6. Bölüm - Sır,Eflatun,Aşk

59 5 3
                                    


Sıcak cayır cayır içini kavururken arabanın camına başını yasladı Nur, gürültülü motor sesi sanki ahenk içinde ninniler mırıldanıyor bütün uyku santrallerini harekete geçiriyor gibiydi. Göz kapakları yorgunluğu mahmur itinalı taşıyor, üstüne yapışmış gibi gözenekleri ter püskürtüyordu." iyi ki karakolla falan uğraşmadık şu sıcakta" diye söylenip içini ortalığa dökerken Kutay da arabanın kavşak yolda dümenini büküyor, yola bakışlarını odaklamış sessiz imajını bozmadan aklının direklerine aşkın temellerini atmanın çaresizliğini tadıyordu. Diğer aile üyeleri hiç ses etme girişiminde bulunmuyordu bile çünkü onların hali hal olmaktan çıkmış vakit ikindiye yaklaşıyor olmasına rağmen aç oldukları akıllarına düşmüyor öylece yola bakınıyorlardı.
Yine de Kutay'ın da Nur'un da nedense keyfi yerindeydi ses etmeseler bile gün baya heyecanlı başlamıştı her ikisi içinde. Herkez kafasında "Hemen eve varsakta.." diye düşünürken yol kenarında aceleci bir topluluğun bulunduğunu ve kaza olduğunu yine hepsi bi anda idrak edebildi. Sessizliği bu sefer de Nur bozuyordu. "Kaza mı olmuş?" Bu duruma takılıp ortamı meşgul etmeyeceklerdi tabi ki ama Nur'un içine şiddetli bir ateş dağlandı. Kaza alanının yanından geçip gidiyor olsalar bile öylece çırpınıp duran kargaşaya baka kaldı. Titredi.

Eve gelir gelmez herkes bir taraflara savruluverdi. Bir tek üzerinde ki mantoyu askıya asmış Hatice Hanım mutfağa koşuşturuyordu. Nur ise bunu fark ettiği anda yayıştığı koltuktan ok gibi fırlayıp buzdolabından soğuk su şişesini kucakladı önce babası Ahmet Bey'e sonra bu sessizliğin müsebbibi kardeşi Kutay'a ikram etti. O da içse miydi? Bilemiyordu. İçi yanıyordu. Aklı Leventteydi, Kutay ile de şu malum konuyu konuşmalıydı. İçinin yangını bunların hiç biri değil gibi durdu, canını böyle sıkan bu sakin beldede kaza olmuş olmasıydı. Yeniden evin bir köşesine yığılmadan " Canım bir şeyler yemek istemiyor" diyerek odasına koştu. Yatağa uzanır uzanmaz içinin tatsız yanını bir kenara bırakıp öylece ortalıkta bıraktığı Levent' i düşündü. Sahi Levent yine gelir miydi? Onunla çok başka bir epizotu yaşamak istiyordu şimdi tabi bunu Levent de isterse, yatağa uzandı çabucak tavana bakıp hülyalar edindi kendince taki gözlerini yumup yorgunluktan yatağın sıcaklığına kendini bırakana kadar.

Kutay da bir şeyler atıştırmıştı ama sebepsiz durgunluğu üstündeydi hem hastalığı üzerinden halen atamamış hemde frezya kokulu hemşireye tutulduğu yetmiyor gibi bir de borçlanmıştı. Gönlü acı acı onun kokusunu özlediğini hissettirdi, içindeki isteği bastıramıyordu. Duramadı yerinde dışarı koşası geldi." Anne ben dışarı çıkıyım biraz çocukların yanına da giderim. Hadi Allah' a ısmarladık" diyerek hızlıca çeketini kuşandı Hatice Hanım'ın " Arabayı dikkatli kullan" tasnifine aldırmadan. Dışarı çıkar çıkmaz bahçede bulduğu bir çiçeği dalından koparıp sindirir gibi içine çekti Kutay yinede tatmin olmadı hemen başka bir çiçek arandı, tek tek saksıları inceledi, çok zaman sonra ne yaptığını idrak ettiğinde kafası bütün sinirlerini kıstırmış böyle bir şeyi ilk kez yaşayışının verdiği çaresizlik onu deli etmişti. Arabaya atladığı gibi arkadaşı Tuncay'ın güvercinliğine koştu arayıp haber bile vermedi, zaten çocuklarda bu deli hallerine alışkındı." Aklım başımdan gitmeden en müsait zamanda hemşirenin ziyaretine gitsem iyi olacak" diye düşündü Kutay, zira kendiside akibetini hiç iyi görmüyordu.

Herkez bir yana Levent sersebil atölyenin yolunu tutmuştu, o bu küçük kentte doğmuş, büyümüş, hatta saklanıp büyütmüştü evrimini çünkü Dünyaca ünlü bir ressam olmanın üzerine yüklediği yük çok ağır geldi ona. Hep lisede veya üniversitede tanıdığı birine aşık olup evlenmek ve normal insanlar gibi evine ekmek götüren bir erkek olmayı isterdi ama hayat çok başka bir yol serdi önüne şizofreni olduktan sonra potansiyelini fark etti ve küçük yaşta ünlü bir ressam oldu. Sadece hayatın bu getirisini kaldıramadı o kadar, sonrada Nur gibi birçok kızı kandırıp yine de yaşaması gereken o aptallar yığını hayalini yaşamanın peşine düştü. Defalarca kez kendini ifşa etmeden mutlu oldu ama Nur oyununu bozmaya yelteniyordu işte, bunu düşünürken içi hareketlendi. Nur da potansiyelini bilmeyen bir aptaldı diğerleri gibi, insanlardan farklıydık biz, sadece seçilmişlere verilen bir armağan bu, bunu neden göremiyorlardı? " Soyut olmayı hiç sevmedim bu yüzden toplum gibi soyut kalmayı isteyen bu sahtekarlara haddini bildirmeliyim" dedi yine de Nur'u kandırmak kolaydı. İşi bittiğinde o da tımarhanelik olacaktı bunun için hiçbir engel görmüyordu. Bunu düşünürken gözlerini karartıp nazikçe sırıttı. Atölyenin önüne geldiğinde kapıya sıkıştırılmış zarfları eline aldı her zamanki gibi cebinden anahtarı çıkarıp kapıyı açtı kendisine yollanan milyarlarca telif zarflar gibi bunları da ayakkabılığın köşesindeki kitaplığa okumadan fırlattı. Işte evi burasıydı ailesinden ona kalan, bu ev onun rüyalarının gerçekle buluştuğu bir evrime dönüşmüş resim atölyesi haline gelmişti. Duvarlar anlamsız resimleri hiç boşluk bırakmadan ağırlamıştı ama bu manasızlık Levent'in "girişim" konulu devasa eseri oldu.

Bir dakika biz hala ona Levent mi diyoruz? Hayır O ünlü ressam Eflatun Haman. Dünya onu Louis'in torunu olarak biliyor. Sadece kim olmayı isterse o olur, bazen ismi Levent olur bazen başka biri ama o özünde Eflatun Haman. Ne yazık ki 2008 yılında bir ulusal gazate onun için şu manşeti attığında "Louis'in torunu kayboldu" çoktan piyasadan elini eteğini çekmiş bu dağ başındaki ufak kente yerleşmişti. Sonrada kendi kişisel potansiyelinden bir imparatorluk inşa etti. Aşkı yaşamak en büyük tutkusu olabilirdi ama ne yazık ki onun ellerinde beceremediği bir oyuna dönüştü en çokta buna kızıyorduya zaten. Ağlamaklı öfke duydu içine, "beceriksizsin sen " odanın ortasına kadar bu öfkesinin eşiğinde yürüdü, bu dakikalarda Nur'un epizotu olmayacaktı durdu, dünyasına baktı. Sakince tamamlamakta olduğu tablonun başına oturup son kurbanının kendi merceğinden görünümünü çizmeye koyuldu ressam Eflatun, o gözünde 'korkak mor kedi'ydi.

*
Gün devasa ışığı şıklattı, gece örtüsünü sildi attı, kentin tavanı sarmal buluta asıldı, Nur güne manalı manalı, Kutay Aşk kırgını, Levent Rüyalar vurgunu uyandı. Dünde yaşanan her şey dünde bu gün yaşananlar bizde kalırdı. Gönül isterdi ki yazılanlar silinsin, silinenler baştan yazılabilinsin, ama hiç öyle olmazdı. Demin ışıyan evin içine acı bir telefon çaldı, telefona bakan Hatice Hanım derin bir hüznün ve endişenin içine çekildi, içini yangınlar devirdi, gözleri taşacak kadar doldu, arayan kişi yıllar öncesinde mutluluğu ödünç aldığı çok yakın bir ahbabıydı. Dün eşinin merkez yolda kaza yaptığını ve bu gün erken saatlerde vefat ettiğini söylüyordu. Şevkatin simgesi kadın ızdırap duydu, vicdanı her yanını liğme liğme etti. Ağlamaklı söze başladı Hatice Hanım

" Nagihan çok özür dilerim, biliyorum bunca zaman aramadım seni ama ne olursun beni affet senin iyiliğine karşılık veremeyişim benim suçum değildi. Biliyorsun!

" Artık hiçbir şey söyleme Hatice, tek isteğimiz bir kez olsun Nur'u görmekti. Artık bütün sözler boş, anlıyor musun? boş! Sakın eşimin cenazesine gelmeyin senden son isteğim bu!

Telefonun yüzüne kapanışına aldırmadan olduğu yere yığıldı, hıçkırıklarını duyan Ahmet Bey ise ancak varabildi sevgili eşinin yanına ne oldu diyemeden olanı biteni ağlaya ağlaya anlattı Hatice Hanım. Neyseki çocuklar çoktan evden çıkmışlardı da bu yaşanan hadiseyi saklamak zor olmayacaktı, çünkü biricik kızını çok yakından ilgilendiren bu mesele aynı zamanda Hatice Hanım'ın günlerce aklından çıkmayacak ve sonu gelmeyen kabuslara neden olacaktı. Birlikte son kez bir karar aldı anne ve baba, Nur ömrü boyunca gerçeği hiçbir şekilde öğrenmemeliydi şayet öğrenecek olursa onu ellerinde tutmak için çok başka yollara baş vuracaklardı. Bu yüzden sır ikisi arasında sessizce kapandı. Sadece sevgili arkadaşının son sözlerini unutamayan Hatice Hanım gizli gizli göz yaşlarını dökmeye devam etti.

Tahammülfersa #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin