ANNEM!
Kafamın içinde dönüp duran sesin her bir notası sanki beynime batıyor gibiydi. Umut kanıma sızmışken kalbimin her atışı çığlıklarıma esir oluyordu. Mahkûm kelimesinin tırnak içine alınmış halini anımsatıyordum. Mahkûmdum. Her anlamda. Beynimde ki her bir damar çekiştirilerek tırnaklar batırılıyor gibiydi. Acı ruhumu süslüyorken, gökyüzü hasreti yağdırıyordu başımda aşağıya. Geçmiş ne denli ılık bir meltemin etkisinde uğulduyorsa geleceğim de o denli bir kasırganın kollarında can veriyordu. Ruhumun çığlığı kulağıma ulaştığı an bu eziyete daha fazla dayanamayarak göz kapaklarımı araladım. Dudaklarıma ulaşan metalik tadın varlığıyla doğruldum. Korku zihnimi kapladığı an bedenim düzgün hareket etme işini yitirdi. Sarsak adımlarla banyoya ilerlemeye başladım. Kendimi kandırmayı bıraktığım andı bu an. Hala onun için atıyordu kalbim. Hala çığlıklarımın ve bedenimin tek sahibiydi. Hala benim adamımdı. Aksini yıllar bile kabul ettirememişti bana. Zaman her şeyin ilacı diyerek kendimi fazlasıyla zamanın kollarına bırakmış ve intiharıma adımımı atmıştım. Onsuzluk kutularca ilacı bir anda yutmaktan daha fazla cesaret istemişti. Daha fazla acı. İntiharını arayan hastalıklı bir zihnin kurtuluş anlayışından çok daha acı dolu. Klozetin başına çöktüğüm an ağızımda ki tat artmıştı ve midem de ki her şeyi boşaltmıştım. Kahve ve biraz da safra midem de ki tek şeyler bunlardı. Uzun zaman olmuştu bu şekilde uyanmayalı. Onsuz sabahlarımın ilk zamanları her sabah böyle uyanırdım. Bana miras ettiği son bakışı kavrar hisseder ve uyuşurdum. Sonra rüyama kollarında ki Elçin girerdi ve ölüm beni sarardı. Babamın bile ağladığını görmüştüm. Kan kustuğum sabahların birinde. İsyanım ona veya anılara değildi. Kalbime zincirlediği aşkının her daim derine inmesineydi tüm isyanım. Tam her şey düzeldi derken kendi kuyumu bir kez daha kendim kazmış ve onun şirketine gitmiştim. Bunu yapmamın tek nedeni onu unuttuğumu kendime kanıtlamakken öyle olmayışını simgeliyordu bu sabah bana. Bir anda öğürme seslerim keskin hıçkırıklara dönüştü. Duygularımı kontrol edemiyordum. Lacivert gözlerin varlığını silemiyordum benliğimden. Bağırdım lakin sesim duyulmadı. Beni hiç kimse duymadı. Fısıltılarımı dinleyen adam bile. Şarkılar adadığım adam beni şarkılarla sarhoş olmaya itti. Sevgimi sunduğum adam kalbimi delik deşik geri koydu yerine. Nefesim bir türlü düzene girmezken sırtımı yasladığım kapının sarsılışlarını hissettim ardımda. Uğultu halinde bir ses duyuldu "Aşkın! Aşkın!" kimin söylediğini ayırt edemezken adımdan nefret ettim. Onun kızına layık gördüğü addan tiksindim. Nefes alamadığımı son anda fark ederken ciğerlerim bir damla oksijen için yalvarır kıvama gelmişti. Gözlerim kararmadan hemen önce keskin bir nefes doldurdum ciğerlerime. Yere yığılmamak adına kapıya sıkıca tutunarak yükseldim. Sesler netleşirken kapıyı araladım ve kapının hızla duvara çarpış sesiyle irkildim. Bedenim yığılırcasına önümde ki bedene kayarken sesinden tanıyamadığım kişinin Beyza olduğunu kokusundan anladım. Bir şey sormadı, söylemedi. Sadece ve sadece ve sarıldı. Sımsıkı kopmak istemezcesine. Ellerim gücünü yitirmiş gibi dolandı beline. O an geçmiş benim için tekerrür etti. Yaşadıklarımın tekrarlandığı hissi beynimi kıvrandırsa da ruhum umutla ışıldadı. Beyza'nın naif sesini duydum "Üzgünüm Aşkın, seni bu lanet aşktan koruyamadığım için." O korumaya çalışmıştı. Sadece ben reddetmiştim. Odama ilerlerken nasıl olduğumu meraklı gözleri sorsa da söylemedim. Şeyda ağır uykusundan uyanmamıştı. Ben de yatağıma geri döndüm. Tüm gece kapısını her çalışımda beni reddeden uyku, bu sefer beni kabul görmüş kafamı yastığa koyduğum an uymuştum.
***
"uykucuşebek, uykucuşebek, uykucuşebcek, uykucuşebek, uykucu!" adlandırmadığım kelimelerin sahibi Şeyda'ydı. Peki, bu beni şaşırttı mı? Hayır! Saçma salak bir şekilde başını üzerime eğmişti. Gece boyunca topuzluktan çıkmış topuzu kafasından aşağıya sarkıyordu. Açık kumral saçları isyan ederek dışarı çıkmıştı ve durmadan aynı şeyi tekrar ediyordu "Uykucu şebek!" bedenimi dikleştirerek yüzüne baktım mahmur ve kısık gözlerimle "Şeyda Allah aşkına bir söyle sabah sabah bu enerjiyi nerden buldun?" isyan eden sesime kıkırdayarak karşılık verdiğinde kafamı iki yana salladım. Beyza ve Şeyda kardeşler birbirlerinden çok farklılardı. Beyza ne denli siyahsa Şeyda o kadar pembeydi. Ben, bense gri olarak aykırılığımı bağırıyordum. Buna rağmen onlar asla beni birbirlerinden ayırmamışlardı. Abimin defalarca Beyza'ya "Aşkın sana emanet." Deyişine şahit olmuştum. Ben banyoya ilerlerken Şeyda "Evladım okulun var işin var sen hala uyuyorsun!" demişti. Bu kez haklıydı. Sabahtan işe gidecek oradan da okula geçecektim. Bu yoğun tempo beni yorsa da zihnimi uyuşturuyordu. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra havluyla kuruladım ve düşlerimi fırçalamaya başladım. Şeyda çoktan mutfağa gitmişti. Arkamdan hazır bir şekilde Beyza geçerken bana baktı göz kırptı ve gülümsedi. Biliyordum ki ben anlatmadığım sürece soru sormayacaktı. Bende ona gülümseyerek öpücük gönderdiğimde "Bana âşık olduğunu bu kadar belli etme güzelim, biliyorsun erkeklerden hoşlanıyorum..." devamını ben tamamladım "Kaslı, yakışıklı, tercihen esmer evet evet biliyorum." Dediğimde ikimizde güldük. O mutfağa giderken ben de dişlerimi fırçalamayı bitirmiş mutfağa geçmeden odama giderek lacivert pantolonumu ve açık renk gömleğimi üzerime geçirmiştim. Annemler geldiğinde bir alışverişe çıkmamız farz olmuştu. Saçlarımı tarayarak bıraktım ve kısa bir makyaj işleminden sonra telefonumu alarak mutfağa girdim. Yarın annemler gelecekti. Onları çok özlemiştim. Kahvaltımız olaysız sonlanırken kızlardan ayrılarak işe gitmek içi yola koyuldum. Kulaklıklarım kulağıma yerleşirken taksi durağına ilerlemeye başladım. Ilık hava eşliğinde durağa geldiğim an boş bir taksiye binerek gitmek istediğim yeri dillendirerek ardıma yaslandım. Çok fazla işim vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Elmas
General Fiction"Karanlıktan korkan birine yapılacak en büyük kötülük onu aydınlıkla tanıştırmaktır. Güzelim. Sana en fenasını yapıp ışıltıyla tanıştırmışlar." "Ben..." "Sen. Ruhunu parmak uçlarından kağıda, oradadan da ışıltıya taşıyorsun." "Üzgününüm." "Öylesin...