Umut
"Uzun vadeli umut dolu aşklardı bizimkiler, umudun hep varolduğu hiç işe yaramadığı hani."
Acı. Umut. Acı. Hayatımın üç kelimelik alkışlanası kısa repliği tam olarak buydu. Senaristim kalemi kavradığında ya aldatılmış, ya da arkadaşları tarafından yalnız bırakılmış olmalıydı. Yoksa bu denli keskin bir acıyı bana reva görmesi görülecek şey değildi? Bir gün öğretmenimizin biri bizlere "Siz kendi hayatlarınızı kurgular ve yaşarsınız." Demişti. Ben de kendi hayatımın senaristiydim ve kendime acı çektirmediğimde dayanamıyordum galiba! Psikopat senarist Aşkın Toprak! En büyük hatam elbette ki umut etmekti. Umut ediyordum ve bekliyordum. Sonrası ise tam bir hayal kırıklığı ve o kırıkların altında kalan ben oluyordum.
Masaya kafamı gömmüş ağlamanın ardından gelen baş ağrısıyla duruyordum. Toplantı az sonra başlayacaktı ve ben makyajımı toparlamanın verdiği rahatlıkla öylece durabiliyordum. Doğu ve Bartu abi çok sinirlenmiş ve kırılmışlardı. Bir an düşündüm. O hastahane yatağında benim yatak da beklediğim ama nların hiç gelmediği zaman kadar kırılmışlar mıydı? Haberleri olmaması onları beklememe engel olmamıştı ve ben her saniyemi onları bekleyerek harcamıştım. Ta ki düğünde ki halleri basına yansıyana kadar. Gözlerim tekrar yaşardığından düşünmeyi bırakarak ayağa kalktım. Tam da o an kapı çaldı "Gelebilirsiniz." Diye seslendim normal bir tonda. Boğazımda ki pürüzü giderdiğimde Karahan Bey'in sekreteri olduğunu bildiğim kız "Aşkın hanım toplantı başlamak üzere." Diyerek gülümsemişti. Bende hafifçe gülümseyerek nezaket çerçevesinde davranmaya çalışmıştım. Ama ne çalışma! Yanak kaslarımı oynatana kadar canım çıkmıştı "Hemen geliyorum." Dedikten hemen sonra 2-3 tasarımımı ve taşların bulunduğu kataloğu alarak sekreterin peşinden yürümeye başladım.
O asansörü çağırırken ben de kapıyı kapatıyordum. Asansöre binmek için iri adımlar atarak içeri girdim. O an kız tuşa basarak kapıları kapattı ve hareket etmeye başladık. Kızın adını bilmiyordum bu nedenle elimi uzatarak "Ben Aşkın." Diyerek gülümsedim. Bir anlık afallamadan sonra kendini toparlayarak "Ben de Seher, Aşkın hanım." Dediğinde gülümsedim. Zarif bir bayandı Seher. Esmer tenini süsleyen kumral saçları vardı. Üzerine mavi bir gömlek ve siyah bir kalem etek giymişti. Parmağında ışıldayan yüzükten evli veya nişanlı olduğunu kavrayabilmiştim. Başka bir şey konuşmadan duran asansörden indik.
Büyük toplantı odasına ilerlerken bir çok insanın içeri girdiğini fark etmiştim. Herkes gülümseyerek birbirleriyle konuşuyordu. O an kendimi çok ama çok dışlanmış hissettim. Hiç kimse beni tanımıyordu ne konuşacaktık ki? Salona göz gezdirdiğimde pek de boş sandalye olmadığını fark ettim. O an da Seher imdadıma yetişerek "Şöyle buyurun Aşkın hanım." Dediğinde. Eliyle işaret ettiği sandalyeye ilerledim. Birkaç göz üzerimde gezinerek kim olduğumu çözmeye çalışırken masanın üzerine dosyalarımı koyarak beklemeye koyuldum.
Bir süre sonra her yer dolduğunda bir çok kişi hakkımda konuşuyordu. Kim olduğum ise herkes için bir merak konusuydu. İlgiden hoşlansam bile bu kadarı biraz fazla gelmişti. Yaklaşık olarak 20 kişiydik. Ve en başta duran sandalye boşta kalmıştı. Elbette yanında ki iki sandalye de. Patronlar için ayrılmıştı. Bense iki sandalyeden birinin hemen yanında oturuyordum. Kapı açıldığında herkes ayaklanırken ben de ayağa kalktım. Karahan bey, ortağı Orhan bey ve Şirket müdürü Elçin hanım. Üçü de içeri girdiğinde bir an nefesim kesildi.
Elçin, hayatımı alt üst eden kadın. Elçin güzel bir kadındı. Lakin bu onun ne denli bir kıskanç olduğunu saklamıyordu. Kıskançlığı uğruna yaptığı şeylerin en büyük hedefiydim ben. Patronlar da yerlerine yerleştiğinde "Oturabilirsiniz." Diyen Karahan bey ile oturduk. Bir süre gözleri masada gezindiğinde bende durdu. Herkes gibi ben de onlara bakıyordum. Karahan bey "Öncelikle hepinize merhaba. Aşkın hanım aramıza yeni katıldı." Derken eliyle beni göstermişti. Gözler bir andan üzerimde toplanırken gülümseyerek kafamı sallamıştım. Bunları Elçin'in iğneleyici bakışları altında yapmak tam bir işkenceydi. Karahan Bey devam etti "Aşkın hanım okumaya devam ediyor. Tasarımlarının büyüsüne kapıldık da işe aldık diyebilirim." Dediğinde insanlar daha da bir bakmaya başladı. Orhan bey ise "Ne kadar büyülenmişse benim bile az önce haberim oldu!" diyerek ufak çaplı bir kahkaha atmıştı. Bense kafamı eğerek gülümsedim. Aniden Elçin'in sesi duyuldu "Bizde görelim şu 'büyülü tasarımları'" dediğinde. Büyülü tasarımlar derken küçümseyen bir ton dolanmıştı sesinde. Gülümsememi bozmadan "Elbette!" diyebilmiştim. Karahan bey sandalyesinde hafifçe kıpırdandığında "Zamanı geldiğinde hep beraber göreceksiniz. Şu an ki konumuz farklı." Derken ki ses tonu itiraza yer vermiyordu. Ona içimden de olsa 'bey' diyerek hitap etme sebebim onun evli olmasından kaynaklanıyordu. Ve elbette çocuğu olmasınında etkisi büyüktü. Dokunsam bile geçmeyecek bir hasretim vardı ona karşı. Kokusunu duysam hani, nefes olarak istiyeceğim türden bir hasret. Bu yüzdedir ki ondan uzak durma kararım. Eğer uzak durursam hasretim yerinde sayardı. Lakin ona dokunursam harlanır ve ikimizi de yakardı. Yanabilecek kadar güçlü değildim. Dikkatimi zor da olsa onun konuşmasına verdim. Ses tonunu çok özlemiştim, "Hepinizin de bildiği üzere uzun zamandır yurtdışındaydım. Gelme sebebim 2016 yılının tasarım ödüllerinin verileceği yarışma." Dediğinde hayatımın en büyük isteği kulaklarıma doluştu. Tasarım ödülleri her daim ilgimi çekiyordu. Nasıl çekmesin? İşimin en önemli isimleri orada toplanıyor kıyasıya yarışıyordu. Karahan bey devam etti "Bu sene Türk holdingler arasında biz seçildik. Biliyorsunuz ki bu yarışmaya çok önem veriyorum. Hepimiz canla başla çalışacağız. Hepinizin elinizden gelenin en iyisini yapmasını istiyorum. Biz Orhan ile ortak bir karar alarak Osmanlı konseptini ele almak istiyoruz. Anlıyacağınız ağır işlemeli detayı fazla olan tasarımlara ihtiyacımız var. Bu sene kazanmalıyız." Diye bitirdiğinde Orhan bey devam etti "Yarışmanın hemen ardından bir sergi düzenlenecek. Bu sene ki özel tasarımlarımızı orada sergileyeceğiz. Bir ekip düzenlenen yarışma için hazırlanacakken bir diğer ekip yapılacak sergiye çalışacak. Sergi için konsept problemi gözetilmiyor." Demişti. Heyecandan dilim damağım kururken her iki seçenek için çalışmak bile inanılmaz bir sevinç dalgası saldı bedenime. Eğer gerçekten güzel şeyler yapmayı başarırsam kariyerimin zirvesine ulaşacaktım. Elçin'in sesi geldi "Ben sergi için çalışmak istiyorum eğer problem olmayacaksa tabi." Diyerek arkasına yaslandı. Kibri odanın her tarafına dağılıyor soluğumuza karışıyordu. Herkes kendi arasında fısıldamaya başlarken Karahan devam etti "Aslında ben sergi için Aşkın hanım'ın tasarım çalışmalarını uygun görüyorum." Dedi. Karnımda kelebekler yerine sirvi sinekler varmış gibi hissettim. Hepsi karnıma heyecan iğnelerini saplıyor kanıma heyecanı enjekte ediyorlardı. Gülümseyerek "Ben de çalışmayı çok isterim." Demiştim. Orhan bey "Ben de bir göreyim çizimlerini ona göre tam bir karar alırız." Derken Karahan bey de onaylamıştı. O an gözlerim Elçin'in gözleri ile kesişti. Hırsı yerli yerindeydi. Bir an korksam da heyecanım korkunun üzerine yağmur misali yağarak süpürdü. Sarışın bir kadın, "Peki ne kadar süremiz var?" diye bir soru daha iletti. Orhan bey, "Yarışmaya 2 ayımız var. Hemen sonra ki hafta da sergi. Yarışma için hepinizden 5 tasarım istiyoruz. En iyi iki tasarımınızı seçeceğiz." Boğazını temizleyerek "Sergi için 20 parçaya gerek var. Elbette daha fazla da olabilir. Lakin Aşkın hanım'ın tek başına yapması imkansızla kıyaslanır durumda." Dediğinde söylediği şeyle şaşkınlıkla bakakaldım. 2 ayda 20 parça? Hem de yılın sergisi için. Bu imkansızdı! İtiraz edercesine "Gerçekten de imkansız." Dedim. Sesimi yükseltmemek adına baya bir çabalamıştım. Karahan bey "Benim de birkaç tasarımım olacak elbette. Yine de çok çalışmalısınız. Bir ay içinde bitmeli ve 2. Ay yapımına başlamalıyız. " dediğinde. Heyecanım endişe ile yer değiştirmişti "Ama Karahan bey..." diye başlayacakken "İtiraz kabul etmiyorum." Dedi. Herkes bana bakarken ağlamamak için kendimi kasmak zorunda kaldım. Karahan bey ayağa kalkarak "Toplantı bitmiştir. İşinize dönebilirsiniz." Diyerek kapıdan çıktı. Hemen ardından ise kuyruğu Elçin ve Orhan bey. Adını bile bilmediğim bir çocuk yanıma gelerek "Geçmiş olsun." Demiş ve asker arkadaşıymışım gibi omzuma vurmuştu o an kendimi tutamayarak derin bir iç çekerek "Eyvallah." Dedim ve salonda ki herkesin kahkaha atmasına sebep oldum. Bu şirkette çekeceğim çok şey vardı.
Yorgun bir ben... Arkadaşlar yaz tatilinde amcamın yanında çalışmaya başladım ve hafta için pestilim çıkıyor! Bu nedenle bölüm de yazamıyorum. Bu bölüm güzel oldu sanki. Yorumlarınızı eksik etmeyin. Bakın sınırı geçmeden bölüm attım size J Ha bu arada Üniversite sınavı ve Teog sonuçları açıklandı. Umarım istediğiniz yere girebilmişsinizdir. Eğer olmadıysa bile kendinizi çok üzmeyin olur mu? Bakın ben de sizin tayfadanım. Ama şükür ki istediğim yere gidebiliyorum. Olmadıysa dünyanın sonu değil. Ben size inanıyorum siz yaparsınız. Bu arada yarın yani birkaç saat sonra doğum günüm! Alırım bir dal iyi ki doğdun. Neyse yine gevezelik yaptım. Sizi çok seviyor ve öpüyorum kendinize iyi bakın!
e}},{"(f
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Elmas
General Fiction"Karanlıktan korkan birine yapılacak en büyük kötülük onu aydınlıkla tanıştırmaktır. Güzelim. Sana en fenasını yapıp ışıltıyla tanıştırmışlar." "Ben..." "Sen. Ruhunu parmak uçlarından kağıda, oradadan da ışıltıya taşıyorsun." "Üzgününüm." "Öylesin...