gündü sonuçta. Beraber yürüyebilirdik.
Evin önüne gelene kadar Can yine konuşmaya devam etmişti. Ben ise ona sadece gülümsemekle yetiniyordum. Evin önüne geldiğimizde durdum.
"Ah ayrılıyor muyuz şimdi?" dediğinde
"Yani artık ayrılıyoruz." Dediğimde
"Neyseki yarın beraberiz." Dediğinde güldü. Gülümsedim.
"Görüşürüz o zaman yarın." Dediğim de geri geri gidiyordum.
"Görüşürüz." Derken elleri cebinde gülümsüyordu.
Önüme dönüp eve girdim. Odama girdiğimde hemen üstümü değiştirip pijamalarıma geçiş yaptım. Yatağıma uzanırken yine Barkın'la fotoğrafımızı görmüştüm. Uzun zamandır yanına gitmediğimi fark ettiğimde yarın ilk işin bu olmasını kafama not ettim.
Telefonum üst üste titrediğinde elime aldım. Minadan gelen mesajları görünce sırıttım.
"Nasıldı?"
"Bu saati bekledim çünkü ödevim yeni bitti. Yoksa daha sık rahatsız ederdim."
"Tabi seninde aklına gelmemişizdir"
"Can diyoruz!Alo!"
"Beni tak yoksa oraya gelirim"
Gülümseyerek cevap kısmına bastım:
"Yarın yüz yüze konuşalım. Bir şey olduğu yok ama. İyi geceler tatlı rüyalar kafası garip çalışan Minacığım" yazıp telefonu yanıma bıraktım. Ben cevap verene kadar uyumuştur. Sonuçta ödev yapmıştı yorulmuştur o. Genelde yapmadığı bir şey sonuçta. Telefonum titrediğinde yanıldığımı düşünmüştüm ta ki ekrana bakana kadar:
Ego Yığını.. Mesajı merakla açtım.

"Burslu beni görmeden geçirdiğin üzücü bir gün sonrası mesaj atayım dedim. Şanslıysan yarın görürsün. Herkese nasip olmaz yakışıklılığımı görmek. İyi geceler"
Bu çocuk cidden egoistti. Gülümsedim. Cevap verme nezaketini gösteremeyecektim. Yarın onu görecek kadar şanslıydım sonuçta. Ama bana neden mesaj atmıştı. Gözlerim kapanırken son düşüncem Rüzgar Çağlayanı asla çözemeyecek olmamdı.
Sabah gözlerimi açtığımda aşırı derecede acıktığımı fark ettim. Bunda mutfaktan gelen kokularda etkiliydi bence. Elimi yüzümü yıkayıp mutfağa indiğimde annem çayları dolduruyor.
"Günaydın." Dedim masaya otururken.
"Günaydın kızım. Sonunda gördük yüzünü." Diyen babama baktım.
"Bu ara biraz öyle oldu." Diyerek omuz silktiğimde
"Aman sen iyi olda..." dedi annem masaya otururken. İçten olmayan, zoraki gülümsememi sunduktan sonra kahvaltımı yaptım.
Tekrar odama geçtiğimde hemen üstümü giyinmeye başladım. Siyah taytın üzerine salaş gri bir tişört giydikten sonra çantama makyaj malzemelerimi atmıştım. Makyaj yapsam büyük ihtimalle akacaktı zaten. Güneş gözlüklerimi takmıştım evden çıkmadan. Taksi kullanacaktım bu gün. Bunun için caddeye yürüdüm. Bir taksi durdurduktan sonra gideceğimiz yeri söylemiştim.
Camı açıp rüzgarın yüzüme vurmasına izin verdim. Mezarlığa geldiğimizde taksi ücretini ödeyip arabadan indim. Kalbim yine heyecanla kasılırken adımlarımı biraz daha hızlandırdım. Gözlerimi dolduran beyaz taşın üzerindeki yazı olmuştu yine...
'Barkın BAŞAR'
Adımlarımı yavaşlatarak mermerin kenarına oturdum.
"Ben geldim aşkım..." dedim ellerimi toprağın üzerinde gezdirirken.
"Gelemedim uzun zamandır... Özür dilerim. Biliyorsun uğraştığım şeyleri..." derin bir nefes aldım.
"Biliyor musun yeni biriyle tanıştım... Adı Can. Sana o kadar çok benziyor ki... Bazen onunla konuşurken gözlerim doluyor. Buna rağmen hala bana yakın olmaya çalışıyor." Dediğimde gözlerimin dolu olmasına karşın gülümsüyordum.
"Kıskanma... Tabi ki ona karşı bir şey hissetmiyorum. Bu imkansız. Sadece sana benziyor ve ben az acı çekiyormuşum gibi birde bununla sınanıyorum." Of dercesine nefesimi dışarı bıraktığımda
"Sensiz bu kadar güçsüz kalabileceğimi bilmiyordum ben." Diyerek iç çektim.
"Bazen merak ediyorum. Eğer o araba bana çarpsaydı... Sen nasıl olurdun. Benim kadar çaresiz kalır mıydın? Yoksa Can gibi seninde acın bir gün hafifler miydi? Belki de sen intikam işiyle uğraşmaz direk Rüzgar'ı öldürürdün. Cidden senin hayatın nasıl olurdu merak ediyorum. Ama hayatının benimki gibi olmasını istemezdim. Çünkü sensizlik çok zor." Yanağımdan süzülen yaş toprağa düştüğünde burnumu çektim.
"Seni çok seviyorum sevgilim... Sana söz veriyorumki ne olursa olsun intikamını almaktan vazgeçmeyeceğim." Derken toprağı avucumun içinde sıktım. Ayağa kalktım. Oradan ayrılıp caddeye çıktım otobüs durağında otobüs bekliyordum.
Hayat gerçekten çok garip... Şimdi toprağın altında yatan sevgilimin yanından ayrıldım, birazdan onu toprağa sokan katilin yanına gidecektim. Ben bu acıya katlanacak kadar büyümemiştim halbuki.
Otobüsü çok beklememiştim şansıma. Arada şansım denk geliyordu. Otobüse binip cam kenarına geçtim. Kulaklığımı takıp derin bir nefes aldım. Müziğe kendimi vermeye çalıştım. Bugün ki derslerim yoğundu. Bir de hoca fazladan ders koymuştu. Okuldan geç çıkacaktım yani. Hayatım zordu zaten birde derslerle sınanıyordum. Telefonuma gelen mesajla irkildim.
"Okulda mısın? Erken geldim. Kahve içelim mi?"
Candan gelen mesajı okuduktan sonra saate baktım. Bende erken varacaktım okula belli ki.
"Yoldayım gelince buluşuruz" diye cevap attım.
"Ben kantindeyim o zaman." Yazdığında
"Tamam." Cevabını verip telefonu çantama koydum.
Okula geldiğimde hemen kantine girmiştim. Gözlerimde Can'ı ararken Rüzgar ve diğerlerini göremedim. Can'ı gördüğümde hemen yanına.
"Naber?" dedim masaya otururken.
"İyi senden?" dediğinde gülümsüyordu. Bu çocuk sürekli gülümsemeyi nasıl başarıyordu?
"İyi..." derken çantamı da masanın üstüne koymuştum.
"Kahveleri alıp geliyorum." Dediğinde masadan kalktı.
Can tekrar masaya geldiğinde hemen sıcak kahvemden bir yudum almıştım. Ağzım yandığı için yüzümü büzüştürdüğümde Can güldü
"Sıcak olduğunu anlarsın sanmıştım." Dediğinde bende güldüm.
"Sen neden erken geldin bu gün?" dedim sonuçta daha derse bir saat vardı.
"ders saatini karıştırmışım erken gelmiş oldum. Asıl sen neden erken geldin?" dediğinde düşündüm.
"ımm... Çünkü...Erken uyandım evde de canım sıkıldı." Dediğimde Can inanmamışa benziyordu.
"Yemedim." Dedi gülüşünü bozmadan.
"Neyi?" dediğimde sesim çok masum çıkmıştı.
"Yalanını." Dedi gülerek.
"Hı..." diye mırıldandıktan sonra "Yemeni çok isterdim." Diyerek bende ona güldüm. Ama gülüşüm kısa sürmüştü. Çünkü kolum sert bir şekilde çekilmişti ve masadan kalkmak zorunda kalmıştım. Ağzımdan çığlığa benzer bir ses çıkmıştı çünkü kolum acıyordu. Canımı acıtan kişi ise Rüzgar'dı.
"Rüzgar ne yapıyorsun?" derken o beni yürütmeye çalışıyordu. "Yürü." Diye bana bağırdı. Ben ise yürümemek için ona karşı koyuyordum.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen?!" dedi Can Rüzgar'ın kolunu tutup bağırırken.
İşte asıl olay orada patlamıştı. Rüzgarın eli kolumdan ayrılıp Can'ın suratına yumruk olarak inerken ben küçük bir çığlık atmaktan başka bir şey yapamamıştım.

Senden SonraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin