2.Bölüm - Şuan ki Nur

110 8 0
                                    


Gözleri kapalıydı, ruhani bilincini hastalıklı zihni acılarından kurtarırken daha çok güneşi arzuluyordu vücudu. Gözleri hala kapalıydı. Levent' in hayalle karışık gerçekliği ona stoned ( esrar kullanan bireyde görülen piskolojik hal) kafası yaşatıyordu. Bıkmadan belkide milyonlarca kez onu kandıran, uyuşturan bu illeti her seferinde kurgulamak zihnin doyum noktasına ulaştırmıştı. joint bağımlısıymış gibiydi, tek çöple bile onu allak bullak eden ama ona isrediği umutsuz mutluluğu veren, yeterliydi.

Askılı bluzunun karın bölgesini biraz açıkta bırakan eteklerini kavrıyordu şimdi. Hızlı davranıp bluzinden kurtuldu. Daha çok ışığa maruz bırakılmak istiyordu. Hücrelerini donatmalıydı. Kàinata yukardan bakan görkemli ışık kaynağı ne kadar doyumsuzdu. İstiyordu. Pijamasınıda çıkardı. Gözlerini açmamakta ısrarcıydı. Çıplaktı şimdi. Ruhundaki kirlerden kurtulamıyordu ama üryanlığı doğuştan insana verilmişti. İki yana kollarını açtı. Rüzgar ve güneş, ılık mermerler ve parmaklıklar bu şöleni bitirmeye niyeti yoktu. İnsanoğluna verilen sınırsız nimetler ordusuna gözlerinide ekleyecektı. Hafif araladı, görmeyi istediği şey maviliklerdi. Ama karşısında gökyüzüyle renk uyumunu bir tık yitirmiş yeşiller vardı. Şehri kucaklıyordu. Yanlızca görüş acısında yeşil bir kubbe gibi bir tepecik beliriyordu. Biçimsiz dağın her birimini çeşitli ağaçlar kaplıyor, örtüyordu taki evlerinin bahçesi, balkonunun sarnıçlarına kadar. Denize aç bırakmıştı onu bu yeşil minder, eriyik vucudunu darma duman etmişti. Manzarası güzeldi evet ama ruhu uçsuz, sonsuz denize hasretti.

Soluk aldı, verdi, durdu, kollarını indirdi, gözlerini kapadı, açtı. Hep gerçeklikle bağını yitirirdi, alışkındı. Artık başkalaşımı noktalamalıydı çünkü, telefon rehberindeki bir numara ısrarla ona daveti olduğunu hatırlatıyordu. Arkadaşları bazen tatil günlerinde çaya veya kahvaltıya davet ederlerdi. Dostluklarını canlı tutardı bu, sıkı dost olmaları belki de yıllarca bi çok şeyi paylaşıyor olmalarıydı. Hep birlikte oturup vakit geçirirler birlikte olmanın tadını çıkarırlardı. Unutmuştu. Banyoya koşup duşunu almalı çok sevdiği arkadaşı Ayşegül'ün çay davetine katılmalıydı.
Yerde duran giysilerini umursamadı banyoya koştu saat 11 olmuştu.

Boş günlerinde bağ evlerine gelir yanlız kalırdı. Burası oturdukları bölgeye 1 saatlik uzaklıkta sakin, tenha bir yerdeydi. Büyük bir tepeciğin yüzeyine inşa edilmişti. Yıllarca bakıma muhtaç bırakılmıştı ama evin yarısını alan balkonu şehrin bütün manzarasını ve akabindeki yeşillikleri size sunuyordu. Sunmuyor teslim ediyordu. Nur vazgeçemiyordu kendisine teslim edilen bu intizamdan o yüzden evin anahtarları nurda duruyor, ara sıra gelip gidiyordu.

Toplum sıradandı Nur'a göre, gerçekliğinden emin bile değildi. İtiş kakış birbirlerine tutunuyor gibiydi insanlar. Tiksinmesi gerekmiyordu ama fikirleri karmaşıktı ve bağdaşmayan olgular vardı. Zorunlu olduğu durumlar dışında uzaklaşıyordu insanlardan çünkü gerçekle sahteyi, doğruyla yalanı ayıramayan halen ona bile çocukça gelen tuhaf halleri vardı. Ve bunu sadece kendisi biliyordu. Paylaşımda bile bulunamadığı bu insanlardan sıyrılıyordu işte; yalnızken soyunuyordu, yalnızken yalın ve çıplaktı, yalnızken hayal kurabiliyordu, yalnızken tuhaf şeyler keşfedip mutlu oluyordu ama toplumda onun yalnızken yaptığı sevdiği şeyler ayıplanıyor, dışlanıyor, yadırganıyordu. Anlamsızdı. Sadece dereyi geçene kadar ayı dayı olurdu onun için bunun dışında tek yapılması gereken kaçmaktı.

Saat 12 ye yaklaşırken üzerine dün giydiği kıyafetleri geçiriverdi. Telefondan Ayşegül'ü arayıp ne yaptıklarını sormak geçiyordu içinden umursamadı, tesadüfi gitmek istiyordu yanlarına, kızları ne çok özlemişti. Onların gerçekliğinden işte kesinlikle emindi. Hepsi gözünde birer pırlantaydı. Üstelik akrabalık ilişkileride vardı. Koca bir çınarın yıllanmış dalları gibi büyüyüp gelişen kollarıydı onlar, sıkı sıkıya birbirine kenetlenmiş. Senelerdir bölük pörçük olmadan aynı semtin sokaklarını aşındırıyorlardı. Ölüde diride bir araya gelen birbirini nicedir yıpratan insanlar değillerdi. Belkide bu ailenin ona kattığı, verdiği çok değerli bir şeydi Bu, 'yalnızlığı özlüyor oluşu' çünkü hiçbir zaman yalnlız olamazdı.

Tahammülfersa #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin