Bölüm 20: ''Üvey Kardeş''

7.7K 512 103
                                    

Affedemediğin insan unutulmaz. Kin, öfke, sevgi, bağlılık, aşk, hoşlanmak neredeyse tüm duygular aynı şekilde bağlardı insanı. Hepsi birbiriyle orantılıydı: nefret duygusu bana birçok şey yaşatan o insanı ne kadar sevdiğimle doğru orantılıydı. Kısacası benim Vural'ı unutabilmek için önce onu affetmem, ardından ise kayıtsız kalmam gerekiyordu.

Zorlanacaktım, farkındaydım.

Sabah uyanır uyanmaz kendimi motive edebilmek adına saçlarımı düzleştirici kullanarak şekillendirmiş, rutin bir makyaj yapmış, kıyafet seçerken ekstra düşünmüştüm. Hesaplarıma göre finallere az kalmıştı. Yani Vural'ı unutmak istediğim dönem tatile denk gelmek üzereydi.

Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur lafının doğru olmasını umuyordum. Sabah kahvaltısını hazırlarken İrem'in giyinmiş bir halde mutfağa girdiğini gördüm. Onun alnına minik bir öpücük bırakıp ''Nasıl gidiyor?'' diye sorduğumda gözleri şaşkınlıkla irileşti.

''Yaşıyormuşsun.''

Söylediği şeyi algılamam çayı dolduruyor olduğum için uzun sürdü. ''Ne diyorsun İrem?'' derken sesli biçimde gülmeye çalıştım. ''Birkaç gündür ruh gibiydin, yaşıyormuşsun dedim.''

''Çok zeki cevapların var, sinirime dokunuyor.''

Bunu söylediğimde ikimizde homurdandığımın farkındaydık, alınmayacağını adım gibi biliyordum. Onunda sıcak sütünü önüne koyduğumda ''Para sıkıntısı?'' diye sordu. Babam iki kızı olduğunu hatırlayıp bana para göndermişti, ayrıca kütüphaneden gelen miktar şu sıralar yeterliydi.

''Bunları düşünme demiştim, hiçbir sıkıntı yok.''

Bir şey söyleyecekti, hissetmiştim. Nedendir bilemiyordum ama sustu. Başını öne eğip omuz silkişinden bir şeylerin yolunda gitmediğini anladım. Masaya oturmadan evvel etrafında dolanıp İrem'in önünde dizlerimin üstüne çöktüm.

''Biziz artık İrem,'' dedim göz göze gelmek için çenesi tutup kaldırırken. ''Kardeşiz, her şeyiz. Söyle bana. Hiçbir şeyden mahrum kalmanı istemiyorum.''

''Piknik var dediler, on lira ama ben gerek yok demiştim. Seni arayacaklar galiba bugün.''

''Gidiyorsun o pikniğe!''

''Abla gerçekten gerek yok.''

Vitrinde bıraktığım cüzdanımı alıp içindeki parayı kontrol ettim ve yeteri kadar bulunduğunu görünce hevesle kardeşime on lirayı uzattım. ''Gidiyorsun, konu tartışmaya kapalı.'' Homurdanmamın ardından kollarını göğsünde birleştirdi.

''Konu tartışmaya niye kapandı, ben fikrimi söylemedim ki!''

''Büyük oluşumun yetkilerini kullanıyorum, küçük hanım.''

Parayı çantasının ön gözüne sıkıştırıp ardından bir kâğıt parçası çıkardı. ''İzin imzası,'' dediğinde kalemi alıp belli belirsiz imza atıverdim. ''Bundan sonra her geziyi bana söylüyorsun yoksa öğretmeninden isterim.''

''Tamam, abla ya!''

''Güzel,'' dedim gülümseyerek. Nedense günler sonra ilk defa nefes alıyormuşum gibi geliyordu. Vural'ı yaklaşık üç gündür görmüyor oluşumun etkisi var mıydı yok muydu bilmiyordum. Onu düşündüğüm anda parmaklarım ister istemez dudaklarıma yöneldi. Vural beni öpmüştü. Sımsıcak dudaklarını hissetmiştim, o vitrindeki benim olma ihtimalini bile hayal edemeyeceğim şeye dokunmuştum.

O kadar eksikti ki; duygusuzdu, kabaydı, sertti. Hiç böyle bir şey düşlememiştim. Elimi aşağı indirip İrem'e otuz iki diş güldüm. Neşem bulaşıcıydı sanki ben güler gülmez o da havaya girdi. Kahvaltımızı yaptık, şakalaşarak montlarımızı giydik, onu okuluna bıraktım.

Ölü Kalbin Feryadı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin