Bölüm 42: "FİNAL"

7K 405 91
                                    

Bana kızabilirsiniz, hem de çok kızabilirsiniz. Haklısınız. O kadar uzun zamandır bölüm paylaşmadım ki belki okumayı bile bıraktınız. Ama yine de İkra&Vural'ı finalsiz bırakamazdım. İkra'ya sinirlendiniz önceki bölümlerde. Çünkü hep gitmekten vazgeçti ama insanlar böyledir. Bırakmak istemiyorsa bırakamaz.

Benimle buraya kadar geldiğiniz için çok teşekkür ederim.

Beklentinizi karşılayamadıysam üzgünüm. Biraz köreldim. Başka hikayelerde görüşmek üzere. Umarım anlayışla karşılarsınız.

ÜÇ GÜN SONRA

Tuttuğunu koparan bir insan olmamıştım hayatımda. Sana verilene şükret, verilmeyene sabret, elinden alınana göz yum, kanadın kırılınca gül politikasıyla yaşamıştım. İrem'e zarar gelmesin diye onu sarıp sarmalamıştım. Acılarımı bir kutuya saklayıp kalbimin derinliklerine gömmüştüm, bazense o yerden çıkarıp kardeşimi düşünmeden sere serpe açıvermiştim. Ağlamıştım, gülmüştüm, affetmiştim, kin gütmüştüm. Her normal insan gibi bir düşmüştüm bir kalkmıştım.

Sonrasındaysa bir anda hayatıma Vural girivermişti. Daha doğrusu ben onun hayatına bodoslama bir şekilde dalmıştım. Onun iznini almadan, düşüncelerini bilmeden yaşamında yer edinmiştim, kovsa da gidememiştim. Her canımı yakışında onu affedecek bahaneler bulup saygınlığımı yitirmiştim. Kendime verdiğim sözleri ardı ardına yıkıp Vural için gururumu ayaklar altına almıştım.

Çünkü benim bildiğim tek yol buydu.

Sevdiğim insanı hatalarıyla, eksikleriyle, varıyla ve yoğuyla, bazen mutluluğu bazen de kavurucu acısıyla kabullenmekti.

Tam her taş yerine oturdu demiştim, bu sefer de ölümün soğuk rüzgarları aramızda esmeye başlamıştı. İhtimali bile gözyaşlarına boğulmama sebepken yaşadığımda nasıl tepki verirdim Allah bilir.

Her zaman ki tavrımla bunu da kabullenmiştim. Çünkü hayat buydu. Sevdiklerimiz alırdı, her gün sınanırdık, mutluluğun değerini bilmemiz için acı çekmemiz gerekirdi. Yalnız değildim. Tek zorluk yaşayan ve dünyanın yükü sırtına binen kişi ben değildim. Hatta çoğu insana göre şanslıydım bile. Tutunacak iki dalım vardı: İrem ve Vural.

Hastanenin bahçesinde bankta oturuyorken beynimden tam olarak bunlar geçiyordu. Vural'ın son durumunu bilmiyordum ama emin olduğum tek şey vardı. Yaşıyordu.

Havanın sıcaklığı boğazımı kurutsa da bir türlü içeri girecek gücü kendimde bulamıyordum. Bir karar vermek kolaydı fakat o kararı uygulamaya koymak zulüm gibiydi.

Yanımdaki hışırtıyı hissettiğim an abartıyla irkildim. Öylesine dalmıştım ki yanıma birinin oturduğunu ancak fark edebilmiştim. Koyu kahverengi saçları beline kadar uzanıyordu ve dümdüzdü. Bakışlarını bana çevirdiğinde şaşkınlıkla bakakaldım. Gözleri öyle güzel bir maviydi ki ve duruşu o kadar mükemmeldi ki yanındaki halimden utanıverdim. Altımdaki kot pantolonun paçaları kıvrılmıştı, üstümde beyaz bir tişört vardı. Saçlarımı tepeden topuz yapabilmiştim. Oysa siyah kumaş pantolonu, pudra şifon gömleği ve duru güzelliğiyle beni ezip geçmişti.

Vural arkamdaki hastane odalarının herhangi birisindeyken gerçekten de yanımdaki kızın güzelliğini düşünecek kadar delirmiş miydim?

"Bu senin."

Kızın ses tonunu duyduğum anda bakışlarımı yerden çekip ona çevirdim. Neden benimle konuşuyordu ki?

Uzattığı şeye baktığımda bir zarf olduğunu gördüm. "Sen kimsin?" derken suratımda dünyanın en anlamsız ifadesi oluştuğuna emindim. Böyle tuhaf tanışmalar hayatımın vazgeçilmezi olup çıkmıştı.

Ölü Kalbin Feryadı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin