Önceki Bölümden;Sonraki sefer yine bekletirsen bozuşuruz." Gülümsedim. Duruşumu değiştirmeden sandalyesini açığa çıkartıp o oturunca masaya yaklaşmasını sağladım. Sonrasında masanın birbirine yakın iki kenarında yerlerimizi alıp, kurutulmuş et ve brokoliyi kadehlerimizdeki kırmızı şarabı yudumlayarak kutsamaya başlamıştık.
Yeni Bölüm;
Yorgan altı içkilerle sarhoşum bu gece
Biraz ucuz biraz sahte
uyuyamadığım geceler artıyor gün be gün
ah be gün!
ah be gece!
Güneş ve Ay'ın yarışı mı bu döngü yoksa kendimi kandırdığım bir düzen mi bilmiyorum
Güneşi görmeden uyuyamıyorum
Böyle böyle bir şeyler yaşıyorum çaresiz
Böyle böyle bir şeyler..-
Çift kişilik kanepede otururken, boşalan kadehini yeniden şarapla doldurdum. Yemekten arta kalanlar hala masanın üzerindeydi ve biz onları çoktan arkamızda bırakmıştık. Midelerimiz tatmin olunca rahat edebilmek adına buraya yerleşmiş, en büyük kararsızlığı da o an yaşamıştım. Karşısına oturup gözlerimi onu seyrederek ödüllendirmek mi, yoksa yanına oturup güzel ellerini kaybettiğim vakti telafi edercesine avuçlarım arasında barındırmak mı? Söz konusu elleri olduğunda bu zaafımdan taviz verememiştim. Yaklaşık yarım saattir oturuyorduk. Konuşmadan, sadece oturmakla meşguldük, hemen yanımdaydı. Fonda, açtığı radyo istasyonunun çaldığı şarkılar içkimize tat katıyordu. Kendi kadehimi de doldurup bir yudum aldım ve önümdeki sehpanın üzerine bıraktım. Kendininkini de yanına koydu benden sonra.
Dance me to the end of love usulca kulaklarımızın pasını silmeye başladığında ayaklanmıştım, merakla bana bakan gözlerinin önüne elimi serdim. Işıl ışıldı bakışları, loş odayı aydınlatan onlardı sanki. Sadece otururken bile güzeldi Jongin, sadece nefes alırken bile güzeldi. "O zaman dans." Ona uzattığım parmaklarıma tutundu tereddütsüz. Ufak salonun ortasına, yanıma doğru çektim bana uymak için kıvrılan bedenini. İtiraz etmedi. Dans etmeyi pek bilmezdim, hatta bu konuda alabildiğine uyumsuz ve beceriksiz olduğum gün gibi ortadaydı. Fakat onu kollarımın arasında bulduğumda uzuvlarımın varoluş amacı buymuşçasına hareketlenişi, bir konuda gözlerimi açmıştı. Ben, sen, o, okuldan dönen öğrenci, işinden kovulmuş çalışan; kim olursa olsun her insanın içinde ortaya çıkarılmayı bekleyen şeyler saklıydı. Belki bir insan, belki de bir aracın önayak olmasına ihtiyaç duyuluyordu yalnızca. Jongin'in bendeki varlığından habersiz olduğum o kadar çok açığa çıkardığı şey vardı ki; üzerimdeki etkisine şahit olduğum, bana kattıklarını fark ettiğim her an bu adamı sahiplenme içgüdüm artıyordu. Benim kelebeğim. Benim gezegenim. Benim Jongin'im.
"Güzelliğinle dans et benimle alevli bir keman eşliğinde.. (Dance me to your beauty with a burning violin)" dedim şarkının sözleriyle beraber düşüncelerimi tekrar ederek. Tutuşan ellerimiz kubbe oluşturacak şekilde geri çekildim ve eski dönemlerden kalma bir selam çaktım başımla, dudağımın kenarı yukarı kıvrılmıştı. Güzelliğiyle dans etmeye hazırdım ruhen, bedenim kendi çapında takılabilirdi başına kalın çoraplar örmeden.
"Telaş içinde dans et benimle güvenlice buluşana dek.. (Dance me through the panic 'til I'm gathered safely in)" Benimle beraber eşlik ediyordu şarkıya. Kafalarımız hafiften iyileşmiş, şarap midemizde pişmişken gözlerimi gözlerinden ayırmak pek zordu. Sıcaklığını asla kaybetmeyen elini enseme yerleştirip yakınlaştı, o andan sonra başka bir yere bakmamın mümkünatı yoktu. Dünya küresel ısınma diyebilirdi buna, ben ise alev alır olmuştum parmaklarının altında. Bit kadar canım göğüs kafesime dar gelmişti sanki, nefeslenmek için uzun uzun bakar olmuştum güzelliğine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HURT//Sekai
FanfictionÇift: Sekai/Kaihun bir şeyler oldu bazı şeyler güzel, belirsiz, zamansız. seyrettim sahnede oynanan bir oyunken hayatım çıkıp akışı değiştiremedim seyrettim oyunu yönetecek gücüm varken, oturup sahne perdelerinin alev alışını seyrettim bir kibrit...