Özel Bölüm

1.5K 132 28
                                    

Merhaba arkadaşlar, biliyorum bu hikâyenin bitmesi üzerinden bayaa bir zaman geçti. Ama sonra birden geri döndüm ve okudum kendi yazdıklarımı. Sonra dedim ki ya şöyle olsaydı, ya böyle olsaydı. Ee, düşünmüşken niye yazmayayım değil mi? Çok uzun değil, eskisi kadar çok yazmadığım için aynı keyifle okur musunuz bilmiyorum. Umarım sizleri tatmin eden bir özel bölüm olmuştur.

İyi okumalar...

Yaşam denilen şey tuhaftı. İnsanı nereden nereye savuracağı pek belli olmuyordu. İnsan olmam dediği ne varsa oluyor, yapmam dediği ne varsa yapıyor, kınadığı olayları yaşıyor, büyük büyük kurduğu cümlelerin hepsini yutuyor, yaşanacağına ihtimal vermediği şeyleri yaşıyordu.
Buna en büyük örneklerden biri bendim sanırım. Eğer kendim için İkra Tandemir diyebiliyorsam tabii ki bendim; kusura bakmayın fakat bu konuda hakkımı yedirtemem veya alçakgönüllü davranamam.

Antisosyal kişilik bozukluğu olan birinin size âşık olması, herkesin hayatında yaşayabileceği bir durum değildir herhalde, değil mi?

Eğer öyleyse bile bu benim hikâyem.

Vural ile evlendiğimiz gün bile yaşananların gerçekliğinden emin olabilmek için yanaklarımı çimdikliyordum, imkânsız kelimesinin karşılığını yaşadığımı size başka nasıl anlatabilirim?

İnsanların psikopat deyip uzak durduğu o adam, benimle evlenmişti. Hem de öyle bir insandı ki kardeşimin bizimle yaşamasını bile kabullenmişti. Hissedebilen ebeveynlerimizin yapamadığını yapmıştı. İkisi ayrılmaz bir bütün olmuşlar, haftada en az bir kere oturup animasyon filmi seyretmeyi adet edinmişlerdi. Düşünebiliyor musunuz? Bana “Hormonlarına sahip çık,” diyen Vural Tandemir ikimizin salonunda kardeşimle beraber çizgi film izliyordu. Abur cubur yemelerinden bahsetmiyorum bile!

Tabii bir de ikisinin ittifakı ben hangisine sinirlenirsem sinirleneyim devam ediyordu.

Şimdi kıpır kıpır kahvaltı hazırlarken evliliğimizin üzerinden nasıl bir yıl geçti diye sorsanız cevap veremezdim. O yüzden yapabildiğim en iyi şeyi yaptım.

Sakince işime devam etmeye çalıştım. Duyduğum tıkırtılara bakılırsa yalnız değildim. Birkaç dakika geçmemişti ki belime dolanan kollarla iş göremez hale geldim. “Günaydın,” deyip boynuma bir öpücük kondurması iç çekmeme sebep oldu. “Bir saniye,” deyip kaçınmaya çalıştığımda başımı çevirmemi fırsat bilip dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu.

“İrem,” desem de beni çok duyacak durumda değildi. “Uyuyor o,” diyebildi tüm sakinliğiyle.

Geri çekildim. Otomatikman ellerim belime gitti.

“Kontrol edip mi geldin sana inanmıyorum,”
dediğimde tam hamle yapacaktı ki kapı sesiyle kendini mutfaktaki sandalyelerden birine attı. Yüz ifadesinden anladığım kadarıyla oyalandığım için kızgındı. Gülüşümü saklayamadım. Birazcık çatılmış kaşları ve aşağı eğimlenen dudaklarıyla istediği çikolatayı alamamış beş yaşındaki bir çocuk gibi davranıyordu. İki dakika sonra İrem mutfak kapısında belirdi.

“Günaydın,” derken sesi mahmurdu. Gözlerini ovuşturarak sofraya oturduğunda “Yarın okul alışverişini yapacağız, unuttum sanma,” diye küçük bir hatırlatma yaptım. Yanaklarını şişirip gözlerini devirdi.

Vural ise kardeşime doğru eğilip benim duyabileceğim bir sesle “Sabah sabah ikimizin de moralini bozmazsa günü aymıyor,” dedi. 

Ölü Kalbin Feryadı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin