Bölüm 12: Londra Katliamı

234 22 3
                                    

Allen Road ve Earl'dan uzaklaştığını hissetti fakat o yaptıkları hakkında kontrole sahip gibi görünmüyordu.
"Eğlen Allen-kun." Sözünden başka bir şey duymamıştı. Öfke duygusunu evcilleştirmeye çalışıyor ve gücü aklında olan bütün duyguları bulandırıyordu.
Allen yürürken bir genç ile sohbet eden bir çocuk gördü. Gülümsüyorlardı ve sakızlarıyla dudaklarında şapır şupur baloncuklar patlatıyorlardı. Bir an için, Allen'in düşünceleri geriye gitti. Hiçbir zaman onlar kadar iyi bir çocuk olmamıştı. Insanlar onla alay edip ona sataşırken Allen küçük kasaba sokaklarında dolaşmak zorunda kalmıştı.
Çocukları takip etmeye başladı. Boş bir mahalleye gelene kadar cadde boyunca yürüdüler. Allen yeterince beklediğini düşünüp insanlık dışı bir hızda koştu ve kolunu uzattı. Bir anda çocukların arasında belirdi. Çocukların boyunlarını tuttu ve başlarını birbirine vurdu. Iki küçük baş birbirine vurunca, kanlar başlarından akmaya başladı. Çocuklar çığlık atmaya fırsat bulamadan zar zor kaldırıma düştüler ve öldüler. Allen cesetlere bakmak için, oluşan kan birikintisinden kaçınarak, sakince yürüdü. Mahalleden çıktı ve sokakta aceleyle yürüyen bir adam gördü. Bazen göğüs cebinde asılı cep saatini kontrol ediyordu. Adam yanından geçerken Allen durakladı. Adam Allen'in menzilinden çıkmadan Allen adamı kolundan yakaladı. Onu kabaca geriye çekti, kolunu büküp kırdı. Adam kemiği kırıldığında çığlık attı. Allen sesinin tadını çıkarıyordu. Ona sanki bir müzikal gibi geliyordu. Adamın kırık kolunu sıktı ve sert bir şekilde kolunu çekerek kopardı. Allen, tuzağına düşen adamın acı ve kan kaybından bilincini kaybetmesini izledi. Bir grup genç, sokağın diğer tarafından olayı izlediler ve Allen'in adamın kolunu kopardığını gördüklerinde kaçtılar. Allen onları farketti. Döndü ve kovalamaya başladı. Caddenin karşısına bir sıçrayışta atlayarak geri çekilen grubun önüne indi. Hızlı bir marş mırıldanmaya başladı. Siyah dallar elinden filizlendi. Siyah sarmaşıklar belli bir çokluğa ulaşana kadar elinden çıkmaya devam ettiler.
Allen tiz bir notaya ulaştı ve notaları tısladı. Dallar kendilerini gerdiler. Doğrudan orada bulunanların kalplerine saplandılar. Hepsinin göğüslerinden kan döküldü. Bazıları kaldırıma kan kustular. Allen göğsü delik ve soluk soluğa olan her kişiyi eglenerek izledi. Karanlık dallar büküldü. Hepsini keserek gençleri tek seferde öldürdü. Tatmin hissiyle Allen'in marşı sona erdi ve tekrar yürümeye devam etti.
Daha kalabalık bir yere geldi. İşlek bir caddenin karşısına geçti. Cadde yürüyen insanlarla doluydu ve at arabaları; gidecekleri yerlere insanları taşıyordu. Allen hepsinin ortasına daldı. Sessizce başlayan bir ninni mırıldandı. Vücudunun her parçasının ucuna kadar karanlık maddeyle dolu olduğunu hissedebiliyordu. Sesi yükseltti ve siyah bir ateş etrafına yayılmaya başladı.
Çevresinde ona yakın olan insanlar çığlık attılar ve kaçmaya çalıştılar. Allen melodi eşliğinde karanlık ateşi kullanarak, yangın ile yaklaşık yirmi kişiyi yaraladı. Daha fazla kişi çığlık attı ve çok geçmeden diğer insanlarda yakınlarda kötü seyler olduğunun farkına vardılar .
Allen daha yüksek sesle şarkı söylemeye başladı ve her şey daha yüksek alevler içinde yanıyordu . Insanlar , binalar , hayvanlar bile ...
Insanların çığlıkları sokak boyunca yankılanırken dükkandaki pencereler titriyordu ve bir senfoni yaratıyordu . Insanların çığlıkları Allen'e bir melodi gibi geliyordu . Söylediği ninniyi karanlık bir şarkıya dönüştürdü. Insanların cümlelerinde bazı yabancı sözcükler vardı ama Allen katliamdan ve sevdiklerini kaybettiklerinden bahsettiklerini söyleyebilirdi.
Müzik onu canlandırdı ve sinirleri öldürme isteği ile yandı.
Allen caddede şarkı söylemeye devam ediyordu ve hala yaşayan insanlar sinekler gibi yere düşüyorlardı. Siyah alevler onu takip etti. Onun yolunu açtı. Sonunda, Allen'in bilinci yerine gelmeye başladı ve karanlık maddeden oluşan alevler söndü.
Tıklım tıklım olan sokak şimdi sessizdi. Ceset yığınları sokaklara saçılmış ve pencereler parçalara ayrılmıştı. Yavaşça Allen tekrar vücudunun kontrolünü ele geçirdi. Yere düşmüş olarak kendini buldu. Bacaklarını hareket ettirebiliyordu. Allen enkaza baktı ve hepsini kendisinin yaptığını farketti. Gözleri yarı ölü önünde yatan küçük bir kıza indi. Kızın gözlerinden yaşlar damlıyordu.
"Allen-"
Neah Allen'i rahatlatmaya çalıştı ama Allen Neah'ı gözardı etti. Bir canavar gibi hissediyordu.
"Allen?" Birisi şok olmuş bir sesle kekeliyordu.

♡♥♡♥♡♥♡♥♡♥♡♥♡♥♡♥♡♥♡♥♡♥

Yarım saat önce

"Lavi, iki saattir dinleniyoruz. Kara Emir'e geri dönüp abime rapor vermemiz gerekiyor."
Lavi içini çekti ve başını salladı. Parkta oturmuşlardı ve Noah'ların eğlencesinden aldıkları yaralarını sarıyorlardı. Şaşırtıcı bir şekilde, kısa bir saldırı onlara pahalıya patlamıştı. Sadece Marie zarar görmemişti.
"Sanırım öyle. Tren garına geri dönelim. Bulucunun bize tekne getirmesi için beklerken onu arayabiliriz." Lavi oturuyordu ve ayağa kalktı. Yorgunca Londra'ya yürüyüş yolu üzerine kendini sürükledi. Lenalee arkadan takip etti. Masumiyetini uzun süre aktif bıraktığı için hafifçe esnedi. Yirmi dakika boyunca Allen'i düşünerek sessizlik içinde yürüdü. Sessizlik sırasında bir adam ciğerlerini yırtarcasına çığlık atıyordu.
"Bir canavar! Lütfen biri yardım etsin!"
"Bayım?" Diye seslendi Lenalee.
Ikinci bir bakışı atmadan adam onlara koştu.
"Neler oluyor bayım?" Marie nazikçe sordu.
"Oxford sokağında, herkesi öldüren bir adam, hayır, bir canavar! Herkesi öldürdü! Karım..." adam bir hıçkırık içinde patlak verdi.
"Zar zor kaçtım. Lütfen onu durdurabilir misiniz? Sizler exorcistsiniz, değil mi? Gümüş gül çarmıhınız var. Ben ve ailem destekçiyiz. Lütfen o canavarı öldürün!"
Lenalee soluk soluğa yabancıya sarıldı.
Bu arada, Kanda elinde Mugen ile önlerinden yürüdü.
"Yuu, bekle!" Şaşırtıcı bir şekilde samuray dönüp Lavi'ye saldırmadı. Bunun yerine yürümeye devam etti.
"Acele etmeliyiz." Tüm söylediği bu oldu.
Kanda'yı ilk Marie yakaladı. En son ise Lenalee, çünkü kız çılgın adam için güven verici olmuştu. Birkaç dakika sonra herşeyin sessizliğe büründüğünü farkettiler.
"Şehir..." dedi Lenalee soluk soluğa.
Tüm binalar harap olmuş bir haldeydi ve bütün enkazların altında Lenalee gizli bir ceset gördü. Sanki kusacak gibi hissediyordu. Kan kokusu burnuna akmaya başlamıştı.
Daha fazla yürüdüler. Daha çok hasar vardı ve daha çok insan ölmüştü.
"Burada ne oldu?" Diye mırıldandı Lenalee ve şok oldu. Aniden, exorcist grubu yere diz çökmüş birini gördüler, ağlıyordu. Lavi ona ne olduğunu sormak için seslenmek üzereydi. Taa ki beyaz saçları görene kadar.
"Al-len?" Yavaş yavaş yerde duran çocuk onlara döndü. Gümüş gözlerinin yerinde altın sarısı ve pembe ten rengi yerine derisi kül rengiydi. Lavi bunların hepsini kaydetti. Stigmasının tamamlandığından şüphelendi.
"Allen-kun? Burada ne yapıyorsun?" Lenalee de ondaki değişikliği farketti ama artık umutlu hissedemiyordu. Allen'in gözleri onun sözleri üzerine kısıldı.
"Bilmiyorum." Dürüstçe itiraf etti. Titreyerek ayağa kalktı. Lenalee Allen'in giysilerindeki kanı görünce geri tökezledi.
"Allen yoksa sen?"
Allen sadece başını salladı ve yüzünü gizlemeye çalıştı.
"Nasıl yaparsın?" Lenalee bağırdı.
Allen'in yüzünden dökülen yaşları izledi.
"Tüm bu insanlar, Allen! Neden? Bu canavarca!"
Canavarca kelimesini duyunca Allen'in içinde birşeyler kırıldı ve Kana susamış öfkesi geri geldi. Yaptıklarını hiç düşünmeden kendisinden yayılan karanlık alevlerle Lenalee'ye saldırdı. Doğrudan Lenalee'ye vurmadan önce Marie'nin telleri Allen'in derisi üzerinde küçük kesikler oluşturdu. Masumiyet onu kestiğinde Allen acı içinde bağırdı.
"Ben canavar değilim.." diye mırıldandı.
Aniden bilincini kaybetti ve bayıldı.
"Hmm. Tam olarak bir Noah olmuş gibi görünüyor. Sence hala kurtulabilir mi?" Marie Lavi'ye sordu.
"Şey, önce onu Kara Emir'e geri getirmek zorundayız ve daha sonra saflaştırma yöntemini deneyeceğiz. Biriniz onu taşımak ister mi?"
"Hayır, Lavi masumiyetin onu şuanda sakin tuttuğunu düşünüyorum. Onu beklemeye devam edeceğim."
Tuhaf bir ses onlara yukarıdan seslendi.
"Merhaba, exorcistler! Orada Allen Walker var. Korkarım ki sizinle gelmeyecek. Buradan onu ben alacağım."
Exorcistlerin şok olmuş suratlarına Earl sırıtışını genişletti. Elini uzattı, karanlık maddeden küçük siyah bir top belirdi.
"Allen-kun'u vermezseniz bütün şehri yok edeceğim." Kont Marie'yi izledi ve ona Allen'i bırakmasını söyledi. Marie yavaşça Allen'i Kont'un önüne bıraktı ve "Birgün öleceksin Kont" dedi.
Kont mutlu bir şekilde aşağı süzüldü. Alleni alıp onu omzunun üstüne attı.
"İş birliğiniz için teşekkürler." Kont güldü ve exorcistlerin elini boş bırakarak Allen ile uzaklaştı.
"Neden Moyashi'yi verdin!" Lavi sinirli bir şekilde sordu.
"Che. Eğer yapmasaydık. London da binlerce insanla beraber yok olurdu.
"Ama şimdi ne yapacağız?"
"Abimi görmemiz gerekiyor." Lenalee araya girdi. "O herzaman ne yapacağını bilir."

(13. Bölüm 4 gün sonra çıkacak.)

INNOCENT MONSTER ( D. Gray Man)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin