mide bulantılarımı tetikleyen bu acı
içimdeki uzayın kustuğum yıldızları
yerleşmiş mi gökyüzüne birer birer
dokunabiliyor musun yalnızlıklarına
dokunabiliyor musun acılarımabir gece daha gel rüyalarıma ne varsa
koy sağ cebine en sevdiklerini
koy sağ cebine bitmişliğimi
koy avuçlarıma özlettiğin ne varsa
yeter ki bir gece daha gel rüyalarıma#
"Evet, tamamlamak için uğraşıyorum.
Öneminin farkındayım. Bunu hatırlatmana gerek yok hyung.
Pekala. Döndüğümde görüşürüz."
Başlarda rüya sandığım bu şey aslında gerçek hayattan bir parçaydı. Konuşma yalnızca Jongin'in tanıdık sesini içeriyordu. Sıkıntılı ve gergin. Yerinden kalkmak için bir eli omzumda diğeri sol yanağımın altında, beni uyandırmamaya çalışarak ağır hareketlerle kıpırdanınca uyku halimden çıkabilmiştim. Gözlerimi açıp toparlandım, yüzündeki ifadede birçok anlam barınıyordu. Gergin, endişeli, biraz şaşkın ve uykusuz.
"Ah üzgünüm, uyandırdım."
Elimle saçlarımı karıştırırken başımı iki yana salladım. Bu andan sonra aklıma gelenler yüzünden ona bakmaya çekinmiştim. Gecenin ilk kısmını dizinde ve kalan kısmını da hala sıcak olan sol yanağım göğsüne yaslı bir şekilde geçirmiş olmalıydım.
"Pek konforlu olmasa da iyi uyudun." dedi ayağa kalktığında. Samimiyet derecemizin bir günde bu kadar ilerlemiş olmasından ziyade, bir insana uzun süre sonra bu kadar yaklaşabilmiş olmam utanç ve hayalkırıklığı ile harmanlanarak başımı önüme eğdirmişti.
Bu cehennem bana aitti, gri dumanların mesken bellediği bacadan, bir kelebeğin girmesi ne kadar imkansız ve yanlışsa; dün geceki çıldırışıma şahit olması, yardımına izin verişim de o kadar yanlıştı. Defalarca kez ölsem de, dirilip tek başıma savaşmam gerekirdi. Fakat ben ona tutunmuş, başımı tüm gece göğsünde misafir etmesine izin vermiştim. Kış günü ortada kalmış bir sokak köpeğinden farksız göründüğüm o anlara şahitlik etmişti. Acıyan bakışlarını üzerimde görmek istemediğimden hemen buradan gitmek istiyordum.
"Yiyecek bir şeyler hazırlayayım." diyerek evin içine girmek için hareketlendi. Hızlıca ayağa kalktım.
"Ben gitsem iyi olacak."
Reddedeceği düşünmüştüm. Bana dönüp birkaç saniye boyunca gözlerime baktıktan sonra anlayışla başını salladı. "Pekala, nasıl istersen."
Verandadan inerken duraksamıştım. Onunla yüz yüze gelmekten kaçınarak bazı insanlar için söylemesi çok zor olan o sözlerin ağzımdan çıkışına izin verdim.
"Teşekkür ederim kelebek."
Kelebek.
Eve gittiğimde aynı sıkıntıyla baş başa kalacaktım muhtemelen. Hafifletmek için Uğultulu Tepeler'e devam edebilir veya bir şeyler yazmaya çalışabilirdim belki. Bunları düşünerek zihnimi meşgul ediyordum. Bahçe kapısını ardımdan kapatmak için paslanmış demiri kavradığımda bana seslendiğini duydum.
"Sehun!"
Tek kaşımı kaldırarak kısa bir bakış attım ifadesiz yüzüne. Ne söyleyeceğini merak ediyordum. Yutkundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HURT//Sekai
FanfictionÇift: Sekai/Kaihun bir şeyler oldu bazı şeyler güzel, belirsiz, zamansız. seyrettim sahnede oynanan bir oyunken hayatım çıkıp akışı değiştiremedim seyrettim oyunu yönetecek gücüm varken, oturup sahne perdelerinin alev alışını seyrettim bir kibrit...