Annem karşımdaydı.
Babamdan ayrıldıktan sonra yüzümüze zar zor bakan, İrem'e karşı ilgili rolü oynayıp onu sinemada yapayalnız bırakıp giden, daha sonra evimizde sinir krizi geçirip kardeşimi almaya çalışan annem... Ah, bir de tabii babamın öz olmaması durumu vardı. O an gözlerime batan yaşlar akmamak için direniyordu. Yanımda dikilen Vural'a rağmen sakinleşemiyordum. Avuç içlerimin terlemeye başlamasının ardından gelen baş dönmesiyle sendeledim.
İrem'in korku dolu sesiyle adımı söylediğini duyar duymaz dudaklarıma sahte gülüşlerimden birini yerleştirdim. Toparlanmam hızlı gerçekleşmişti, kardeşim için. Dizlerimin üstüne çöküp saçlarını okşadım. Çoktan gözlerim doluvermişti fakat gülümsüyordum. Ona karşı güçsüz görünmek istemiyordum.
''Biz annemle dışarıda konuşurken evde birazcık yalnız kalabilirsin değil mi?'' diyerek onu ikna etmeyi denedim. Böylesi bir travmayı kardeşime yaşatacak değildim, hem o şu an çok tehlikeli yaşlardaydı. Belki beni ablası olarak görmeyi bile bırakabilirdi o yüzden bilmemesi daha iyiydi. Onun iyiliği için mi yoksa kendi iyiliğin için mi diye fısıldayan iç sesimi zar zor bastırdım.
''Pamuk şeker sever misin?'' diyen Vural kardeşimin elini tuttuğunda şaşıramadım bile. İrem boştaki eliyle kıyafetimin köşesine sımsıkı yapışmıştı. Bakışlarındaki korku huzursuzca yerimde kıpırdanmama sebep oldu. Kardeşimi mutsuz görmek canımı sıkıyordu.
''Beni almaya çalışmayacak değil mi?'' diye mırıldandığında anneme karşı öfkeyle doldum. ''Hayır,'' derken güvence veriyordum fakat yapacak başka hiçbir şey yoktu. ''Öyle bir şey olmayacak, sen rahat ol.''
Benim verdiğim özgüvene dayanarak Vural ile uzaklaşmaya razı geldi kardeşim. Onlar giderken anneme hiçbir şey demeden eve yürüdüm. Attığım her adımda bacaklarım kasılıyordu. Evet, yüzleşmeliydik. Yine de cesaretimi toparlayamıyordum, ondan duyacağım şeylerle savaşmaya gücüm yoktu. Anahtarla kapıyı açarken bile hangi cümleleri kuracağını, benim ne tepki vereceğimi, sonrasında ise ikimizden birisinin sinir krizi geçirmeden nasıl bu evden çıkacağını düşünmekten kafayı yemek üzereydim.
''Benden nefret ediyorsun,'' diyen annemin sesinin tınıya bakılırsa bu soru kalıbı değildi. Sadece kabullenilmiş ve umurunda olmayan bir gerçeğin dışa vurumuydu. ''Oldukça haklı sebeplerim var diye düşünüyorum ama'' derken kendime olan güvenimi taze tutmam gerektiğinin farkına vardım. Annemin karşısında dimdik durmalıydım çünkü haksızdı.
Burada söyleyeceği herhangi bir şey, onu haklı çıkarmaya yetmeyecekti.
Karşımdaki üçlü koltuğa sakince yerleşirken ''Bir şeyler ikram etmeyecek misin?'' diye sordu. En son İrem'in odasını darmadağın edişini hatırladığımdan ötürü şu an ki durgunluğu annemde çok eğrelti duruyordu. Birazdan bağırıp çağıracak ve bütün suçu babamın üstüne yıkacaktı. Olacakları az çok tahmin edeceğimden çevresindeki kırılabilecek şeyleri en aza indirgemeliydim.
Annem dakikalar sonra gerçek babam hakkında açıklama yapacakken ben neden kırılacak eşyaları düşünüyordum ki? Sanırım savunma mekanizmam devreye girmişti. Eğer çok fazla düşünmezsem, acıtmazdı.
''Anladığım kadarıyla artık annene cevap da vermeyeceksin.''
''Öz annem misin?''
Aniden dudaklarımdan dökülen kelimelere engel olamamıştım. Aldığım yanıt derin bir sessizlikti, cümlelerim onu yaraladığı kadar beni de yaralamıştı. Geldiğimiz durum resmen içler acısıydı. Hala oturmadığımın farkına vardığım sırada titreyen bacaklarımın beni daha fazla taşıyamayacağını anlayıp tekli koltuğa yanaştım. Annem bütün sükûnetiyle derin bir nefes alıp iki elini kucağında birleştirdi. Söylediğim cümleyi duymamış gibi davranmak onun için en zararsız yoldu.
![](https://img.wattpad.com/cover/79595528-288-k245392.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Kalbin Feryadı
ChickLit"Onun ölü kalbinin feryadını duyabilen yegâne insandım, o da dahil."