ALİCİ
Sorduğu soru ile gözlerimi bir kaç kez kırptım. O az önce...ne dedi?"Se-sen..Onu nereden tanıyorsun..?"
Kafasını önüne eğdi. Gözlerinin önüne düşen saçlarını eliyle geriye ittirip, nefesini dışarı verdi.
"Ormanda geçen olayda..Beni takip ederken Dean diye bağırıyordun."
Yaşadığım şaşkınlık hissi ile ellerim üşümeye başlamıştı. Gerçekten öyle mi olmuştu? Onun ismi ile mi hitap etmiştim?!
Kafamı sinirle başka yöne çevirdim. Bunu ona anlatamazdım. Onun kim olduğunu anlatamazdım. Kalbimi parçalara ayıran kişiyi ona anlatamazdım."Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum."
Oturduğum yerden kalkıp kapıya ilerledim. Moralim bozulmuştu. O olayları hatırladıkça midem kasılıyor, bedenim buz tutuyordu.
Tamda unutmuşken nasıl geri aklıma girebiliyordu?
Elimi kapı koluna koyduğum an omzumda bir el hissetmemle sırtımın duvara çarpması bir oldu. Hissettiğim acı vücuduma yayılırken dudaklarımın arasından ufak bir çığlık fırladı. Gözlerimi araladığımda Jeff'in gözleri ile gözlerim arasında bir kaç santim olduğunu fark ettim. Ellerini başımın iki yanına sabitlemiş, cılız bedenimi duvar ile kendi bedeni arasında sıkıştırmıştı.
Gözlerimi irileştirip her ne kadar imkansız olsa da ondan biraz uzaklaşmaya çalıştım. Ellerimi göğüsüne koyup ittirdiğimde yerinden bir milim bile kıpırdamamıştı. Aksine yüzünü yüzüme daha fazla yaklaştırdı. Bulunduğumuz konumdan rahatsız olarak kafamı başka yöne çevirdim. Yüzümün kıpkırmızı olduğuna yemin edebilirdim.
Çenemi baş parmağı ile işaret parmağının arasına alıp kafamı kendinden tarafa çevirdi.
"Alici. O Dean piçi her kim ise..Sen onun yüzünden ağlıyordun anlıyor musun? O gün o pislik yüzünden ağlıyordun!"
Kalbime saplanan ağrı ile elim istemsizce ağrıyan yere gitti. Canım yanıyordu. Kalbimin acısının yanında sırtımın acısı hiçbir şeydi. Vücudumun titremesine engel olamadığım gibi sesimin titremesine de engel olamıyordum.
"Jeff, lütfen zorlama. Cidden bu konu hakkında konuşmak istemiyorum. Ve inan ki O'nun kim olduğunu bilmene gerek yok. Oldukça gereksiz birisi o.."
Kaşları sinirle çatıldı.
"Gereksiz biriyse neden onu hala unutmadın?!"
Söylediği şey ile afallarken başımı önüme eğdim. Kalbim dikenlerle çevrelenmişti ve her nefes alışımda o dikenler kalbimi yaralıyordu. Gözlerimin yandığını hissedince hemen kendimi toparladım. Şimdi ağlamanın zamanı değildi.
Elimi sol koluna koyup serçe ittirdim. Ona güzellikle konuyu kapatmasını söylemiştim ama o beni dinlememişti. Dişlerimi sıkıp tam gözlerinin içine baktım. Bakışlarımda meydan okuma vardı.
"Çekil önümden Jeffrey. Ve seni ilgilendirmeyen işlere burnunu sokma."
Kollarının arasından sıyrılıp kapıyı açtım. Sinirle kapıyı çarpmadan önce yüzüne baktığımda ellerini saçlarına geçirmiş sıkıntıyla ofluyordu. Omuz silkip kapıyı çarparak odayı terk ettim.
***
Koltukta oturmuş televizyon izlerken, sağ köşedeki pencerede bir hareketlilik fark ettim. Garip bir karanlık vardı sanki. Gözlerimi kısıp dikkatlice baktığımda gerçekten bir gariplik olduğundan emin olmuştum. Makaslarım odamda olduğu için yanımdaki sehpada duran vazoyu elime aldım. Eğer kırılırsa Slendy beni keserdi. Ama şuan bunu düşünecek değildim.
Tam ayağa kalkmış pencereye yürüyordum ki pencere büyük bir gürültü ile parçalara ayrıldı. Ben daha ne olduğunu idrak edemezken etrafa dağılan kızıl saçlar görüş alanıma girdi.
Sıkıntıyla nefesimi dışarı verdim.
Neden hiç normal bir gün geçiremiyorum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CREEPY LOVE
FanfictionŞu lanet şarkı aklıma takılmıştı.Yani tamam slendy canım lullaby'ın çok güzel de birde akıla takılmasa çok hoş olacak.Kendi kendime şarkıyı mırıldanırken bir yandan da eve gidince hangi creepypasta hikayesini okusam diye düşünüyordum.Issız sokakta y...