Bölüm 12

159 24 6
                                        


Kaç gündür ne oluyordu bana anlam veremiyordum kendime ben bile bu halime anlam yükleyemezken kızlara nasıl açıklayabilirdim. Ev arkadaşlarımın meraklı sorularını her seferinde kaçamak cevaplarla aslında cevapsız bırakıyordum

Bu gün Cumartesi normalde hafta sonları geç vakte kadar yatar haftanın yorgunluğunu çıkarırdık. Ama nerde bende uyku , nerde bende istirahat... kaç zamandır her şeyim değişmişti.

Sabah kızları rahatsız etmeden kalktım üzerime bir tişört geçirdim, birde kot pantolon hop attım kendimi dışarı . sakin bir parka gideyim birkaç saat kafamı dinleyeyim istiyorum. Soru soran yok, cevap isteyen yok. Etrafında ne oluyoruz kızım edasında dolaşan kimse de yok. Daha rahat bir şekilde kendimle konuşayım istiyordum. Bu yüzden kendimle bana fırsat verdim iç hesaplaşmamızı yapmalıydık artık ve bu sorunun teşhisini koymalı en kısa zamanda çaresine baktırmalıydık. Bu böyle devam etmezdi, etmemeliydi. Yoksa bu durum hem sağlığıma , hem okul hayatıma etki edecekti.

Evden çıktım köşe başındaki ev sahibimiz Ahmet ustanın bakkal dükkanına uğradım hem bir göreyim hem de çekirdek alıp parka doğru gideyim diye düşündüm.

- Günaydın Ahmet amca.

- Günaydın güzel kızım

- Nasılsın bu sabah

- İyiyim kızım benim,sen hayırdır bu saate ? hani okulda yok ya bu gün.

- Öylesine işte ..

Ne diyecektim sanki. Kafam karışık mı deseydim. Ne halde olduğumu bende bilmiyorum mu deseydim. Yoksa annemin ve 6 tane kızkardeşimin tek umudu olan ben İstanbul'a geldim onları unuttum toz pembe hayaller peşinemi takıldım deseydim. Ne deseydim? Evet diyecek sözüm çoktu.lakin diyecek sözüm yoktu,olmamalıydı,olamazdı. Sus kızım sende sus yirmi yıldır annen susumuş az da sen sus nolur sanki.bir paket çekirdek alarak çıktım dükkandan. Az aşağıdaki parka kadar yürüdüm, taş döşeli Arnavut kaldırımdan kuğu gibi süzülerek.

Ohh mis gibi çam kokusu buram buram esiyor sabahın serinliğinde. Rutubet kokan bodrum dairede bunaldıkça ciğerlerim bayram etsin diye kaçıp kaçıp geldiğim yerdi burası, küçük şirin bir park.tahta bankın üzerine yavaşça serilen masa örtüsü gibi bıraktım yorgun ve halsiz bedenimi.yayılıverdim sanki tüm bankı kaplarmış gibi, yayılıverdim sanki tüm dertlerimi ortaya serermiş gibi. Nerden başlamalıydım nereyi, kimi en önce düşünmeliydim, daha ben bu kısmını düşünmeye düşünürken. Gökyüzünü yırtan uçağın kalkış sesiyle irkildim. Günde onlarca, hatta belki de yüzlerce kez duyduğumuz ve artık kanıksadığımız bu ses .bu eve , bu mahalleye ilk taşındığımız zamanlarda ancak bu kadar etkiliyordu bu ses, ama zamanla alışmıştık ve sıradanlaşmıştı ta ki bu sabah taki şimdiki bu sese kadar.

Kafamı göğe doğru kaldırdım parka geldiğimden beri bu kaçıncı uçak havalanmıştı kimbilir. Bu sefer bakmak istedim. Sanki bakınca ne olcaksa,sanki içindekiler bana elmi sallayacaktı. Gözlerimi uçağa diktim. Uçak henüz havalanmış tekerleklerini bile kapatmamıştı. Hey koca uçak kimbilir kimlerin sevdiğini alıp götürürsün yaban ellere. Ve kim bilir kimleri kavuşturursun sevdiklerine...diye iç çektim.

Süzüldü Yenibosna semalarından Sefaköy'den kalkıp uçsuz bucaksız gökyüzünde uçup giden uçurtmam. Keşke ipin ucu bende olsaydı sıkıldıkça ipi çekip bırakabilseydim , yada uçağı çekip yanıma getirebilseydim . aman manyak manyak düşünmeye başladım yine.

ya neyse 

PELDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin