Önceki Bölümden;Başım Jongin'in omzunda yer edinmişti hemen. Gözlerim kapanmakta hiç inat etmedi. Dünya üzerinde kendimden kaçabildiğim tek yer onun omzuydu ve köprücük kemiğinin oluşturduğu o masumane çukurda sonsuza dek uyuyabilirdim.
Yeni Bölüm;
Beklemenin yükü ağırdı
Birilerini, bir şeyleri, bir yerleri..
Varlığının yaş yükünü omuzlanan benliğim
fazla bitkindi sonsuzların yolunu gözlemeye
Bir adımı hep kapıda olan,
bir aklı hep başkasında olan insanlar
Aitlik hissinin boğucu tadından kaçamaklar
Gelmeyecekler, bildiğim gibi
Asla şaşırtmıyorlar.-
Bir şeyleri açıklamak fazlasıyla güçtü fakat bir yerden başlayacak olsaydım Jongin'le günaşırı konuşur olmanın beni yormadığını söylerdim. Şartlar imkan vermesine rağmen sık sık görüşmeksizin bu süreci sabrımızla dokuyorduk. Bahsi geçen süreç birbirimize tanıdığımız alışma süreci olabilirdi, ya da Jongin'in bana tanıdığı zaman. Öyle ki, ona duyduğum hayranlık daha yoğun duygulara dönüşmeye başladıkça otokontrolümü kaybettiğim bazı noktalar gün yüzüne çıkmaya başlamıştı.
Birlikte olduğumuz günün ertesi gecesi de onunla birlikte uyumuştum, sonraki ve sonraki ve ondan sonraki geceler de onunla birlikte uyumak istediğimi onunla uyandığım ikinci günün sabahında kabul etmiştim. Boynumda, kuzey ışıklarına dokunma arzusuyla hareket eden parmakları varken uyanacaksam, binlerce gecemi ve o gecelerin artık gündüzünü Jongin'le paylaşabilirdim. Bu kabulleniş beraberinde alışkanlığı getirirdi, bağlılığı getirirdi. Ben Jongin'e bağlanırsam kendi kendimi çözemezdim o gittiğinde. Herkes giderdi, bunun aksini savunacak en son insan olduğum için korkuyordum, ona tutunursam gidişinin ardında düğüm düğüm olmak ikinci kez yaşamak istediğim bir tükeniş yolu değildi. İşte bu kabulleniş beni hem korkularıma hem de eksikliklerimi gidermeye ayrılan iki yönlü bir kavşağın önünde yere çöküp ağlamaya sevk ediyordu.
Jongin bocaladığımın farkına varmıştı, bu yüzden bir süreliğine aramızda fiziksel mesafe olmasının ikimizin de bir şeyleri kafalarımızda oturtmamız için iyi geleceğini dile getirdi. Bu teklifi sunduğunda benim olduğu kadar onun da aklında bilmediğim tonlarca düşüncesi olduğunu anlamıştım. Şu kabuklu dünyada bir ilişkiye başlamak ne kadar da zordu.
Bir haftadır onu görmemiştim ama sesini duyuyordum hemen hemen her gün. Bu gece yatağıma girdiğimde eskisiden daha soğuk hissettirince yeniden sarıldım telefona. Her seferinde sanki benim aradığımı bilmiyormuşçasına heyecan ve merak dolu bir tonla selamlıyordu sesimi. Bugün de aynısı olmuştu.
"Sehun?" diyordu, "Jongin?" diyordum ve kısa süre susuyorduk. Birbirimizi bulmanın suskunluğuydu bu, bir gün daha birbirimize sesimizi duyurabilecek kadar hayatta oluşumuzun suskunluğu da olabilirdi. Kısaydı çünkü hayat, ilişkilerine bir ad koymaktan korkan iki insan için daha da kısalıyordu.
Yarım saatlik günlük koşuşturmamızı konu edinen hararetli muhabbetinizin ardından esnediğini duyar gibi olmuştum. Sırtımı yatağın başlığına yaslayıp sordum.
"Ne yapıyorsun?"
"Yatıyorum. Umarım ceketini yastık kılıfı olarak kullanmama bozulmazsın."
Kıkırdadı. "Sen gibi kokuyor, uykumda da seni duyuyorum böylece."Ciğerlerimi yokladım hala varlar mı diye. Benimle kaldığı ikinci günün sonunda evine dönerken yanlışlıkla benim ceketimi almıştı, onunla uyuduğu gerçeğini günlerdir bilmiyor oluşuma mı yoksa benim olmam gereken yerde ceketimin olmasına mı yanmalıyım karar veremiyordum.
"Bunu yapıyorum çünkü özledim."
Bu kadar açık ve çekinmeden konuşmaya başladığında uykusu geldiğini anlıyordum. Normal insanların sarhoşken dilinin bağı çözülürdü ama onun uykulu olması yeterliydi hissettiklerini pat diye söyleyebilmesi için. Ben ise iç çekebildim yalnızca.
"Uyu hadi."
"Uyumayacağım." Bunu derken bile esnemişti, kendi kendime gülümsedim.
Kulağıma gelen hışırtılı sesten yatağına iyice yerleştiğini düşündüm, gözümün önünde canlanıyordu her hareketi sanki yıllardır nasıl uyuduğuna şahit oluyormuşum gibi. Bir elini yastığının altına sokuşunu ve gözlerini kapatışını her ayrıntısıyla hayal edebiliyordum. Sesler kesildikten sonraki üç beş dakika boyunca sessizlik hüküm sürdü hattın iki ucunda da, telefonda uyuyakalışını seviyordum. Tamamen uykuya dalıncaya kadar nefes alış verişini kontrol etmek takıntıdan ziyade onu yanımda hissetmemle alakalıydı. Birkaç dakika daha bekleyip aramayı sonlandırmayı düşünüyordum ki sesini duydum."Uyumamı mı bekliyorsun?"
"Evet."
"Uyumayacağım."
"Uyuyacağını biliyoruz Jongin."
"Uyumayacağım, bak gözlerim açık."
Bir an duraksayıp o an gözlerini görüyor olabilmeyi diledim. Anladım ki sadece dilemekle olmuyordu bazı şeyler.
"Göremiyorum."
"Üzdü." İç çekti. "Bu şu an üzdü beni."
"Beni de."dedim.Birbirimize zulmediyorduk resmen. Uzak kalmanın kimseye bir faydası yoktu ki, başlarım kafa toplamasına diyerek kapısına dayanmama ramak kalmıştı.
"Uyuyalım Sehun." dedi. "Yoksa ben aklımı kaçıracağım bu özlemle."
"Uyuyalım kelebek, hala aklım başımda sevebiliyorken seni, uyuyalım."
Sus payımı alıp kıvrılıyorum başucumda bir parça şarkıyla. İyi geceler sevgili okur.-mars
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HURT//Sekai
FanfictionÇift: Sekai/Kaihun bir şeyler oldu bazı şeyler güzel, belirsiz, zamansız. seyrettim sahnede oynanan bir oyunken hayatım çıkıp akışı değiştiremedim seyrettim oyunu yönetecek gücüm varken, oturup sahne perdelerinin alev alışını seyrettim bir kibrit...