2.Bölüm...

44.7K 2.4K 479
                                    

2...

Dönüş Yolu...

Beni bu hale sokanın hesap edemediği bir şey vardı; o da hayatında bir daha asla göremeyeceği kadar güçlü bir düşman olarak tekrar karşısına çıkacak olmamdı...

Beni bu hale sokanın hesap edemediği bir şey vardı; o da hayatında bir daha asla göremeyeceği kadar güçlü bir düşman olarak tekrar karşısına çıkacak olmamdı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Göğe yakın topraklardan aşağılara doğru inerken birden bire durdum. Belki de buralara bir daha hiç gelmeyecektim. Yeşilin ortasında yamaçtaki köyün gizli manastırının önünde kırmızı cüppesiyle ellerini birleştirmiş hala bizi izleyen ustam Khan Chang'a tekrar baktım. Benim baktığımı görünce el salladı. On üç yıl boyunca bu topraklar bana birçok şey öğretti. Buraların yüksek rakımında nefesinizi bile iyi kullanmanız gerek, ama artık nefesimi kendi ülkemde daha iyi kullanmam gerektiğini çok iyi biliyorum. Buradaki insanların yoksulluklarına rağmen o güler yüzlerini ise asla unutmayacağım. Köyümüze taşıt ulaşımı olmadığı için, buradan ancak yürüyerek ya da at sırtında ayrılabilirsiniz. İçimde dolaşan anlamlı anlamsız heyecan fırtınasının eşliğinde köyümüzün altındaki ovaya kadar yürüdük. Ovaya vardığımızda adamların ayarladığı iki ağaca ikişer bağlanmış dört at bizi bekliyordu. Hepsinin önüne geçerek atlardan kirli beyaz renginde olanını seçtim.

Young kendine düşen ata biner binmez, "Kardeşim işini iyi bilir, bence en iyisi seninki," dediğinde birbirimize gülümsedik.

"Bak ya şuna, istersen gel değişelim," dedim.

"Yok, canım şaka yaptım! Ben atımdan memnunum."

Gülerek atlarımızı dörtnala sürdük. Adamlar arkamızda kaldığı gibi sanırım at binmede bizim kadar iyi değillerdi.

Yolculuğumuz at sırtında devam ederken, epey bir süre ovanın ortasını yararcasına giden nehir boyunca yol aldık. En önde ben gidiyordum... Atların yorulduğunu düşünerek nehrin kenarına yaklaşarak durdum; o sırada birkaç sandalla nehirden turist gezdiren Tibetli kardeşlerime el salladım, sanki sizi hiç unutmayacağım der gibi... Young ve adamlar daha bana yetişemediler ve birden attan indiğim gibi elbiselerimi çıkartarak nehrin buz gibi suyuna hızla daldım. Bedenime binlerce iğne batmış gibi hissettiğim bu suya son dalmam olduğunu bildiğimden başımı bir süre sudan çıkarmadım. Suyun soğukluğuyla daha güçlenerek sudan kafamı çıkarttığımda, üç çift göz bana bakıyordu.

Adamlardan biri, "Hadi ama! Yolumuz uzun bu tür oyalanmalara gelemeyiz," dedi. Young ise sudan çıktığıma rahatlamış gibi bana bakıyor ve diğer yandan atına su veriyordu. Ben de elbiselerimi giyindim, sırt çantamı yüklendim ve atıma tekrar binmeden önce  nehirden su içmesi için iyice suya yanaştırdım. Bu sırada bizi götüren iki adam attan inmedikleri gibi oyalandığım için bana ne manada baktıklarını anlayamadım.

"İyi de ne bakıyorsunuz bana, sizde atlarınızı dinlendirsenize," dedim hala bön bön bakan adamlara. Neyse ki akılları başlarına gelmiş gibi atlarından inip, atlarını dinlendirme ve su içirme zahmetine katlandılar.

YASA DIŞI/ RaflardaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin