BÖLÜM 3
GEÇMİŞ
"Bir aşk bundan daha kolay bitirilemezdi."
Gözlerim önümde duran çizimler benim eserlerimdi. Benim kalemimden çıkmış benim ruhumun izleri. Masada kaç saattir böylece oturduğumu bilmeden karşımda duran çizimleri inceliyordum. Canımın acısını geçirebilecek tek şeylerdi bunlar. Parmaklarımı uyuşturan kahve kupasını daha sıkı kavrayarak dudaklarıma götürdüm ve bir yudum daha içtim. Ona olan özlemim kalbime batmaya başladığı sırada öfkem özlemimin sivri uçlarını köreltiyordu. Ona en kesin hissettiğim duyguydu öfke. Geri kalanlar ise karmakarışık bir tablodan ibaretlerdi. Kızına benim adımı verdiği yetmiyormuş gibi konuşmuştu benimle. Sesini duymak uzun zamandır can çekişen kalbime can olurken beynimin tüm hücreleri öfke ile parlamışlardı. Kalbim beynimin haklılığı ile kazandığı canı bırakırken ben de öylece oturuyordum. Beynim o güne durmadan gidiyordu.
***
Genç kız ellerinde duran yaldızlı kartı daha sıkı kavrayarak yürümeye başladı. Yapamazdı. Yapmamalıydı. Canından can giderken gözünde ki yaşlar ona yol oluşturmuş adımlarını daha da hızlandırmıştı. Gecenin karanlığını bile düşünemezken inanılmaz bir sürat ile o eve doğru gidiyordu. Sevdiği adamın evi. Her yeri Karahan kokan ev. Adımları daha da hızlanırken yağmur çiselemeye başlamıştı bile. Zihni kabul etmiyor edemiyordu. Nasıl olur da Karahan 2 hafta sonra evlenirdi? Onlar her zaman ki küçük tartışmalarından birini yapmışlardı. Aşkın şimdi gidecek ve Karahan ona beraber diktikleri güllerden birini hediye edecek ve tüm sorun bitecekti. Kendini kandırarak arşınladığı yolların ıssızlığına yağmur damlaları karıştığı sırada genç kız telkin sözlerine inanarak sevdiği adama koşmaya devam etti. Kendini kandırmıştı. Sırf, sevdiği adama başka sıfat yakıştıramadığından kendine yalanlar söylemiş ve inanmıştı. Küçük bir kızdı Aşkın. Kendi yalanlarına bile inanacak saf küçük bir kız. En sonunda bahçenin dış kapısına geldiğinde ellerini dizlerine koyarak bir müddet soluklandı. Nefesi düzene girdiğinde ise yavaşça içeri girdi ve o an karşılaştığı manzara ile nefesi kesildi. Gözleri o manzarayı görmeyi reddederek buğulandı. Karahan Elçin ile öpüşüyordu! Bir sürü insanı içinde çeşitli tezaruhatlarla beraber hem de. Gözleri abileri olarak saydıkları adamlara gitti. Onlar elleri ceplerinde öylece dikiliyorlardı. Kafasını küçük bir hareket ile yana çevirdiğinde koskocaman bir pankartın üzerinde Elçin ve Karahan'ın resimlerini gördü ve o an Karahan'ın onun için tasarladığı kolyenin her bir taşının kalbi ile buluştuğunu hissetti. Seni Seviyorum Elçin yazısı kalın büyük puntolarla yazılmıştı. Aşkın bir an öleceğini sandı. Hatta bunun için Allah'ına dua etti. Ölmek istedi. 18 yaşında küçük bir kız çocuğuyken ölüme koşarak gitmek istedi. Olmadı. O kız o gün kimsenin onu fark etmemesiyle ruhunu kaybetti. Lakin ölmedi. Ölüm en ihtiyacı olduğu anda onu bulmadan çekip gitti. Gözleri Karahan ile kesişene kadar bir elinde kolyesi diğer elinde ise yaldızlı kartı ile öylece dikiliyordu. Elçin ile öpüşen sevgilisinin gözleri onu buldu. Gözlerinin içine baka baka Elçini öpmeye devam ettiğinde, Aşkın'ın dizleri pelte kıvamına geldi. Elinden kart düştü. Karahan ise kızı görmesine rağmen Elçin ile sarılmaya ara vermedi. Aşkın, boynunda duran kolyeyi bir çırpıda çıkardı ve yere attı. Kaçıncı olduğunu bilmediği göz yaşı kolyeye düştüğünde arkasını döndüğünde adını seslenen Doğu'yu duydu. Abisi onu çağırıyordu. Abisinden ayırmadığı adama bakmaya başladığında fark ettiği şeyler ile beraber tüyleri diken diken oldu güller gitmişti. Onların yerine manolyalar ekilmişti. Aşkın koşmaya başladığında arkasından gelen Doğu ona yetişemedi. Küçük kız karanlık sokaklarda kaybolmuştu. Nefesi kesilene kadar koştu. Ciğerleri hava için dilendiği sırada kaldırımın üzerine çöktü ve yağmurun hıçkırıklarını alıp götürmesini diledi. O gün anladı ki Aşkın'ın hiçbir dileği gerçek olmamıştı. Ve umudu karanlık sokakta kayboldu. Kaç saatini orada harcadığı bilinmez lakin gece zifrini büründüğünde Aşkın üşüyerek ayağa kalktı. Görmek istediği son şey karşısında dikiliyordu. 3 ayyaş kıza sırıtarak bakıyorlar ve "Para ver!" diye söyleniyorlardı. Genç kız ceplerini yoklayarak bulduğu 50 lirayı onlara doğru uzattı. Korkuyordu. Titriyordu. Adamlar parayı aldıklarında daha fazlası için kızın üzerine doğru yürümeye başladılar "Daha yok. Yemin ederim yok. Hepsi bu kadar." Adamlar duymamış gibi yaparak kızı sıkıştırdıklarında genç kız bir çığlık patlattı. Issız sokakta kimse duymadı. Kızın çığlıkları kesintisiz devam ederken sarhoş olanlardan biri cebinden çıkardığı çakıyı rast gele sallamaya başladı. Sarhoş olan adam kıza yaklaştığını fark etmeden çakıyı sallarken bir diğeri Aşkın'ın ağızını eli ile kapatmış ve kızı sımsıkı tutmuştu. Aşkın debelendiği dakikalarda birden karnında oldukça korkunç bir sızı yükseldi. Nefesi kesildi ve debelenmeyi bıraktı. Çakı kızın karnına saplanmış ve boydan boya yırtmıştı. Korkan adamlar koştur koştur giderken kızın inleyişleri ve yalvarışları sokağı kapladı. Kimse kızın sesini duymadı. Aşkın ise gözlerini kapatmadan hemen önce "Karahan..." diye fısıldamıştı.
Geçmiş kötüydü. Geçmiş kirliydi. Ve geçmiş... hatırlanmaması gereken ve geleceğe taş olan bir illetten başka bir şey değildi. İnsan geçmişi sıfırladığı müddet mutlu olur derler. Olmaz. Lakin geçmişin varsa da mutlu olmazsın. İnsan yapı olarak nankörlüğe sahiptir. Çiğ süt emmişiz vesselam. En güzeli de gelse önümüze illa buluruz bir kulp zaten en güzeli de bize denk gelmez ya neyse. Yavaşça oturduğum yerden kalkıp sırıl sıklam olan koltuğun kolçağından tutundum. Göz yaşlarım güzelim koltuğu yine ıslatmıştı. En güzel dert ortağım benim.
Gece boyunca uyuyamamanın verdiği ağırlık ile dolabıma doğru ilerledim. Öğleden önce okula gidecek hemen ardından ise işe yetişecektim. Dolabımı bir süre süzdükten sonra düne göre daha yaşıma uygun şeyler giymem gerekiyordu. Çünkü bugün bir de okula gidecektim. Siyah elbisemi askıdan aldıktan sonra aynı renk kot ceketimi de yanına uydurarak ellerimin arasına aldım. Birden odamın kapısı açılınca içeriye Beyza girdi. Birçok şeyi anlamıştı. Zaten ağlarken anlatmıştım. Gözlerini kısa bir an üzerimde gezdirdi ve ardından "Uyumadın mı sen?" diye homurdandı. Kafamı iki yana salladığımda "İyi halt ettin." Dedi ve beni her zaman ki gibi sinir etmeyi başardı. Homurtu ve mırıltı karışımı bir sesle "Şurada duran çizimlere baksana hocaya teslim eder çıkarım. Zaten bir tek sergi için hazırlanacak çizimler kaldı ondan sonra okul bitecek." Dedim. Kafasını masamın üzerine çevirdiğinde bende üzerimdekileri çıkarıyordum. Yorulmuştum. Uykusuzluk gözlerimi iğnelerken üzerime elbisemi geçirdim "Lan varya! Süper abi bunlar." Diyen Beyzaya kocaman gülümseyerek "Sağ ol." Dedim. Övülmekten hoşlanır ama bir o kadar da utanırdım. Okula gitmek için hazır olduğumda kızların sulu öpücükleri ile evi terk ettim.
*Karahan Ufuk*
Kafamı geriye atarak çalışmamı sonlandırdığım da kafam kaza dönmüştü. Her yer dosya doluyken kafam da ki düşünceleri süpürmek için saatlerdir çalışıyordum ama çıkmıyordu. Aşkın kafama yerleşkesini kurmuş büyüdükçe daha da keskinleşmiş gözlerini durmadan hatırlatıp duruyordu. Kıza suç atma! Diyen şeytanıma haklı olduğundan kafamın içinde bir alkış sundum. Aşkın bir şey yapmamıştı. Ben aptaldım ve onu ne aklımdan ne de kalbimden çıkaramıyordum. Masadan kalkarak dosyaları topladım ve çantama koydum. Elçin bekliyor olmalıydı. Ben ona beklememesi gerektiğini bir türlü öğretememiştim. Biricik karım(!) ile yaptığımız evliliğin bu boyuta geleceğini hiç düşünmemiştim. Gerekirse boşanırım diye etrafta geziniyorken şimdi boşanmanın yanından bile geçemiyordum. Kızım vardı. Durmadan çalışmam gereken bir şirket vardı ve Aşkın vardı. Eğer Aşkın'ın ailesine benim yüzünden bir zarar gelirse kendimi affetmezdim. Zaten Aşkın beni öyle bir durumda asla yüzüne bile baktırmazdı. Odaya girdiğimde Elçin'i geceliklerinin içinde tableti ile uğraşırken buldum. Kafasını bana çevirdiğinde "Bekleme demiştim." Dedim. Geceliğinin üst kısmının kuşağını çözerken omuz silkti "Seni beklemekten hoşlanıyorum." Dediğinde istem dışı homurdandım. Çok fazla hata yaptım seni kazanmaya çalışıyorum demiyordu da. Gömleğimi çıkarıp uzandığımda uyku beni direk çağırdı. Yanıma uzanan Elçin'i es geçerek rüyamda Aşkın'ı görmeyi diledim. Bir kadının yanında başka bir kadını düşünmek tam bir karaktersizlik örneği olduğunu biliyordum lakin ben Elçin'i her daim uyardım. O her şeyi kabullenerek yanımda kalmaya devam ediyorsa bu benim problemim olmaktan çıkmış oluyordu. Gözlerimi kapatıp Aşkın'ı izledim. Aşkımı.
Sabah erkenden kalkıp işe gitmek üzere yola çıktığımda Elçin de yan koltukta mailleri kontrol ediyordu. Şirketin bahçesine geldiğimde arabadan indim ve Elçin'in inmesini beklemeye başladım. O an karşılaştığım manzara ile öfke her yerimi sızlatacak düzeye geldi. En büyük düşmanımın oğlu benim şirketimin bahçesindeydi! Buna nasıl cürret ederdi!? Karşısında ise Aşkın vardı! Ve birbirlerine gülümsüyorlardı. Adımlarımı hızlandırarak onlara doğru ilerlediğimde gözüm hiçbir şey görmüyordu. Aşkın'ın çığlığını es geçerek şerefsizin gözüne okkalı bir yumruk attım.
Vallahi sizin şevkiniz beni de heyecanlandırdı ve bölümü yazdım. Meraklandığınızı biliyorum her şey yavaş yavaş çözülecek sizi seviyorum :* :* Ruh Yamasını da okumayı unutmayın olur mu? İyi geceler ve Sizi Seviyorummmm
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Elmas
General Fiction"Karanlıktan korkan birine yapılacak en büyük kötülük onu aydınlıkla tanıştırmaktır. Güzelim. Sana en fenasını yapıp ışıltıyla tanıştırmışlar." "Ben..." "Sen. Ruhunu parmak uçlarından kağıda, oradadan da ışıltıya taşıyorsun." "Üzgününüm." "Öylesin...