BÖLÜM 2

538 105 27
                                    

Besi kızını kucağına almış onunla oynuyor du. Zozan da odanın ortasına yüzü koyun uzanmış ders çalışıyordu. Tahta kapının tok sesiyle irkildiler gelen Şehmuz olmalıydı. Annesi kucağındaki çocuğu yatağına bırakana kadar Zozan bir çırpıda kapıya ulaştı. Çift kanatlı kahve renkli tahta kapı homurdanarak açıldı. Dışardaki akşam güneşi süzüldü, tahta kapının ona açtığı yoldan içeri doğru. Zozanın hoşgeldin baba lafına Şehmuz başıyla karşılık verdi. Kucağındaki bir kaç öteberiyi Zozana bırakarak köy kahvesine doğru gitti muhtemelen. Zozan kucağında bir kaç paket eşya ile babasının arkasından bakakaldı. Annesinin elinin omzunu sıvazlamasıyla irkildi küçük kız. Göz göze geldiler, çok şey konuşmak istiyorlardı,hatta avazları çıktığı kadar bağırmak, ama ikiside yutkundu. Birlikte mutfağın yolunu tuttular.Zozan paketleri yerleştirirken Besi tekrar dış kapıya yöneldi el uzattı kadim dostuna merhabalaşır gibi tuttu tahta kapının tokmağını.
Dışarda ocağın ateşi bitmek üzereydi. Maşayla ateşi biraz depreştirdi. Bir kaç parça tezek atıverdi ateşin koynuna. Ocağın üstündeki bakır kazanın kapağını kaldırdı. Bulguru tahta kaşıkla alt üst etti,belliki pişmişti. Tencereyi kenara indirdi.yan tarafta hazır kıta bekleyen, içi su dolu kara çaydanlığı ocağın üstüne yerleştirdi.

İçeriden ağlama sesleri gelmeye başlamıştı. Hemen Zozan'ın da sesi duyuldu:

-"Anne bebek ağlıyor gelsene!"

-"Sen bak." dedi Besi. "Ben çeşmeye gideceğim."

-"Anne, banane ya; dersim çok."

-"Zozan, bebek!"

Besi kapının kenarındaki bidonları aldı ve evin arka tarafındaki çeşmeye doğru yürüdü. Çeşmenin başında akşam meclisi toplanmış; herkes bir telden çalıyor, gülüyordu. Besi onlarla selamlaştı, çok az sohbet etti. Evde küçük bebeği olduğu için kadınlar sıralarını Besi'ye verdiler. Bidonlarını doldurdu, çarçabuk evin yolunu tuttu.

Bidonları kapının içine bıraktı, içeri seslendi:

-"Zozan, bebek uyuyor mu?"

-"Uyudu anne, sus."

-"Tamam kızım."

-"Anne, acıktım."

-"Tamam dedim."

-"Ama çok acıktım."

-"Kızım hayvanların suyunu samanını vereyim, sonra..."

-"Anne ya, of!"

Zozan beklemekten başka çaresinin olmadığını biliyordu. Besi ahıra geçti hayvanların suyunu verdi, önlerine yemlerini döktü bir solukta. Şehmuz'un kahveden gelme vakti yaklaşmıştı. Ahırdan çıktı. Kapıyı sıkıca bastırdı. Ocağın üstündeki çaydanlık kaynıyordu. Çayını da demledi. Bulgur tenceresini kucakladı, ayağının ucuyla kadim dostunu itekledi ve içeri geçti. Bir yandan da mırıldanıyordu:

-"Bahar gelmiş milletin dağına
Ateş düşer fakirlerin bağına..."

Beşikteki kızını yokladı, biraz salladı beşiği. Elini başına dayadı ve bir iç çekti. Sonra kalktı, sofrayı serdi. Üzerine tahta kasnağı koydu. Genişçe bir tepsiye iki boş tabak, üç kaşık, bir de yoğurt dolu bir tabak koydu, getirdi. Sofranın ortasındaki kasnağın üzerine yerleştirdi tepsiyi. Göz ucuyla duvarda asılı saate baktı. Zozan'a seslendi:

-"Kızım, hele bir bak, baban geliyor mu?"

-"Yok anne, dışarıda kimseler yok."

-"Tamam. Hadi defterlerini topla sen."

-"Ama bitmedi."

-"Bitti!"

-"Ama anne, toplama..."

-"Bitti dedim kızım, şimdi baban gelir."

Demeye kalmadı kapı homurdanarak açıldı. Şehmuz'du gelen, şapkasını ve ceketini kapının arkasındaki çiviye iliştirdi, sofraya oturdu. Zozan da çantasını alelacele topladı. Toplamak zorunda kaldı, yoksa babası kızardı. Birlikte oturdular annesiyle sofraya. Uzun zamandır sessizliğini koruyan sofrada yenildi akşam yemeği.

Zozan babasının bu haline anlam veremiyor, sormak isatiyor, bir yandanda kızmasından korkuyordu. Çünki babası olur olmaz şeylere kızan bir adamdı. Kızkardeşi doğduğundan beri babası eve daha geç gelir olmuştu. Zamanını köy kahvesinde geçirmeyi tercih ediyordu. Akşamları çok geç geliyordu eve ve yemeği yedikten sonra pencerenin kenarındaki sedirin üst köşesine kuruluyor, perdeyi aralıyor, uzaklara dalıp dalıp gidiyordu. O kadar çok sigara içerdi ki içerisi dumandan gözükmez olurdu çoğu zaman.

           Besi kızını kucağına almış onunla oynuyordu. Zozan da odanın ortasına yüzükoyun uzanmış ders çalışıyordu. Tahta kapının tok sesiyle irkildiler. Gelen Şehmuz olmalıydı. Annesi kucağındaki kızını tahta beşiğe bırakana kadar Zozan bir çırpıda kapıya ulaştı. Çift kanatlı kahverengi kapı homurdanarak açıldı. Dışarıdaki akşam güneşi süzüldü, tahta kapının ona açtığı yoldan içeri doğru... Zozan'ın "Hoş geldin baba." lafına Şehmuz Efendi başıyla karşılık verdi. Kucağındaki birkaç öteberiyi Zozan'a bırakarak köy kahvesine doğru gitti, muhtemelen Zozan kucağında birkaç paket eşya ile babasının arkasından bakakaldı. Annesinin elinin omzunu sıvazlamasıyla irkildi küçük kız. Göz göze geldiler, çok şey konuşmak istiyorlardı hatta avazları çıkana kadar bağırmak ama ikisi de yutkundu. Birlikte mutfağın yolunu tuttular. Zozan paketleri yerleştirirken Besi tekrar dış kapıya yöneldi. Elini uzattı kadın, dostuyla merhabalaşır gibi tuttu kapının tokmağını.

            Dışarıdaki ocağın ateşi bitmek üzereydi. Maşayla ateşi biraz depreştirdi. Birkaç parça tezek atıverdi ateşin koynuna. Ocağın üzerindeki bakır kazanın kapağını kaldırdı. Bulguru tahta kaşığıyla alt üst etti, belli ki pişmişti. Tencereyi kenara indirdi. Kenarda duran içi su dolu kara çaydanlığı ocağın üstüne yerleştirdi...


PELDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin