9 Kasım 2017

364 21 18
                                    

Tarih dokuz kasım iki bin on yedi. Ve bu bir veda. Sana en son yazdığımdan bu yana bir yıl gibi bir süre geçti. Benim için çok sancılı bir süreçti çünkü sana veda etmeyi kabullenmeye çalışıyordum. Kendimi hazır hissetmeye ihtiyacım vardı. Hazır hissetmiyorum, Zemheri. Sana veda etmeyi kabullenemiyorum. Böyle bir şey için kendimi nasıl hazır hissederim? Böyle bir şeyi nasıl kabullenebilirim? Kabullenmem için daha kaç yıl geçmesi gerek? Zaman benden daha neleri alacak, Zemheri? Nelerimi feda etmem gerekiyor daha fazla?

Mezarının başındayım ve bugün bu yazıyı bitirdikten sonra bu defteri toprağında yakacağım. Sanki sen hiç hayatıma girmemiş, uğruma kendini feda etmemiş ve beni sevmemişsin gibi yoluma devam edeceğim. O'nunla. Zemheri diye biri olmayacak. Daha fazla seni içimde yaşatamam çünkü. İçimde bir şeylerin kopmasına göz yumamam. O, olmasaydı yumabilirdim fakat olmaz, Zemheri. Sensiz devam etmek zorundayım çünkü seninle devam ettikçe içimdeki tüm her şeyi öldürüyorum.

Zamanla dost olmaya çalışan insanları anlayamıyorum. Sanki her şey normalmiş gibi onu kabulleniyorlar. Aslında kabullenmek zorunda kalıyorlar fakat ben yapamıyorum çünkü zamanla dost olunmaz. Çünkü o, benden çok şey aldı. Çünkü o, herkesten çok şey alıyor. O yüzden seninle devam edemem. O yüzden seninle zaman karşı yürüyemem. Zaman eğer beni ve O'nu da alacaksa O'na doymak istiyorum. O'nu yaşamak istiyorum tamamen ve sen oldukça bu imkansız. Sen hep içimde bir yerlerde olsan da, çaresizce sana yazmayı durdurmalıyım. Her gece kendimi, elimde bir kalem, aciz bir şekilde sana yakarışlarda bulunurken görmeye daha fazla devam edemem. Her gece göğüs kafesimden bir şeylerin kopup gittiğini, ruhumun parça parça yanışlarını ve aklımın zehirlenmesini daha fazla kaldıramam.

Bana yaptığın onca kötülüğü yutacağım. Onlar için seni affettim. Gerçekten affettim. Affetmediğim tek bir kişi var, o da Çağkan. Bana yaptığı her türlü şeye göz yumdun evet ama bana onun yaptıklarını yapmadın. Kimse bunun görevin bir parçası olduğunu bilmiyor ama ben biliyorum. Bu görevi alırken beni sevmek değildi aklında olan şey. Beni duygusuz hale getirmekti. Ama ben seni hep Çağkan beni dövdükten sonra Birdy'nin Farewell and Goodnight şarkısıyla uyutan adam olarak hatırlayacağım. Ama ben seni hep Çağkan bana zorla dokunduktan sonra morluklarıma bakan o pişman adam olarak hatırlayacağım. Ama ben seni hep, beni seven adam olarak hatırlayacağım, Zemheri. Adını hiçbir ateşin eritemeyeceği buz kütlesiyle kazıdım ruhuma. Ben seni hep içimden bir parça olarak hatırlayacağım. Adın aklıma geldiğinde üşüyeceğim. Ama bunu seveceğim ve belki de özleyeceğim. Çünkü ben senin buz kütlelerinde kora dönüşen minik sevgilinim. Sürekli soğuğuna girmeye çalışan kişiyim.

Bir fotoğrafımız elimde. Fotoğrafları yok edecek gücü kendimde bulamıyorum. O yüzden onlar evimizde kilitli kalacaklar. Belki bir gün orayı da yakarım. Her şeyi yakıp kül etsem de, soğuğundan kurtulamıyorum, Zemheri. Bir tek bu fotoğrafı yakacağım. Bu fotoğraf beni sardığın tek fotoğraf. Kafka Milena'ya, "Yanımda yürümüştün, Milena. Düşünsene yanımda yürüyordun!" demişti. Onu şimdi çok iyi anlıyorum. Beni sarmıştın, Zemheri. Düşünsene, beni sarıyordun! Kollarındaydım ve ben soğuğunla ısınıyordum. Her bir anımızın beynimdeki yakıcı hissini anlatmaya kalkışmam ruhumda mevcudiyetini koruyan tüm kelimelerin sönüşünü izlemem demek. O yüzden bunu yapamam. Sen ve ben, Zemheri. Sen ve ben imkansızı ruhumuza kazıdık ve sonuçlarını nefesimizi vererek ödedik. Ama ben seninle imkansızı yaşamayı sevdim. Güç, tutku, tehlike... Kuralları çiğnemeyi ve anı yaşamayı severiz biliyorsun. Ben seninle anı yaşadım. Seni öptüğümde düşünmedim. Sana sarıldığımda düşünmedim. Seninle ne yaptıysam bir saniye bile düşünmedim. İçimdeki her bir hücrem o an onları yapmamı söylüyordu bana. Yaptım. Bir saniyesinden bile pişman değilim. Beni sevişin gözlerimin önüne geldiğinde bir daha kimsenin beni senin gibi tutkuyla sevemeyeceği kafama balyoz gibi iniyor. Kimse senin gibi hissettiremeyecek. Ama ben sana doyamadım ki, Zemheri. Ben seni tam olarak yaşayamadım ki. Sana ne zaman yazsam aklıma hep bu cümle gelir:

"Kursak diye bir yer var. Heveslerim, hayallerim, sevdiklerim, hepsi orada."

Sen oradasın.

Haykırışlarımı kimse duymuyor. Çığlıklar atıyorum. Çehrene hasret gözlerimden yaşlar damlıyor toprağına. Avazım çıktığı kadar bağırıyorum. Gelmiyorsun.

Evimizin kapı eşiğinde oturup seni beklediğim günlere son vereceğim artık. Gelmeyeceğini biliyorum. Ama seni beklemek zorundaymışım gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyorum. Saatlerce orada oturuyorum. Bazen soğuktan hiçbir uzvumu hissedemeyecek dereceye geliyorum ama bu hoşuma gidiyor. Sanki seni hissediyormuşum gibi oluyor çünkü. Ama senin soğuğun hep daha yakıcı ve sertti. Seni bekledim. İçten içe hep bekleyeceğim. Ama sen gelmeyeceksin ve ben çaresiz çırpınışlarıma son vermeliyim. Bu acı, gerçek. Bu yazılanlar, gerçeklikten de öte. Bu defter kimsenin eline geçmeyecek, ikimizin arasında kalacak ama eğer biri bunu okusaydı, çaresizliğimi ve acımı oradan hisseder miydi bilmek isterdim. Derisini yakar mıydı bu satırlarım? Ağladığımı, hemde avazım çıktığı kadar bağırarak ağladığımı gözünde canlandırabilir miydi?

Söyleyecek birkaç şeyim daha var. Bu vedayı uzun tutmamak için direttiğim halde yapamadığımı farkettiğim an bıraktım. Sonuçta bir daha asla konuşamayacağım sana. Söyleyemeyeceğim içimdekileri. Ne sana, ne başkasına.

Aklıma o heybetli yürüyüşün geliyor. Çıkık çene kemiğin ve çatık kaşların. Hala küçük bir kız gibi ellerim titriyor. Düşüncesi bile titrememe yetiyor. Hala ilk günki gibi. Hep cesur bir adamdın zaten. Ben de cesur olmayı seninle öğrendim. Kalbinin soğukluğu ve sertliğini sevdim ben senin. Öyleyken güzeldi çünkü. Sadece benim için olan bir şeyi olduğu gibi kabullenmeliydim. Birinin kalbi sevdiği biri için atar ya, seninki benim için durdu, Zemheri. Bunun ne kadar kutsal olduğunun farkında mısın?

Nefes alamıyorum. Nefes aldığımda kokun burnumu sızlatıyor. Mezarın toprak kokusundan seçebiliyorum kokunu. Yakıyor burnumu. Ve burnumdan sonra o yakıcı his akciğerlerime doluyor. Gözlerimi kapatıp seni yanımda hayal edeceğim. Hayali olarak birbirine kenetli olan ellerimizi ayıracağım. Son kez gözlerini göreceğim. Son kez gülümseyeceğim sana ve sen de bana gülümseyeceksin. Gülüşün içimde bir şeyleri daha kül edecek fakat buna değer. Gözlerimi açacağım ve sen gitmiş, defter kül olmuş olacak. Bugüne kadar bu deftere çok fazla şey yazdım. Sana olan tüm nefretimi kustum. Bana yaptığın tüm o acımasız şeyleri yazdım. Fakat sadece bunlarla kalmadım. Yazmamam gereken şeyleri de yazdım. O'na ihanet ettiğimi düşündüğüm fakat yazmaktan kendimi alıkoyamadığım her güzel şeyi yazdım. Bu defter eğer canlı olsaydı, intihar ederdi.

Bana bir gün, "Sana olan hislerimi basit bir 'seni seviyorum'la dile getirmemi mi istiyorsun?" diye sormuştun ve ben onaylamıştım. "O zaman..." demiştin. "O zaman, seni seviyorum ama diğer insanların yaptıkları gibi değil." Seni seviyorum, Zemheri. Ama diğer insanların yaptığı gibi değil. Yanına ne zaman gelirim bilmiyorum ama elbet geleceğim. Sadece birazcık O'nunla hayatı yaşamam lazım. Çünkü benim için fedakarlık yapan tek kişi sen değilsin.  Uyuduğun uykunun azaplı geçmesini dilediğm zamanlar sinirime ve içimdeki nefrete yenik düştüğüm zamanlardı. Sonsuz uykun huzurlu olsun günahkâr adam. İyi uykular.

ZemheriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin