12

72.2K 3.3K 300
                                    

Duygu, iskemlesinde kendini iyice kaydırdı ve elindeki kadehe bir bardak şarap daha doldurarak "Bunun hiç yararı yok," diye mırıldandı. Çoktan kamp alanına kurdukları ateş sönmek üzereydi ve Marika hiç vazgeçmeden saatlerdir elindeki dürbünle Karahanlı malikânesini gözetlemeye devam ediyordu.

Duygu'nun kendi kendine homurdanmasını işiten Marika bakışlarını Duygu'ya çevirdi. "Belki de evden dışarı çıkamama korkusu vardır? Kimse onu görmediğine göre, bunun bir sebebi olmalı..." Marika şimdi düşünceli bir şekilde kafasını kaşıyordu.

"Agorafobi. Bir keresinde evden dışarı çıkma korkusu olan bir kadının hikâyesini yazmıştım. Buna agorafobi deniliyor."

Marika dürbünle evi gözlemeye devam ettikten bir beş dakika sonra Duygu'ya döndü. "Ne oldu?"

"Neye ne oldu?"

"Hikâyenin sonundaki kadına ne oldu? Korkusunu yendi mi?"

Duygu gülümseyerek, yazdıklarını hayalinde tekrar canlandırdı. "Evet, hoşlandığı adam, ki o postacıydı, bir maceraperestti. Sonunda ikisi de balta girmemiş ormanlarda güzel ve ihtiraslı bir gece geçirdiler."

Marika şekerlerden birkaç tanesini daha midesine indirdi. "Bir ara okumak isterim. Bu arada sanırım Oğuz Karahanlı'yı bu gece göremeyeceğiz. Çoktan üçüncü boyuta, pireleriyle geçiş yapmış olmalı..."

Duygu, içkinin de verdiği rahatlıkla bir kahkaha koyuverdi. "Büyük ihtimalle haklısın."

Ateşi iyice söndürerek, çadırın içine güzel bir yatak kurdular. Birlikte içki içip, marsmallow yemişlerdi ancak Oğuz Karahanlı'ya dair tek bir şey bile görememişlerdi. Gece; amacından sapsa da güzel geçmişti. Birlikte şarkılar söyleyip, eğlenmişlerdi. Sonunda birbirlerine iyice sokularak, güzel bir uykuya daldılar.

Duygu gece rahatsız bir şekilde uyandığında, Marika yanında huzurlu bir şekilde uyuyordu. Çadırda yatmak hiç Duygu'ya göre değildi, şimdiden her yeri tutulmuş gibiydi. Yanında gayet keyfi yerinde uyuyan Marika'ya şaşırmadan edemedi. Diğer tarafa dönüp tekrar uyumaya çalıştı. Etrafta cırcır böceklerinin sesinden başka hiçbir şey duyulmuyordu. Gözlerini kapayarak bir süre onları dinledi. Sonra aniden yavaşça cırcır böceklerinden farklı bir ses ulaştı kulağına. Dalların bir şeyin ayağı tarafından ezilip, çıtırdama sesiydi. Duygu bunu idrak ettiğinde korkuyla gözlerini açtı ve etraftaki seslere odaklandı. Belki bir köpekti ve uyumaya devam etmesi yerinde bir karar olacaktı. Tam uyumaya karar vermek üzereyken çadırın yanından geçen bir gölge gördü. Bu bir hayvan olamayacak kadar büyük bir gölgeydi. Panikle Marika'ya baktı. Ama o hala huzurla uyumaya devam ediyordu. Yavaş bir şekilde doğrulup üzerindeki pikeyi kenara attı. Ne yapacağını bilmez halde öylece çadırın içinde oturup dudaklarını dişledi. Birinin çadırın önünde gezindiğini duyabiliyordu. Saatini kontrol ettiğinde, artık havanın aydınlanmak üzere olduğunu tahmin etti. Az sonra sesler kesilmiş, yerini cırcır böceklerinin şarkısına bırakmıştı. Büyük ihtimalle civarda yaşayan meraklı biri sabah yürüyüşünü yaparken, burada neler olduğuna göz atmak istemişti.

Merakına daha fazla dayanamayan Duygu, Marika'yı uyandırmamaya özen göstererek, çadırın fermuarını araladı. Her şey gayet olağan gözüküyor, dalgalar sakince kumsalı dövüyordu. Birkaç saat sonra güneş tepede yükselecek ve Marika'yla denize gireceklerdi.

Duygu çadırdan çıktığında, yaz olmasına rağmen sabah serinliği karşısında ürpererek kollarını birbirine doladı. Hava aydınlanmaya başlamıştı ve dün zifiri karanlık olan manzara artık net bir biçimde görülüyordu. Her şey tıpkı akşam bıraktıkları gibiydi. Yine ensesinde başlayan tanıdık ürpertiyi hissetti. Biri tarafından izleniyormuş hissine kapılsa da, etrafta kimsecikler yoktu. Belki de Duygu, birini duyduğunu sanmıştı ve kulakları ona oyun oynamıştı. Belki de Ateş ortalarda gezinip burada kimin kamp yaptığını görmek istemişti. Sonuçta Karahanlı'lara yakın bir koydu burası.

ATEŞLE OYNAMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin