Giriş

27.8K 860 188
                                    

Geri dönüş hikayemle merhabalar!

Beğeneceğinizi umuyorum ve eğer konu hakkında önyargılıysanız birkaç bölüm daha okumanızı rica ederim... Çünkü hiçbir şey göründüğü gibi değildir.

Keyifli okumalar...

Hiç durmadan koşmak istediğiniz zamanlar oldu mu? Yaklaşık yirmi yıllık yaşantımda buna benzer bir anı yaşadığımı hatırlayamıyordum. Ciğerlerim yırtılana, boğazım acıyana dek bağırmak geliyordu içimden. Çocukluğumdan beri fevri davranmadığımdan hepsi hayal olacaktı, besbelliydi.

Böyle anlamsızca yaşadığım duygu değişiminin kendimce tek açıklaması vardı: âşık olmuştum.

Göz rengini seçebilecek kadar yakınında, onun beni göremeyeceği kadar uzağındaydım.

Güneş ışığının vuruş açısı öyle yerindeydi ki esintiyle kımıldayan koyu kumral tutamlar, görsel bir şölendi. Işıldayan bal rengine dönük gözlerinin bana çevrilmesini diliyordum. Buna rağmen kendimi tanıdığımdan o bana baktığı anda kafamı çevireceğime emindim. Umutsuzca beni görmesi ihtimaline tutunuyordum. Ne kadar acınası olduğum konusunu hakkında yorumlara kapalıydım.

Yaşadıklarımın karmaşıklığını çok düşünmüştüm. Beni herhangi bir anda kurtarsaydı hayranlıkla aşkı karıştırdığım olasılığına yapışırdım. O, hiçbir şey yapmadan onu sevmemi sağlamıştı. İçimdeki duygular manasızdı kendimce. Üniversitenin ilk gününden beri sapık misali izlediğim kişiyi ne kadar tanıyabilirdim ki?

Aklım ile mantığım tam da böyle bir çıkmazda kesişiyordu işte!

Sevgilisi yoktu, arkadaşı yoktu hatta yanında tek insan yoktu. Belki de onu sevmemin sebeplerinden birisi de yapayalnız oluşuydu. Onu ne ağlarken, ne de gülerken görmüştüm. Tek yaptığı mahkeme duvarı gibi suratıyla insanları huzursuz etmekti. Elinden hiç eksik etmediği ders kitaplarına çevirdim gözlerimi. Okulu birincilikle bitireceği herkes için yanılmaz bir olguydu.

Başkası olsa hislerini itiraf edip kurtulabilirdi fakat yapamıyordum. Özgüvensizliğimden midir yoksa onun dışarıya karşı olan tavrından çekindiğimden midir bilinmez aklımın kuytu köşelerinden bile geçemeyecek fikirdi. Etrafımdaki insan sayısı oldukça az olduğundan cesaret kazanmam büyük meseleydi.

Telefonumun sesiyle daldığım düşünce denizinden çıkabildim. Mesajı açıp okurken gözlerimin şokla irileşmesini engelleyememiştim. Rehberimde kayıtlı olmayan kişiden gelen mesaj tek cümlelikti.

''Okulun en saygın öğrencisi Vural Tandemir, akıl hastası bir psikopattır.''

Psikolojiyle birebir ilgilendiğimden psikopat kelimesinin gerçek anlamından haberdardım. Benim âşık olduğum adam, Vural Tandemir, Antisosyal Kişilik Bozukluğu hastasıydı. Birkaç saniye boyunca tepki veremedim, ardından ise telefonu kucağıma bırakıp yüzümü ovuşturdum. Etraftaki herkesin ilgisinin onun bulunduğu yöne kaymasına bakılırsa yeni bilgiyi öğrenen ilk kişi değildim.

Vural oturduğu yerde kimseye bakmadan kahvesini yudumlamakla meşguldü. Rahat tavrına bakılırsa mesajı almayan tek kişiydi. Midemdeki burkulma hissiyle ayaklanıverdim. Hayatımda ilk defa sonucunu düşünmeden hareket etmek istiyordum. Aklımda irdelersem vazgeçerdim, kendimi tanıyordum. O yüzden yürümeye başladım. Adımlarım ona yaklaştıkça birisi derimi çiziyormuş gibi hisle sınanıyordum. Avuç içlerim terlerken bedenimin soğukta kalmışçasına titremesi mantıksızdı.

Onun karşısına dikilebildiğimde gölgemden rahatsız olduğunu belli edercesine başını kaldırdı. O an sorgulama adına hiçbir ifade takınmadığını fark ettim. Hareketlerindeki mekaniklik ürkütücüydü. Neden yanı başında dikiliyor olduğumla ilgilenmiyordu, meraklı değildi. ''Ne istiyorsun?'' diye sorarken ses tonundaki umursamazlık elle tutulur cinstendi.

Düşünmeden kalkıp geldiğime bin pişmandım. Kelimelerimi özenle seçmeli, akla yatkın olanları kullanmalıydım. Şimdiyse doğaçlamaya kalmıştım.

''Sanırım tüm okula senin psikopat olduğun mesajı gönderilmiş.''

Eğer sizi hiç tanımayan bir insanın yanına gidip ona ''Sanırım tüm okula senin psikopat olduğun mesajı gönderilmiş,'' derseniz kabullenemeyişini veyahut öfkesini seyretmek zorunda kalırdınız. Ne yazık ki öyle bir şey gerçekleşmedi. Çünkü Vural en ufak tepki bile vermedi. Cümlem yanıtsızca ikimizin arasındaki gergin ortamda asılı kalmıştı sanki. Sandalyesini geri iterek ayaklanırken çıkan gıcırtı tüylerimi diken diken etmeye yetmişti.

Kitaplarını tutuşunu sağlamlaştırıp sağına döndüğünde refleksle ileri atıldım. Sımsıcak parmaklarım onun bileğini kavradı, o an benim için ilerleyen zaman duruverdi. Nabzım anında hızlanırken geri çekilemedim. Bakışlarının ağır ağır üzerimde gezindiğini hissediyorken ''Umurunda değil mi?'' diye sorabildim.

''Niye olsun ki?''

Kitaplarını hala tutuyorken elimi canımı yakmayacak şekilde ittirdi. Zaten zayıflayan tutuşum onun minik darbesiyle son buldu. Kolum cansızca aşağı düşerken son bir gayretle ısrar ettim. ''Öğretmenler, öğrenciler hepsinin sana karşı tavrı değişecek!'' Normalde böyle uzun cümleler kurmaktan hoşlanan birisi olmadığımdan kendi kişiliğimi garipseyecek noktadaydım.

''Seni ilgilendiren kısım nerede?''

Yanıtım yoktu, ne diyebilirdim ki? Arkama doğru bir adım attığımda don bakışları hala üzerimdeydi. ''İstediğin gibi olsun,'' dedim fısıltıyla. Duyduğuna emin olduğum anda dönüp eski oturduğum yere ilerlemeye başladım. Dört adım ancak atmıştım ki ''Benden hoşlandığını düşünüyorsun,'' deyiverdi.

Duraksadım.

Gözlerim kurtarıcı ararcasına etrafta gezindi, bulduğum şeyse merakla bizi dikizleyen öğrencilerdi. Boğazımda aniden baş gösteren kuruluk, parmaklarımı çıtlatma isteğim, hala terleyen avuç içlerim zor durumda kaldığıma işaretti.

''Kendini bizden üstün görüyorsun değil mi?''

''Hayır, zaten öyleyim.''

Son tümcesi bütün öfkemi yöneltebileceğim nitelikteydi. Tüm bedenimle ona döndüğümde göz göze geldik. Önceden ışıldadığını düşündüğüm bal rengi gözler, şu an bilyeden başka bir şeyi anımsatmıyordu bile. Öyle cansız ve boş...

''Senden hoşlanıyorsam ne olmuş?'' dedim duruşumu ona benzeterek. İnsanları çok rahatsız hissettirdiğini bilsin istiyordum fakat söylenenlerin gerçekliğini tarttığımda empati yoksunluğu aklıma düşüyordu.

''Hiçbir şey.''

Cevabından akan duruluk sinirimi kat be kat artırırken o dönüp gitti.

Çeşit çeşit insan görmüştüm yaşantım boyunca. Böylesine duygusuz, umursamaz ve yalnız birisine ilk defa rastlıyordum. Vural Tandemir, acı bile çekemeyecek kadar şanssızdı.

Ölü Kalbin Feryadı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin