Burnu, yanakları uyuşmuştu Nur'un patır patır dudaklarına kolları basınç uyguluyor masanın sertliği dayanağı oluyordu. Her yanı dermansız sızlıyor ama kendini bu heyecanlı dramdan alıkoyamıyordu. Göz kapakları göz bebeklerinin hareketlerini film şeridi gibi kayıt altına alıyordu çünkü hareketsiz ve cansız vücudunda tek hareket eden kapalı gözlerinin üzerinden belli belirsiz izlenen retinasıydı. Kalbi ritmini yitirmiş kendi hayalleri, düşleri kontrolünden çıkmıştı artık. Bilinci gerçeklikle bağlantıyı çözmesi için çok açık ipuçları sunmaya başlıyordu.
Çakıltaşlarıyla iz sürüyor gibiydi ama Nur bilmeliydi ki çakıltaşı zannetiği kurgu serçelerin toprakta seçimlediği ekmek kırıntıları olabilirdi. Bu kırıntılar onu asıl varması gereken çıkışa götürecekti haftalar sonra o zaman sancılı geçmişin kapıları aralanıp gerçekle yüzleşecekti. Ruhu arsızlık etmeye başlıyor zannetti ona şevkatli ellerini dokunduran varlığın annesi olduğunu anlıyamadan. Hatice Hanım odaya girmiş Nur'u sandalyede oturur, masaya kıvrılmış uyur halde bulmuştu.Endişeyle gece lambasının loşluğunu bozup ışığı yaktı. Nur ne kadar masumdu dudaklarını büzüştürmüş gözlerini sertçe kapıyordu. Yıllar önce kollarında masumca ona bakıp parıldayan bu sevimli kız çocuğunun adının Nur olabileceği düşünmüş ve öyle koymuştu. Rahmetli kayın validesininde zatına ithafen onun da ismini ek isim olarak yazdırmıştı ama bu güzel yüzlü kız çocuğuna Nur ismi daha çok yakışmıştı. Ona karşı şevkatli imajını yaşananlar ne olursa olsun hiç bozmayacaktı ve bozmadı. Şimdi aynı şevkatle yatağına yatsın diye Nur'a sesleniyordu.
-Nur yavrum kalkta yatağına yat. Nasıl uyuyabildin böyle?
Nur gözlerini yorgun, mahmur açıyordu. Omuzları, kolları, ayakları uyuşuk bir ağrıyı onunla birlikte yatağa taşıyordu. Biricik annesinin yanlızca şevkati tanımlanıyorken kafasının içinde onun yüzündeki mimikler hiç birşey ifade etmiyordu çünkü kafasında görsel hafızası ona çok tanıdık başka bir adamı hatırlatmıştı başka hiç bir silüet bu bilinci etkileyemezdi. Huysuz sokuldu yatağa, hafif kaykılıp yorgana sarındı.' İyi geceler' dileyip sevimlilik yapmadı Hatice Hanıma zira yapsa bile Hatice Hanım bu gece uyumayacaktı. Halinden şikayetsiz odadan çıkarken kızının uyuyan haline iyi geceler dileyip ışığı kapadı.
Kutay çok hastalanmış hem uyuyor hemde rüyasında sayıklıyordu. Hatice Hanım Nurdan ilaç istemek için odasına girmiş kızın öylece masada uyuyan halini görüp bir şey söyleyemeden çıkmıştı. Telaşlı hali yüzünden okunuyordu ama Kutay ' a ilaç versin mi? Hangi ilacı versin? Bilemiyordu. Baharın aldatıcı cazibesine kanmış şu güneşli günlerinde arkadaşlarıyla kimseye sormadan şehrin gelişmiş kayak merkezlerinden birine haftasonu keyif gezisine gitmiş gafil avlanmışlardı. Ayaz ciğerlerine işlemiş önce ara ara öksürük nöbetlerine sonra ateşli bilmedikleri bir hastalığa neden olmuştu. Durumun ciddiyetini önemseyerek en iyisi merkezdeki bir sağlık kuruluşuna gitmek olacaktı. Gece vakti hastaneye varmışlardı.
Sabah olduğunda etrafta gecenin katmerlenmiş isini günün ışıkları çoktan silip atmış Nurda evde kimseyi bulamayışının tedirginliğini yine kendini suçlu bularak etkilenmişti. Çabucak annesini arayıp durumdan haberdar olmuş ama rahatlayamamıştı. Nasılda dün gece Kutay' ın yorgun olup uyuduğunu yada yarın işe gidecek oluşundan erken uyuduğunu düşünmüştü? Nasıl bu kadar duyarsızdı? İşinden izin isteyip hastaneye koştu. Öylece iradesiz yaşayıp giden evrendeki diğer türlere benzetiyordu kendisini, ne farkı vardı? İnsanları hayvanlardan ayıran sadece sahip oldukları yüzde ikilik bir DNA'ydı. Bilimsel olarak bu miktar insanı insan yapıyor, ve iradeyi tanımlıyordu. Kutay için tabi ki hekimler hayati bir neden sunmuyordu ama ciddi bir durum yaşanmasın diye geceyi hastanede geçirmişlerdi. Habersiz uyuşmuş, uyumuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tahammülfersa #Wattys2016
General FictionInanılmazlığın inanılır yanlarını, yağmalanmış kutuplaşmaları, dualitenin bireyselleştirilmiş algısını ve çelişkilerin çarpıcı iç yüzünü Eflatun Haman( Levent) ve Nur ile sıradışı hayatların bizde nüksediş ve tropik hallerini deneyimleyecek, bakı...