Bölüm 10
*TUFAN*
"Aşk, rüzgâr tufanından doğan bir cinayettir."
Gözler her daim görmek istediklerini olması gerektiği gibi gibi görmezler. Çünkü aslından istenilen değil var olan olması gerekendir. Lakin benim babamı bu halde görmem olması gerektiği gibi değildi. Babamı iri tekerlekleri olan bir sandalyenin üstünde ilk gördüğümde kahramanımın yok olduğunu sanmıştım. Çünkü artık o benim kahramanım olamazdım. Kahramanların başka insanların ihtiyacı olmazdı değil mi? Lakin düşüncemin yanlışlığını bana babam birebir tattırmıştı. Babam eski babamdı. Sadece insanlar ona eskisi gibi özenle ve kıskançlıkla değil acıma ile bakıyorlardı. Bu nedenle çalışmak istiyordum. Kazadan sonra babamın hızla yükselen kariyeri bir anda geçerliliğini yitirdi. Babamın maaşı da kariyeri ile düşüş yaşadığı için en fazla annemle kendine bakıyordu. Bir de abim evlendiğinden beri durmadan para ihtiyacı oluyordu. Babam asla bize para sıkıntısını belli etmese bile sezmemek imkânsızdı. Bu nedenle hızla iş bulmuştum lakin işimde mahvolmuştu. Zaten Karahan Bey'in mahvetmediği ne vardı ki?
Annemle sarılırken sorduğu soru daha fazla hıçkırık olarak dönmüştü. O odada kendimi sıktığım anlar anneme dökülen yaşlara dönüşmüştü. Ailemle salonda otururken kızlar da kocaman sırıtıyorlardı. İkisi de bir sorun olduğunu anlamıştı lakin şu an sorulmaması gerektiğini biliyorlardı. Babamın hemen yanında kolunun altında duruyordum. Kokusu burnuma dolduğu an hasretle kurumuş kalbime yağmurunu indirdi. Dudaklarımı hafifçe yalayarak "Erken gelmişsiniz." Dedim. Rahatsız olduğumdan değil de hazırlıksız olduğumdan sormuştum. Abim direk lafa atlayarak "Hayırdır memnun değilsin galiba?" dedi. Babamla aramızı bozmaya çalışıyordu. Pis fırsatçı. Gözlerimi kısarak "Hiçte bile..." demişken babam anlımı öperek "Benim kızım babasını özlemiştir bir kere senin gibi hayırsız değil o." Dedi. Babamın lafına gülerek iyice sindim. Abim homurdanarak karısını kolunun altına aldığında, Beyza bizi izliyordu. Babam da onu fark etmiş olmalıydı ki bir diğer kolunu açıp "Beyza? Ne duruyorsun kızım? Yaşlandım diye sarılmak da mı yok?" diyerek yüzünü yalancı bir küskünlüğe buladı. Beyza kıkırdayarak babamın yanına atladı ve "Ayıp ettin yakışıklı." Diyerek babamın yanağını öptü. Onların haline güldüğümde annem mutfaktan bağırdı "Kocamı hemen bırakın sizi yellozlar!" dedi biz kahkaha atarken Şeyda da aynı şekilde mutfaktan fırladı. Kahkaham dinmezken babamın kolundan çıkıp "Ben bir duş alayım babacığım." Diye ayağa kalktım. Yengem bana gülerek "İş seni yordu galiba?" diye sordu. Ona dönüp "Hem de nasıl." Derken göz kırpmıştım. Alması gereken mesajı almıştı.
Odama gidip önce kıyafetlerimi hazırladım sonra da bornozumu alarak banyoya koşuşturdum. Üzerimi çıkardığım an kendimi suya bıraktım. Zihnimin içinde boğuşan hiçbir düşünce can vermiyordu. Bu beni rahatsız edip boğsa bile düşünmeyi bırakmak adına derin nefesler almaya başladım. Krizimin tutacağını belli eden bir göz kararmasının ardından ağır bir öksürükle dökülen kan suya karıştı. Uzun bir nefes aldım. Yine boğazım da yara oluşmuştu büyük ihtimalle. Bunu babam duyarsa beni kolumdan çekip götürürdü ve yeni yeni rayına oturmuş hayatım yine çıkmaza girerdi. Tek başıma hastahaneye gitme kararını beynime işledim. İhmal etmek aptallık olurdu.
Islak bedenime hızla bornozu geçirdim. Banyodan çıkıp odama girdiğimde boş oda yerine yatağıma kurulmuş 3 çift meraklı gözün sahibini fark ettim. Kafamı yana eğerek dudağımı dışa doğru büksem de kahkaha atarak beni yanlarına çektiler. Şeyda merakla "Hemen anlat ne oldu!" tam ağızımı açacakken ardımdan gelen ses ise itiraz hakkı bırakmadı "Hemen anlat!" Anneme döndüğümde elleri belinde beni izliyordu. Derin bir nefes alarak olup biten her şeyi döktüm ortaya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Elmas
General Fiction"Karanlıktan korkan birine yapılacak en büyük kötülük onu aydınlıkla tanıştırmaktır. Güzelim. Sana en fenasını yapıp ışıltıyla tanıştırmışlar." "Ben..." "Sen. Ruhunu parmak uçlarından kağıda, oradadan da ışıltıya taşıyorsun." "Üzgününüm." "Öylesin...