Genç adam ve Cüneyt birlikte Eminönün de yürümektedirler.
Genç adam Kıbrıs'ı arkadaşına ballandıra ballandıra anlatmaktadır. Efendim Girne şöyle güzel, Mağusa böyle güzel, Lefkoşa başka güzel felan...Cüneyt olanca hayranlığıyla bir türlü gidemediği Kıbrıs'ı en yakın arkadaşının ağzından dinlemektedir.
Birara Cüneyt yanında arkadaşının olmadığını fark eder, sağa sola bakar,arkadaşı geride kalmıştır.
-Aman Allahım ya yürüsene.
-Dur bi Dakka.
-Noldu?
-Daha ne olsun.
-Ya noldu desene.
Genç adam cevap verme zahmetinde bulunmayacak.Bu nasıl bir güzellik Allahım.Bu nasıl bir kız.İnsanın bunun gibi bir kız arkadaşı olsun Kıbrıs'ın tüm borcu onun üstüne olsun.
-Heyy kime diyorum ben, ya yürüsene...
-Cüneyt şuna bi baksana .....
-Neye , kime, nereye...?
-Ya işte şu karşıdan gelen kıza diyorum ,
-Hangisine, karşıdan gelenlerin neredeyse hepsi kız .
-Şu yanında zebellah gibi çocukla gelen kızı diyorum.
Gözün görebildiği en uzak noktadan gelmekte olan ikiliye bakmaktadırlar. İnsan silüeti bile zar zor anlaşılmaktadır.evet belli belirsiz bir kız ve yanında bir erkek bu yöne doğru gelmektedirler.
Cüneyt ne dediyse ne yaptıysa genç adamı yerinden kıpırdatamamıştır.karşıdan gelen ikili yanlarından geçip tekrar gözden kaybolana kadar arkalarından bakmaya devam etmiştir genç adam.
Cüneyt bu kızla bir fincan kahve içeyim sonra öleyim ya. İnsan böyle birisiyle bir fincan kahve içerse daha hayattan ne beklerki.
-Abartmayalım istersen.
-Yoo kesinlikle abartmıyorum.
-Kısmet işte , böyle bir kız, birde yanındakine bak, hiç yakışmamaış.
-Sanane olum ya.bulmuşlar birbirlerini demekki, kızda memnun gibiydi halinden sanane.
- Ne demek sanane ya.hiç yakışmamışlar
-Offf olum ya senki koskoca Kıbrıs'tan geliyosun bi kızamı kaldın.
-Ya bu başka,
-Ya nesi başka...
-Aman anlatsamda anlamaycan nasıl olsa . hadi yürüyelim.
Genç adam yüzünü denize çevirir.çevirir yüzünü az önce gördüğü kızın yüzüne çevirir gibi.yüzünde bir hafif tebessüm belirir.bir hoş olur dünya. Ayaklarının altından kayıverir eminönünün taş kaldırımları.gözleri akıp gider denizin maviliğine.içinden ılık ılık bir şeyler akıverir.sanki gözleri gözlerinde elleri ellerinde, genç kızın nefesi nefesini yakalamak için göğe doğru yükselmektedir.
-balık ekmek diyorum.
-ne .?
Ne nesi yav sen beni dinlemiyormusun.
-yo dinliyorum
-ne d,inlemesi ya ben kendi kendime konuşup duruyormuşum baksana hiç duymamışsın
-neyi duymamışım
-balık ekmek diyorum, balık ekmek yiyecektik.
-tamam hadi o zaman yiyelim
-çok şükür, paşam dünyaya döndü.
-abartmayalım lütfen Cüneyt bey.
-bey sensin ulan sabahtan beri bi kız gördün yarım saattir uçuyorsun bee.
-ooff Cüneyt, yeter ama ya.
Birlikte sahil tarafına geçerler.köprünü altına tesbih boncukları gibi ard arada sıralanmış balık ekmek lokantalarından birinin önünde az biraz dikilirler. Evet burası balık ekmek yemek için uygundur,kararı oluşunca boş bir masanın yanına ilişiverirler öyleya her ikiside biraz seçiciydiler . ama neyi neden seçtiklerinin beklide farkında bile değildiler.
-ne alırsının efendim.
Garsonun sesi her ikisinide kendine getirir.yani garson gelmese beklide dakikalarca konuşmadan öylece bekleyebilirlerdi.
-balık ekmek alalalım ekmek arası , yanınada buz gibi iki kola alalım lütfen.
-tabiki efendim hemen.
-Cüneyt
-Efendim paşam.
-Ne kızdı be.
-Ne kızı be.
-O kızı diyorum işte.
-Hey Allahım aklıma mukayyet ol.
Garson masanın üzerini elindeki bezle yarım yamalak siler.kağıda sarılmış yarım ekmek arası balık ekmekleri tabaklarıyla birlikte masanın üzerine sanki uzaktan atıp kaçar gibi bırakır. Bir çırpıda iki tane kola kapıp gelir soğuk dolaptan onları da aynı srilikle masanın üzerine bırakıverir ve başka bir masaya doğru hızlı bir şekilde uzaklaşır.
Birlikte Sultanahmet'e oradan Cağaloğlu'na doğru gezmelerine devam ederler, balık ekmek sonrası.Çok yorulmuş bir vaziyette evin yolunu tutarlar.birlikte çapa yokuşunu çıkarlar.kan ter içinde evin önüne gelirler. Yorgunlukta birkaç adım atmaya dahi dermanları kalmamıştır. Kaldırıma ilişiverirler yan yana ve sessizce beş on dakika öylece otururlar.biraz dinlendikten sonra kalkıp binaya yönelirler.birbirlerinden güç alarak çıkarlar merdivenleri.cüneyitin ev arkadaşı çoktan gelmiştir.odasına çekilmiştir.önce Cüneyt duş alır, sonrada genç adam.
Odaya çekilirler Cüneyt arkadaşına çekyatı hazırlar, kendisi içinde yer yatağını seriverir bir çırpıda.o kadar yorulmuşlardırki bu gün konuşmaya takatleri bile yoktur. Her ikiside bir çırpıda girer yatağına . çok geçmeden Cüneyt uyumuştur.
Genç adam dışarıdan gelip kalın perdelerin arasından süzülerek odanın tavanına vuran sokak lambasının ışığında kurar sinemasını odanın tavanına.kızın karşıdan belirişinden başlar, endamlı yürüyüşüyle devam ettirir. Uzaklardan attığı her bir adımı kaçırmadan izler, saçının her bir telinin havalanışını aklına kazıyıvermiştir.hele bir de o çocuk yokmu, zebellah kılıklı kel kafalı, ayakkabının topuklarına basmış, hele birde beyaz çorap giymiş.bu neydi şimdi. Öyle bir kızın yanına böyle bir tip hiç yakışmışmıydı. Hayır asla o onunla olamazdı öylesine bir birlikteliktir, sadece birlikte yürümülerdir. Yokda o kadar zarif, alımlı, güzel bir kızın ne işi olurduki o çocukla.. bunları düşünür ken yine bu günki gibi yüzünde hafif bir tebessüm yayılıverdi. Sanki içinde ılık ılık bir şeyler akıveriyordu.kızın karşıdan gelişini tekrar izledi,yanından geçişini. Arkasından dönüp gözden kaybolana kadar gidişini tekrar tekrar izledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PELDA
ChickLitKaranlık sarı verdi gecekonduların yorgun bedenini. Sokak lambalarının gözlerinin feri sönmüş. Bazı lambalar aydınlatmak tan vazgeçmiş bu sokakları. Bir kaç sokak lambası hala direniyordu. Bir baba belirdi sokağın en başında elinde meyv...