Çok sürmeden uçağın içini kapladı kokpitten gelen kibar pilotun sesi.. sayın yolcularımız şimdi Antalya semalarındayız. Kıbrısda hava açık 38 derece sıcaklık var birazdan inişe geçiyoruz.lütfen emniyet kemerlerinizi bağlayın.
Sanki biraz önce kemerlerimizi bağlamıştık, uçak İstanbul'dan havalanmıştı. Yaklaşık bir saatlik havada kalma süremiz sona eriyordu.garip bir hüzün yerini buruk bir mutluluğa terkediyordu. İçimde volkanlar kaynıyor, dışıma sukutun şavkı vuruyordu.
Sanki Türkiye'nin dış borcu benim omuzlarımdaydı, suratımdan düşen kırkbin parçaydı.
Güneşli bir günde indik Ercan Havaalanına . baş üstü dolabımda getirdiğim sırçantamı aldım en önce pasaport kontrolünden geçtim, hiçbir uçuşumda valizimi bagaja teslim etmiyordum zira beklemek bana göre değildi. Hayatı çabuk yaşamalıydım , beklemek bana göre değildi.
-sultanım diyerek atıldım boynuna kapıda bekleyen annemin.
Daha sonra babamı kucakladım , o dünyalar tatlısı kocaman yürekli güzel adamı bu sefer farklı kucakladım. Niye farklıydı bu sorunun cevabı kafamın bu karışıklığında bulunabilecek bir cevapta değildi sanki.
Havaalanından çıktık, yine her zamanki gibi dağ yolundan sürdü babam. Her ne hikmetse bilmiyorum havaalanına gidiş gelişlerde babam hep bu yolu kullanırdı. Tam zirveye geldiğimizde arabayı kenara
çeker, bir sigara yakar Beşparmağın tepesinden Girne'yi sessizce izlerdi. Yine şaşırtmadı beni,çekti arabayı kenara yaktı sigarasını dikti gözlerini Girne'ye .annemle bir birkaç kare fotoğraf çekindik ve yolumuza devam ettik. Yol boyunca annem hiç susmadı o sordu ben cevapladım. Annem ne sordu ben ne cevap verdim inan hatırlamıyorum. Annemde bu halimi anlamış olsa ki Girne'ye yaklaştığımızda soru sormaktan ve cevap almaktan vazgeçmişti.
Evin önünde bıraktı babam bizi , tarlayı konrol edip geliyorum diyerek yoluna devam etti.
Ziynet sultanla birlikte sorgu odasına girdik , bizim evin külyutmazı iş başındaydı yine. Eve adım atar atmaz başlamıştı soru yağmuru.
-Anne bana biraz zaman ver ,kafamı toparlayayım tabikide konuşacağım seninle diyerek bir anda sıyrılıverdim sorgu muhabbetinden . kaçar gibi geçtim odama yatağımın üzerine patates çuvalı gibi yığılıverdiğimi hayal meyal hatırlar gibiyim.
Eminönü'ndeyiz Cüneyit le birlikte karşıdan afeti devran geliyor . Saçlarını rüzgara verilmiş buğday başağı gibi savura savura geliyor. Gözlerini gözlerime değdirirmiş gibi devire devire geliyor. Yüreğimi yüreğine esir eder gibi evire çevire geliyor, aman Allah'ım bu ne güzellik, bu ne tatlılık insanın uğruna ölesi geliyor. Kızı tutup kolundan iki eliyle göğüs kafesini yarıp içine koyası geliyor. Merhaba güzel bayan diyorum. Duymuyor mu yoksa beni . hiç tepki vermiyor. Elimi uzatıyorum omzuna dokunayım da bana baksın diye elim değmiyor, boşlukta kayıp gidiyor. Kokusunu yüreğime doldurayım istiyorum olmuyor , misler gibi çiçekler gibi kokusu gelmez olmuş.
q��}�\H
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PELDA
Literatura FemininaKaranlık sarı verdi gecekonduların yorgun bedenini. Sokak lambalarının gözlerinin feri sönmüş. Bazı lambalar aydınlatmak tan vazgeçmiş bu sokakları. Bir kaç sokak lambası hala direniyordu. Bir baba belirdi sokağın en başında elinde meyv...