Sabah aklımda yeni bir fikirle uyandım. Bu iş bu kadar çabuk ve kolay bitemezdi. Nasıl olsa yayınevinin sahibi Tugay Abi'ydi.Esila'yla buluşma ayarlayabildiğine göre en yakın imza gününü de öğrenebilirdi. Tuşları çevirerek yayınevini aradım. "İyi günler." dedi telefonun ucundaki bayan. "Merhabalar Hanımefendi. Ben Deniz. Siz yayınevleri bizim ulaşamadığımız bilgilere sahipsiniz. Beyaz Kadın adlı yazarın, en yakın imza günü ne zaman bir bakar mısınız ?" dedim. Olumlu bir cevap alacağımı biliyordum. Yeni planlarım vardı ve içimden bir şey çok yakın bir zamanda imza günü olduğunu söylüyordu. "Evet Deniz Bey ekrandaki bilgilere göre yarın saat 14:00'da şehir merkezindeki Avm'de bir imza platformu düzenlenmiş olmakta."dedi bayan. Biliyordum. Biliyordum..."Yardımlarınız içiniz teşekkür ederim Hanımefendi."dedim. Telefonu kapattığım gibi hazırlanıp bara gittim. Tugay Abi bugün ortalarda yoktu. Bara oturup bekledim. Bugün bir şey açıklayıp açıklamayacağını merak ediyorum. Eylül'de günlerdir haber bekliyordu. Buray işlerinin yoğunluğundan arayamıyordu ama eşi Eylül ile sürekli selam yolluyordu. Yazın işleri hafiflediği zamanlar daha rahat görüşebiliyorduk.
-Buray nasılsın kardeşim ?
Buray'a dahi nasıl anlatacağımı bilmiyordum. Henüz kendime anlatamamıştım olanları.
-İşlerden bunalmış haldeyim kardeşim. Seni sormalı?
Evet şimdi bombayı patlatma zamanı gelmişti.
-Buray şimdi iyi dinle kardeşim. Esila'yı buldum. Ama görüşemedik. Fakat iyi duruyordu. Yakın ama çok yakın bir zaman da hepimiz bir araya geleceğiz.
Konuşurken Tugay Abi'nin geldiğini gördüm. Daha fazla işin gizli kapaklı kısmını anlatamazdım. Ne de olsa sadece Saki Dayı olarak tanıyordum.
-Deniz ne diyorsun oğlum sen? Bak şaka felansa hiç hoş değil. Nasıl oluyor yani ?
Daha çok şey söyleyeceğine eminim. Ama Saki Dayı dikkatle izliyordu beni.-Buray'ım şimdi kapatmam lazım. Eylül'e de verirsin müjediye. Allah'a emanetsin birader.
Saki Dayı'nın gergin bakışları üzerine kapattım telefonum telefonu kapatır kapatmaz da Tugay Abi'nin bakışlarında bir gevşeme olmuştu. Vücudumu dikleştirdim. Kendinden emin ama yavaş adımlarla masasına doğru ilerledim. Ne yapacağımı kararlaştıramamış gibiydi. Masasına geldiğimde elini uzattı.
- Deniz,evlat; gel şöyle bir oturalım.
Masadan kalkarak barın arkasındaki tahtadan yapılma bir odaya gerçtik. Tamamen her şeyi tahtadan hatta odundandı. Hiç bir şey söylemeden sadece onu takip ettim. Karşımdaki yeşil koltuğa oturdu. Bana da oturmam için eliyle karşısında ki tek kişilik koltugu gösterdi. Ne yani oturmak için tam üç yıl geç kalmamış mıydık ? Gösterdiği koltuğa geçip oturdum. Arkasına bir güzel yaslanmış ellerini birbirine kenetlemişti. Burası sanki bir evin gizli odası gibiydi. Odanın yapımında kullanılan odunların kokusu sinmişti etrafa. Kendisini dinlediğimi göstermek için ona bakmaya başladım. Hafif bir öksürük yaparak bana baktı.
- Deniz,o.çay bahçesine neden gelmedin ?
Demek başlıyorduk ama hesap sorması gereken kişi bendim.
- Gelmediğimi kim söylemiş ?
Beklediği cevabın bu olmadığı gözlerinden belliydi.
- Acil bir işin olduğu için gelemeyeceğini söyledin. Neden evlat ?
Buluşmaya gidip gitmemem onu neden bu kadar ilgilendiriyordu anlamadım. Bu sorgu sual beni germeye başlamıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFESSIZIM
RomanceNefesinle Örtülü Tenim Açıldı. Gel Ört Beni. Gel Ört Üzerimi. Yorumu sizlere bırakıyorum. ☺