Ben bir şeyler yapıyorum.
Eninde sonunda bana zarardan başka bir şey bırakmayacağını bile bile buna devam etmek nedir?
Uykularımdan kaçarcasına koştuğum bu yolda
inatla varlığımı sürdürmeye çalışmak yaşama arzum mudur, oyunun sonuna olan merakım mı?
Aptalların en büyüğünü oynadığım bu oyunda esas çocuğun ayaklarının dibine attığım kibriti derimi çürüteceğini bile bile parmaklarımla söndürmek istemem benim zayıflığım mıdır, endişelerim mi?
Baştan sona beni oluşturan korkularım, zayıflığım!
Varlığım!
Ne büyük hata!
Ne büyük hata!
-Balkona çıkmam gerekiyordu fakat bunu yapmak için fazlasıyla üşüyordum. Üzerimdeki hırkayı beceriksizce iki yanından çekiştirdim.
Aylardan Ekim.
Jongin gideli üç hafta, kendi evime döneli iki hafta dört gün oldu.
Üşüyorum.
Oldum olası soğuğa direncim zayıftı, acıya bağışıklık kazanmış ama en hafif soğukta güçsüz düşen.. Miadı dolmuştu bu bedenin.
Çok konuşmak, boş konuşmak istediğim bir gece mesela. Ama ağzımdan anlamlı bir cümle çıkarmakta fazlasıyla zorlanıyor, söylediklerimin beni tatmin etmeyişiyle düşüncelerimin yoğunluğunun altında nefes almaya çalışıyorum. Bu yüzdendir ki hep susuyor, sustukça insanların bir süre sonra benden kaçışını seyrediyordum. Konuşmadan da bir arada kalmak mümkün değil miydi? Neden insanlar bu kadar kolay ve çabuk pes edebiliyordu? Geçici heveslerin kullan-at ürünü olmak çok yorucuydu.
Kanepenin üzerindeki poları pelerin görümümü oluşturacak şekilde omuzlarıma aldıktan sonra ayaklanıp balkona çıktım. İçerideyken kulağımın ardına sıkıştırdığım sigara şimdi iki parmağımın arasındaki yerini garantilemiş, onu yakmam için bana göz kırpıyordu tütünden kirpiklerini titreterek. Diğer elimdeki çakmağı parmaklarımın arasında üç tur çevirdim. Deliler gibi yakmak istiyordum. Yalnızca sigarayı değil; bu evi, bu şehri, bu gezegeni... Fakat elim yalnızca sigarayı yakmaya cesaret edebilmişti.
Bir nefes çektim.
Boğazımın bu şekilde yanma hissine alışkın değildim, tütün sürekli kullandığım bir şey olmaktan çok uzaktı. Beni yavaş yavaş öldürecek şeyleri istemiyordum. Hayalim tek nefeste, çabucak gerçekleşmesi yönündeydi.
Hayali bile ölüm olan biriydim. Ne hastalıklı düşüncelerdi bunlar.
Bu gece aklım benden binlerce karış uzakta ve gezegenlerim bir kara deliğin ufuk noktasından kaçamamış, parçalanmış durumdaydı. Balkonun oturduğum çıplak fayanslarının üzerinde biraz kaydım ve sırtımı duvara yasladım. Dizlerimi kendime çektikten sonra poları bacaklarımı da örtecek çekilde etrafıma sardım. Yine de soğuktan titrememe engel değildi. Soğuk içime işlerdi. Bir yaz gecesinde bile havanın soğukluğundan yakınabilirdim. Belki de içimdeki eksikliklerin oluşturduğu boşluğun, boyumu aşan duvarlarımın soğukluğuydu hissettiğim.
Sigaradan bir nefes daha çektim.
Titredim.
Başımı yaslandığım duvara vurdum hafifçe. Aklımı başıma getirmesini umarak birkaç kez tekrarladım bunu. Düşündüm; işe yaramış olsaydı eğer, hala burada oturuyor olmazdım. Hala yerimde saymaz, hala gidenlerin yasını tutup gelenlere kapı açmazdım. Aklım başıma gelmiş olsaydı eğer, şimdi kalkar şu balkondan atlardım. Düşünmezdim.
"Soğuk.." diye mırıldandım kendi kendime iki kasvetli binanın arasındaki karanlık boşluğa bakarken. Atlamış olsaydım cesedimi kaç günde bulurlardı bu karanlığın içinde düşünmeden edemedim. Daha sonra devrik cümlelerimi göz ardı edip gülümsedim kendi kendime.
Sigaranın biriken külünden kurtulduktan sonra derin bir nefes daha çektim ciğerlerime dumanından. İçimde tuttum, ciğerlerime işlemesi için belki de dakikalarca beklemeye niyetlenmiştim. Bu zevkin doruğuna çıkmaya yakınken fayansın üzerine bıraktığım telefonum titreşerek ürkütücü bir ses çıkartmıştı. Tuttuğum nefesi bırakarak telefonu elime aldım. Kayıtlı olmayan bir numaradan gelen mesaja aitti ekrandaki bildirim. Mesajı açarken pek ilgisiz, pek soğuktu parmaklarım. Özenle kurulmuş cümleleri okurken kaşlarım bilinmez bir şekle girmişti.
"Son gece sen uyurken numaranı almıştım, umarım kızmazsın. Pazar günü akşam sekizde Seul Kongre Binası'nda sahne alıyorum. Gelmeni bekliyor olacağım. İyi geceler."
Son noktasına kadar okuduktan sonra bir kez daha titredim, bu sefer en ufak hücrelerime kadar hissetmiştim. Doğru anladığımdan emin olmak için ikinci kez okudum aynı mesajı. Dişlerim birbirine çarparken gülümsedim ve ardından inatla sigara dumanını gömdüm içime.
Onu bir daha görebileceğimi düşünmemiş, yokluğunun uyuşuk hissinden de bir türlü kurtulamamıştım. Dolayısıyla bu mesajın beni heyecanlandırmış olduğu gerçeğini yok sayamazdım. Fırtınalarımı yatıştıran müziğinin tamamlanmış son halini dinlemeyi çok fazla arzuluyordum. Dinlersem huzurlu bir uyku çekmemi sağlardı en azından son bir gece daha. Gidersem ısınmamı sağlardı en azından bir kez daha sarılarak.
Sigarayı balkonun demirinde söndürdükten sonra ayağa kalktım ve içeri girdim. Isınmaya pek hevesli, kabuslarla pek ahbap bir uykuya koştum.
Pazar günü,
görüşmek üzere Kelebek.
-mars
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HURT//Sekai
FanfictionÇift: Sekai/Kaihun bir şeyler oldu bazı şeyler güzel, belirsiz, zamansız. seyrettim sahnede oynanan bir oyunken hayatım çıkıp akışı değiştiremedim seyrettim oyunu yönetecek gücüm varken, oturup sahne perdelerinin alev alışını seyrettim bir kibrit...