her gece farklı kabuslara açtığım gözlerim
ve her gece farklı bedenlerin yüzdüğüm derileri.
içimdeki kana susamış canavar mı
yoksa ben miyim bunları yapan
titreyen parmaklarımla açık tuttuğum göz kapaklarım
dakikalar önce almışsa bir insanın canını
bu ağır yükü üstlenen onlar mı
yoksa çürük ben miyim suçlanan*siz daha az sorunlu uykularınızda bilincinizi yitirirken her gece tüm bu vahşet sahnelerine şahit olan benim*
#
"Luhan!"
Kendi çığlığıma uyanıp gözlerimi açar açmaz yattığım yerden doğrulmuştum. Görüntüler yavaş yavaş zihnime yerleşirken tekrar yaşadım olanları. Boğazımdan bir inilti kopup karıştı havaya. Cennete tırmanan merdivenleri koşa koşa çıkıp kapıdan döndürülmüş gibi nefes nefeseydim. Titreyen ellerimi dizilerimin üzerine koydum.
"Rüya... Gerçek değil, rüyaydı."
Gözlerimin sulanmasına engel olmadım, fakat o bir damla yaşın akmasına izin veremezdim. Öksürürcesine bıraktığım nefesler aslında kuru ağlayışımın sessiz hıçkırıklarıydı. Her bir hücremin acıyla küçülüşünü, sonrasında içimde oluşan koca boşluğu hissettim. Bir yastık bulup karnıma bastırmalıydım, boşluğu bu şekilde doldurmaya çalışacaktım işe yaramayacağını bile bile. Çünkü içimdeki öyle bir boşluktu ki, ne yerini doldurabilir ne de onu yok sayabilirim. Böylesi anlarda gövdemin içindeki uzay kara deliğe dönüşüyor, beni de kendisine katmaya çalışıyordu. Bunu yaparken kısa bir süreliğine de olsa insanlığımı bana veriyor, her şeyi en üst düzeyde hissetmemi sağlıyordu. Acı, mutluluk, heyecan, üzüntü... Şu an da böyleydi. Hissettiğim şeyler bedenim ve zayıf ruhum için çok fazlaydı, ellerim titremeye devam ediyordu. Kendi kendime konuşmaya devam ettim. "Sadece... bir rüya."
Zaman ve mekan kavramları yavaş yavaş anlamını kazanırken elimin üzerine yerleşen eli hissederek yerimden sıçradım. Yabancı bir sıcaklıktı, o yöne baktım. Bir adam. Fakat olmasını istediğim adam değil. Yanık teni ve endişeyle büyümüş göz bebekleri var, onu tanıyorum. Yine de telaşla etrafıma bakarken kaybolmuş bir çocuk kadar çaresizim. Her şey yabancı.
"Sakin ol. Benim, Jongin."
Jongin. Bana yardım et.
Başımı iki yana salarken reddettiğim şeyin ne olduğundan emin değildim. Bu adamdan gelecek yardımı mı yoksa bunun doğru olmayışını mı. Üstelik... Ben yardımı hak edecek bir insan olabilmiş miydim?
Elimin üzerindeki elinin sıkı kavrayışını hissettim bu sefer. Çıldırmış gibi baktığım zemindeki tek nokta kırka bölünmüştü. Rüyadan gelen parça parça kareler bir perde gibi gözlerimin önüne indiğinde görüşüm yok olmuştu.
Bir çatı katında, o çok korktuğu gökyüzüne dokunabileceğimiz mesafede. Kulaklarımda yankılanan bağırışı. "Böyle yapmaya devam edeceksen atlarım!"
"Hayır Luhan, atlamayacaksın!" Uçurumun eşiğinden farksız çatının kenarında duran bedenini kendime çekip çaresizce son sarılışım. Yalvarırcasına sarf ettiğim kelimeler. "Beni bırakamazsın. Verdiğimiz sözleri unutamazsın."
Avuç içlerimin en güzel tamamlayıcısı ellerinin göğsüme yerleşip beni iteklemesi. Kurduğu acımasızca cümleler. "Seni istemiyorum! Bunu daha kaç kez söylemem gerek? Beni boğuyorsun!" Büründüğüm şok haline şöyle bir bakıp nefeslendikten sonra son cümlesini kuruşu.
"Omuzlarımdaki bir yükten farkın yok Sehun."
Arkasını dönmüş, benden bilmem kaçıncı kez giderken, ona çaresizce seslenişim.
"Luhan!"
Bilinçaltı insanın soyut parçaları içinden en acı verici kısmdı. Unutmak için canınızı ortaya koyabileceğiniz anıları, hisleri, rüyalar aracılığıyla size defalarca kez yaşatabilirdi. Bu da kişinin en büyük düşmanının yine kendisi olduğunu gösterirdi.
Ellerim titriyor. Hayır, aslında tüm bedenim şiddetle sarsılıyordu. Kulaklarımda düzenli şekilde atan yabancı bir kalbin ritmleri yankılanıyordu. Başımın Jongin'in göğsüne yaslı olduğunu bununla fark ettim. Sırtımı sıvazlayan eli, onun tişörtüne sıkı sıkı tutunmuş parmaklarım. Acizliğime doyamadığım bir an daha.
"Derin nefes al. Sadece bir rüya gördün."
Olabildiğince uzağa kaçmam gerekirken birkaç dakikalığına kendime izin verip orada, Jongin'in göğsünde sakinleşmeye çalıştım. Bu çok aciz hissettirse de orada kaldım. Sözüne uyup derin nefesler almaya çalışırken kulağımın altındaki kalp atışlarına odaklanmıştım. Benimkinin aksine ağır ağır şişip sönen göğsünün üstünde yükselen başım zaman zaman çenesine değiyordu. Oyuncular farklı olsa da sahne yabancı değildi. Bunun farkındalığıyla tekrar titredi bedenim. Sırtımdaki eli bu sefer başımı okşadı.
"Yalnız değilsin. Kapat gözlerini."
Zeminden kurtaramayacağımı düşündüğüm dehşet dolu bakışlarım bir an boşluğa düştü. Yalnız değilim. Fakat gözlerimi kapattığımda bilinçaltımın oyunlarının devam etmesinden o kadar korkuyordum ki bunu yapıp yapmamak konusunda tereddüt ettim. Yalnız değilim.
Henüz gün doğmamışken ona sıkıca tutunup kapattım gözlerimi. Orada tekrar uyumak üzereyken verebileceğim rahatsızlıktan utanmam gerekirdi.
Üç beş kelime yazabilmem için canımın çıkması gerekiyor. Bu gece, bakkala diye çıkıp sana gelesim var. Gelemiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HURT//Sekai
FanfictionÇift: Sekai/Kaihun bir şeyler oldu bazı şeyler güzel, belirsiz, zamansız. seyrettim sahnede oynanan bir oyunken hayatım çıkıp akışı değiştiremedim seyrettim oyunu yönetecek gücüm varken, oturup sahne perdelerinin alev alışını seyrettim bir kibrit...