Epilog

5.6K 186 0
                                    



  Buraya geleli ne kadar zaman olmuştu? Mardin de geçmeyen zaman burada su gibi akıp gidiyordu. Evet yeni bir hayat ve iş kurmak kolay değildi. Burada daha çok yoruluyordu ancak burada daha mutluydu. Kaç yaşına gelirse gelsin hiç bir zaman Mardin'de kendi hayatının kararlarını verebilecek kadar büyüyemeyecekti. Emir'in istek ve hayallerinin önünde her zaman ya töre ya da ailesi olacaktı. Bazen ölen ağabeyinin yerinde kendisinin olmasını istemişti. Ta ki deli cesareti gelip her şeyi geride bırakıp İstanbul'a gelene kadar. İşte o zaman yaşamanın ne olduğunu iyice anlamıştı. Şimdi yalnızlık vardı belki büyük evinde ama tutsaklık ve katı kurallar yoktu. Annesini severdi sevmesine ama davranışlarından sonra onun Emir'i sevip sevmediğinden emin olamıyordu. Babası ise... O konuda hiçbir fikri yoktu. Bir gün gelip saçını okşamamış, yanağını öpmemiş, oyun oynamamıştı. Bunlar kendi hayatı için büyük eksiklerdi ancak bir gün hala hayatında yerini koruyan engellerden kurtulursa istediği bir evliliği ve çocuğu olacaktı. İşte o zaman yaşayamadığı, içinde ukde kalan her şeyi çocuğuna yaşatacaktı. Çocuğunun arkasında olacaktı. Onun kararlarına saygı duyacaktı. Ona sevgi gösterecekti. Yani babasının yapmadığı ne varsa yapacak, sağlamadığı ne varsa sağlayacaktı.

 Elinde çevirdiği bardağa baktı ve sonunda kalan bir kaç yudum içkiye boğazını yakıp geçmesi için izin verdi. Boş bardağı önünde ki masaya koydu ve bir yandan yanında sohbet eden arkadaşlarını dinlerken diğer yandan karşısında ki curcunaya baktı. Birleştirilmiş dört masanın etrafını insanlar doldurmuştu. Garsonun elinde makyaj malzemelerine benzeyen şeker hamurlarıyla süslü pastayı gören gruptan alkış koptu. Gülüşen grup bir kızı öne doğru itti ve masanın en başına geçen kız gülümseyerek pastaya baktı. Pastanın üstünde yanan şeyler ve barın ışıkları birleşerek Emir'in mumlar ile yazılı olan yaşı okumasını engelliyordu. Uğraşıldığı belli olan pastadan bakışlarını çekip tekrar doğum günü kızına baktı. Kocaman gülümsemesi yüzünü aydınlatıyordu. Uçları dalgalanmış saçları omzunun biraz altına geliyordu. Üstünde toz pembe bir elbise vardı. Önüne gelen saçı kulağının arkasına sıkıştırdı ve eğilip mumları üfledi. İlk sefer de sönmeyen mumlara bakıp dudaklarını büzdü. Karşısında ki kızı tanımlayan kelime kesinlikle tatlı olurdu. Arkadaşının kulağına eğilip bir şey demesiyle neşeyle el çırptı ve tekrar üfledi. Sönen mumlar ile birlikte sevinen kızı izlerken gülümsediğini fark edip kaşlarını çattı. Kafasını sağa sola sallayıp odaklandığı yerden gözlerini çekti. Dans eden topluluğun ardından gözleri arıyormuş gibi tekrar doğum günü kızını bulmuştu. Kızın gülümseyerek kafasını kaldırması ile ela gözleri, kızın parıldayan yeşil gözler ile buluştu. Tam olarak tonunu anlayamıyor olsa bile kızın gözlerinin yeşil olduğundan emindi. Gülümsemesini daha net görürken yıllardır yaşamadığı duygular açığa çıkmaya başladı. Bir kızın hatta küçük diyebileceği bir kızın gözlerinin ve gülüşünün etkisi altında kalması kaşlarını biraz daha çatmasına sebep oldu. Çoğu zaman neşe saçan kız gördüğü çatık kaşlı ve sert yüzlü adamdan gözlerini çekip önüne döndü. Bir insanın bu kadar sert yüz ifadesi olabilir miydi? Kendisi asla böyle biri olmamıştı. Sürekli gülümserdi çünkü hayat böyle güzeldi. Ancak kaçınılmaz bir gerçek vardı ki o da karşısında ki adama çatık kaşlar bile yakışıyordu.

 Yalnızca bir kaç saniye göz göze gelmelerine rağmen Emir, kızın üzerinde bıraktığı etkinin bir kaç saniye ile sınırlı kalmayacağını fark etmişti. Hesabı ödeyip bardan çıktığında da hala aklı tatlı doğum günü kızında kalmıştı.



İkili HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin