Genç kız bir o yana bir bu yana dönüp duruyordu yatağın içinde. Yastık sanki sonbaharda kurumuş diken gibiydi. Boğucu bu yaz havasıda cabasıydı. Yorganı attı üzerinden yüzüne yapışmış saçlarını elleriyle toparlayıp geriye doğru attı. Doğruldu yatağın içinde oturdu,ayaklarını aşağı sallanırdı. Cep telefonuna uzandı, kimse aramazdı zaten amacı sadece saate bakmaktı. Vakitte geçmek bilmiyordu bu şehirde. İstanbul dedikleri bu koca şehir boğuyordu onu. Eh be İstanbul insanlar senin neyini seviyor ,senden neden vazgeçemiyor sanki diye düşündü. Neden sonra uykusuzluğunun sebebini düşündü, uykusuzluğuna sebep bu değildi. Alışmıştı artık bu şehrede havasınada. Peki neydi o zaman gecenin kör vaktinde onu güzel uykusundan alıkoyan. Kendine gel kız noluyor sana diyesi geldi. Hafif bir tebessüm kondurdu yanağına. Elinde sıkı sıkı tuttuğu telefonu yastığın altına iliştiriverdi. Uzanıverdi yatağına yüzükoyun,sereserpe. Annesini aldı bu kör gecenin, kör vaktinde zaten karmakarışık olan duygularının arasına. Sarıldı toprak kokan o güzel, esmer kadına, öptü kokladı. Toprak kokusu aldı tüm hoyrat,karışık duyguları başından, gözlerini yumdu daldı derin uykuya.
Sabahın bu saatinde kim kiminle neden kavga ederdi diye düşündü. Kulak kabarttı, kavga değildi bu. Kızlarda bir telaş vardı,onların sesleri uyandırmıştı onu bu güzel uykusundan. Yüzü sanki annesinin yüzündeymiş gibi hala yastıktaydı. Uykusu kaçmasın diye iki gözünü bile birlikte açmadı. Tek gözüyle odayı kolaçan etti,kimse yoktu. Elini yastığın altına gezdirdi.açtı telefonu çekti aldı. Yine tek gözüyle telefonun ekranına baktı.gözleri fal taşı gibi açıldı.bir çırpıda kalktı yataktan,telefonu yatağın üstüne attı.
Beni neden uyandırmadınız diye kızlara seslendi.Sanki kimse duymuyordu onu. Herkes kendi telaşındaydı. Ezgi her zamanki gibi elinde kahve fincanı bir elinde pantolonu evin içinde dört dönüyor,bir yandanda Elife sesleniyordu. Bunumu giysem, yoksa senin pantolonumu. Ya üzerine ne giycem? Elif aynanın karşısında bornozu omuzlarına düşmüş, fönle uğraşıyor gibi görünsede aklı başka yerde, kulağı Ezgide. Ben giycem onu sakın alma diyordu. Lavabodan yüzüne bir parça su serpti, ellerinde kalan ıslaklıkla saçlarını topladı. Zaten geç kalmışlardı, dünden giydiği elbiselerini giydi. Mutfaktan bir elma aldı, kapıya yöneldi. Kızlar ben çıktım akşama görüşürüz diye seslendi kapıdan çıkarken. Keskin rutubet kokusu yine içini baydı. Merdivenleri hızlı hızlı çıktı, bir an önce bu kokudan kurtulmalıydı. Birinci kata çıktı,dış kapıya yöneldi. Kapının altına sıkıştırılmış gazete yerinde duruyordu. Uzandı kapının ardındaki otomatik düğmesine parmağının ucuyla dokundu. Çekti kendinden yaşlı ve bir okadarda ağır siyah demir kapıyı. Eğildi gazeteyi aldı,bir an durakladı. Neden hala bu gazete burada duruyordu ki, her sabah Ahmet Usta bu gazeteyi fırından dönüşte alırdı. Üşenmedi geri döndü bir kat yukarı çıktı. Zile basmak istemedi, kapıyı hafifçe eliyle tıklattı.
Günaydın efendim.
Günaydın kızım buyur.
Ahmet usta hastamı?
Yoooo.
Niyeki
Gazetesini almamış, ben onu getirdim.
Sağol kızım, bu gün hamur kızarttımda ondan.
Hımmm. Anladım.
Buyur gel, kahvaltı yapıyoduk bizde.
Sağol teyzem, okula yetişmem lazım selam söyle.
Merdivenleri hızla indi. Kızlarla kapıda karşılaştılar.nihayet dedi çıkabildiniz.
Ezgi hiçbirşey demeden önden çıktı. Elif geriye kaldı, kapıdan en son çıktı.
Sen niye geciktinki, bizden önce çıktın?
Ahmet usta hasta olmuş sandımda ona baktım.
Niyeki?
Gazetesini almamıştı.
Eee.
Esi ne kızım gazeteyi verdim işte.
Hızlı adımlarla sokağın başına çıktılar. Otobüs durağı hala çok kalabalıktı. Kalabalığın arasında kendilerine ayrılmış yerde beklemeye başladılar.Bir kaç dakika sonra otobüs yanaştı durağa, yolcular ön camdan fırlayacakmış gibi duruyorlardı. Arka kapıdan itiş kakış bindiler. Akbiller elden ele uzatıldı,her zamanki gibi.otobüs homurdana homurdana yoluna devam etti. Tıka basa dolu olmasına rağmen her durakta duruyor,nefes tazeliyor,sonrada homurdana homurdana yoluna devam ediyordu. İneceği durağa yaklaşanlar kapılara doğru hamle yapıyor,denizin çalkalanması gibi bir çalkantıyla yolcular yer değiştiriyordu. Bir günde rahat bir yolculuk yapamayacak mıydı. Değil ayakta durmak, nefes almak bile çok zordu. Birde üstüne Elifin parfüm kokusu.
Kızım sabah sabah parfümlemi duş aldın.
Yok be Ezgi sıktı.
Tabi canım Ezgi sıkmışmış,Ezgiyle aramızda iki kişi var.
Bal gibide senden geliyor.
Aman napim,elimin ayarı kaçmış belliki.
Bu arada yaşlı otobüs nefes tazelemek için yine durağa yanaşıyordu. Ezginin dili çözüldü iniyormuyuz kızlar dedi.
Yok bu gün yürüyemeyiz,anca yetişiriz dedi Elif.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PELDA
ChickLitKaranlık sarı verdi gecekonduların yorgun bedenini. Sokak lambalarının gözlerinin feri sönmüş. Bazı lambalar aydınlatmak tan vazgeçmiş bu sokakları. Bir kaç sokak lambası hala direniyordu. Bir baba belirdi sokağın en başında elinde meyv...