Ekmek arası ciğerleri yedik.ayranımızı içtik. Salaş bir kebap dükkanıydı burası. Ama ne vakit gelse hep dolu olurdu. Masanın biri boşalıyor biri doluyordu. Koca şehir de böyle diye geçirdim içimden.
perişanım şimdi,
gözlerim yollarda,,
sen yoksun...
galiba bir dahada olmayacaksın.
ne sana seni seviyorum diyebildim,
nede doya doya sevebildim... diyebirkaç satır karalayıverdim peçetenin üzerine. Peçeteyi büyük bir titizlikle katlayıp ceketimin iç cebine yerleştirdim, masanın üzerine yeterli bir para bıraktıktan sonra ayağa kalktım. dükkanın kapısına geldiğimde daha kapı aralanmadan soğuğu hisseder gibi oldum. Bir kat daha sarıldım sıkı sıkı paltoma sıcak bir nefes daha çektim ciğerlerime ve adımladım koca şehrin koca sokaklarını.
Neydi bu durum, ne haldeydim, kendim bile anlamakta zorluk çekerken bir başkasına nasıl anlatabilecektim. Hele hele de Ziynet Sultana ne cevap verecektim. O anlardı benim her halimden ,perişan olduğumu beklide anlamıştır ve sormak için benim Kıbrıs'a dönmemi beklemektedir.
Hiç konuşmadan eve kadar geldik.lavaboya geçtim suratımı değiştirsin diye soğuk suyla birkaç kez yıkadım. Salona geçtim. Cüneyit gözlerini faltaşı gibi açmış ağzımdan çıkacak kelimeleri merak etmektedir.
- Yok bişey diye söze başladım.
- -evet bilirim yok bişey
- Ya olum kaç gündür iyice acayipleştin
- Yok bi şeyyy
- Sen bilirsin paşam. Seni kardeşimden çok diyecem ama yokki ama olsun çok seviyorum işte.
- Biliyorum.
- Hadi çay demlenmiştir. İki bardak doldurup geleyim.
Ne deyiverecektim sanki. Kendimin bile anlayamadığı bu durumu nasıl anlatacaktım. Cankardeşime. Bana bi haller oldu, bende tam olarak anlayamıyorum mu diyecektim. Yoksa hiç tanımadığım o birlikte bir kez gördüğümüz kıza mı tutuldum diyecektim.aman neyse...
Çayımızı içtikten sonra odama çekildim. Eşyalarımı çantama tıkıştırdım. Tişörtümü çıkarıp yüzü koyun uzandım yatağın üzerine...
Sabah erkenden uyandım. Mutfağa geçtim ocağın üstüne cezveyi koydum kahvesini attım. Alel acele yatağımı toparladım kahve pişene kadar. Kahvemi içerkende son kontrollerimi yaptım. Montumu giyindim, Ziynet Sultanın ördüğü kaşkolumu boğazıma doladım , beremi geçirdim güzel kıvırcık saçlarıma.Akşamdan hazırladığı sırt çantasını aldım koşar adımlarla indim merdivenleri. Öyle ya asansörü bekleyerek zaman kaybedemezdim.
-hadi be paşa geç kalıyoruz.
-aman patlama sende sabah sabah geldim işte.
-hadi hadi zamanımız az kaldı trafik sıkışmadan yetiştireyim seni hava alanına.
-yetişiriz Cüneyt acele etme, her defasında sen bunu demekten bıkmadın, her defasındada yetiştim.
- iyi aman be seni düşünen de kabahat.
-saol be kanka sen olmasaydın.. aman neyse iyiki varsın.
-İsmail amcaya , Ziynet teyzeye selamlarımı söyle kısmet olursa bir gün bende binecem uçağa gelecem Kıbrıs'a tanışacam onlarla.
- İnşallah.
-Bak o kadar da konuştun. Geldik işte
-iyi tamam daha da konuşmaycam zaten gidiyorsun
-evet ayrılık vakti cankardeşim, Allah'a emanet ol. Kim sevdiğini Allah'a emanet ederse onu bir kez daha görmeden ölmezmiş.
-sende Allah'a emanetsin güle güle git.
-Ey İstanbul Allah'a emanetsiniz...
Cüneyit' sarıldık vedalaştık ben havaalanının yolunu tuttum. O aracıyla devam etti. Dış kontrolden geçtim. Biletimi almak için havayolu firmasının bankosuna geldim. Biraz bekledikten sonra biletimi onaylattım. Son kontrol noktasından da geçtim arkama bile bakmadan. Ama bir yandan da tekrar ediyordum. ''Ey İstanbul Allah'a emanetsiniz...'' Diye.uzunca koridoru hızlı adımlarla sanki İstanbul dan kaçarmışcasına adımladım. Uçağımın yolcularını alacağı kapıya geldiğimde işlemler başlamıştı. Yolcuları uçağa alıyorlardı. Sanki herkes hep birlik olmuş beni bir an önce İstanbul dan göndermeyemi çalışıyorlardı. Sizin canınız sağ olsun. Demekki buraya kadarmış diye geçirdim içimden. Geçip koltuğuma oturdum , emniyet kemerimi bağladım, gözlerimi yumdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PELDA
Chick-LitKaranlık sarı verdi gecekonduların yorgun bedenini. Sokak lambalarının gözlerinin feri sönmüş. Bazı lambalar aydınlatmak tan vazgeçmiş bu sokakları. Bir kaç sokak lambası hala direniyordu. Bir baba belirdi sokağın en başında elinde meyv...