Basit kelimeler, kalıplaşmış cümleler, klasik şeyler.Bunlardan başka bir şeye sahip değildim ve ben her zaman sahip olamadıklarımın peşinde koşmuştum.
Tatmin etmiyordu yazdıklarım, çizdiklerim, söylediklerim. İnsanları etkilemek istiyordum, göz önünde olmaktan kaçınsam da ilgiyle karşılanmayı bekliyordum.
Olduğum yere sayarken sürekli bir şeyler istiyor, gerçekleşmediği için de kızıyordum var olan ve olmayan her şeye.
Saat sabahın yedisini gösterirken bir otobüs koltuğunda sessiz yakarışlarımla son bulmasını diliyordum; varlığımın, amaçsızlığımın, sıradan insanlığımın. Bir kaza, ne hoş olurdu. Beni bir çöpten farksız yaratıp bu dünyada terk etmiş yüce Tanrı, neden bir kez olsun duymuyor bu isteğimi. Yok et beni koca adam, gücün abartılıyor mu? Yarattığın çöpü temizleyemeyecek kadar aciz misin yoksa?
Kendimi ifade etmekte hiçbir zaman yeteri kadar başarılı olamadım, Tanrı'yle problemimiz de bu olmalı. Beni anlamıyordu. Ben de onu anlamıyordum. Net bir insandım oysa ki; bir şey 'evet' ya da hayır', 'olur' ya da 'olmaz', 'doğru' ya da 'yanlış'tı benim için, arada kalan şeyler hoşuma gitmezdi. 'Belki'ler, 'olabilir'ler, 'bilmiyorum'lar kabul edebileceğim yanıtlar değildi. Dahil olduğum, sorduğum her şeyin net bir karşılığı olacaktı, olmalıydı. Benliğimi arada kalmış cevaplarla terbiye etmenin anlamı yoktu, zira ben zaten kayıptım.
Arkamda oturan çocuğun koltuğuma arsızca savurduğu tekmeler canıma tak ettiğinde başımı kaldırıp sert bakışlar atmaktan çekinmedim. Çocukları sevmezdim, onlar da beni sevmezdi. Şımarık, doyumsuz, çenebaz veletler. Çoğu zaman kendimi yaşlandıkça huysuzlaşan dullar gibi hissettiren bu küçük yaratıklar sessizliğe ihtiyaç duyduğum her an karşıma çıkıyorlardı. Ve ben bu yolculuğu kendime zehir etmemek konusunda kararlıydım. Sert bakışlarım birkaç saniye çocuğun üzerinde kaldığında ayaklarının hareketini yavaşlattı ve en sonunda sabit kalmayı başardı.
Şükürler olsun.
Bir süredir planladığım tatili gerçekleştirmem için önüme hoş bir fırsat çıkmıştı, bunu sağlayan ise dostum Chanyeol'du. Onunla başından beri garip bir ilişkimiz olduğunu kabul etmeliyim. Kendimi bildim bileli onu tanırdım. Çocukluğunda beyaz tenli, kepçe kulaklı bir çocuktu, bu yüzden zaman zaman dalga konusu haline geldiğine şahit olmuştum. Ben ise sessiz ve içine kapanık kişiliğim yüzünden arkadaş edinme problemi olan bir çocuktum. Kaderin cilvesi ya, Tanrı yarattığı bu iki çöpü dondurma sırasında tanıştırmıştı. Bakın, ikiniz de benim bir köşeye fırlattığım artıklarsınız, iyi anlaşacağınıza eminim.
Chanyeol çocukluğunda gerek çevresi gerek ailesi tarafından ezilerek baskı altında yetişmiş, ergenlik döneminde de bunun etkilerini üzerinden atamamıştı. Aşağılık kompleksine kapılmış, kıskançlık ve hırs kişiliğinde edinmişti. Ona kıyasla sosyal açıdan daha rahat bir hayat yaşamıştım ve onun kişiliğine yerleşen bu özellikler kimi zamanlarda aramızın açılmasına sebep olmuştu. Asla şiddetli kavgalar etmesek de yıllarca iletişimimizin kesildiği, ölüm gibi bir durumda birbirimizden haberimizin olmayacağı aşamalara gelmiştik. Tabii ki bunların farkında olduğunu sanmıyorum, kendi davranışlarını sorgulaması ve kişiliğini tanımlayabilmesi çoğu insan için zordur. Onu anlayabiliyorum, diğer herkesi anlayabildiğim gibi.
Kişi hırsının kurbanı olup kendini yerin yedi kat dibine çekebileceği gibi, bunu kullanmayı öğrendiği takdirde göğün yedi kat yukarısında villalar satın alabilirdi. Chanyeol de ikincisini gerçekleştirmeyi başaran nadir insanlardan olmuştu. Hırsı onu sürekli çalışmaya, çabalamaya yönlendirdi, bana kalırsa şimdilerde başarılı bir avukat olmasının sebebi kesinlikle budur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HURT//Sekai
FanfictionÇift: Sekai/Kaihun bir şeyler oldu bazı şeyler güzel, belirsiz, zamansız. seyrettim sahnede oynanan bir oyunken hayatım çıkıp akışı değiştiremedim seyrettim oyunu yönetecek gücüm varken, oturup sahne perdelerinin alev alışını seyrettim bir kibrit...