Yaşam öyle tuhaf şeydi ki insanın karşısına ne çıkacağı hiç belli olmuyordu. Bir haftadır huzurluydum. Kütüphanedeki işimden mutluydum, derslerime odaklanabiliyordum, sorunlarımı göz ardı etme çabalarım sonuç vermeye başlamıştı. Tek sorun, Vural'dı.
Sürekli aklıma gelmiyor olsa da kantinde otururken veyahut kahvemi yudumlarken aniden zihnime süzülüyordu. İçimde derin bir boşluk varmış gibi hissettirmesi haksızlıktı. Bana söylediği cümlelerden sonra onu iki kere kütüphanede görmüştüm. Hatta tam da istediğine yönelik onu tanımıyormuş gibi davranmıştım.
Konuşma çabam yoktu, göz göze bile gelmemiştik.
Sadece onun tek başına oturuyor olması kalbimi sızlatmıştı. Vural insanlara karşı hiçbir duyguyu hissedemeyeceği için beni anlayamazdı.
Mühendislik fakültesinden gelen bir öğrencinin elindeki iki kitabı alıp rafların arasında dolanmaya başladım. Hepsinin sırası olması işimi ekstra kolaylaştırıyordu. Tam numaralara odaklandığım sırada Ali abinin bana seslenmesi hiç beklemediğim bir şeydi.
''Efendim abi?''
''İkra, seni görmeye gelmiş birisi var.''
Hani bazı şeylerin imkânsız olduğunu bile bile ihtimaline tutunuruz ya... Nedensizce gelen kişinin Vural olma olasılığı göğüs kafesimin aniden daralmasına sebep oldu. Rafların arasından çıktığımda bakışlarım Ali abinin yanına kilitlenip kaldı.
Güney'i şapşal gibi sırıtıyor halde buldum.
''Sadece yarım saat izinlisin,'' diye uyaran Ali abi yanımdan geçmeden hemen önce kulağıma eğilip ''İyi birine benziyor,'' demeyi ihmal etmedi. Kitapları bilgisayarın yanına bırakırken derin bir nefes aldım.
''Sana görüşemeyeceğimi söylemiştim.''
Şu bir hafta içinde değişen şeylerden birisi de Güney ile arkadaşlığımdı. Güvenmek benim için çok zor eylemdi fakat ot gibi yaşayıp gitmekte istemiyordum. Birilerinin yanımdaki varlığı daha rahat hissettiriyordu.
''Bende bunun için gelip patronunu kafaladım ve izni kopardım! Altı üstü benimle kantine geleceksin.''
Güney kırmak istemediğim insanlar listesinde başı çekiyordu. Tam da bu sebeple askılıklara bıraktığım bordo kalın örme hırkamı elime alıp onun yanına ilerledim. ''Kahve sözümü tutacağım demiştim,'' derken oldukça sempatikti. Bana herkese davrandığı gibi değildi, daha farklı yaklaştığını fark etsem de hemen o yöne yormak istememiştim. Sonuçta kadın-erkek ilişkilerinde fazla söz sahibi sayılmazdım.
''Sözün olsa da olmasa da hep sen ısmarlıyorsun. Kendimi kötü hissediyorum, Güney.''
''Şu an söylediklerin bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyor, haberin olsun.''
Olduğum yerde duraksadım ister istemez. Bakışlarım ona yöneldi, haliyle o da donup kalmıştı. Dudaklarım uzun zaman sonra tamamen gerçek bir tebessümle kıvrıldı. ''Sen gerçekten çok iyi birisin. Her şey için teşekkür ederim.''
''Sen ise bunlardan çok daha fazlasını hak eden bir kızsın ve böyle duygusal konuşmalar pek benlik değil.''
Onun tepkisine ister istemez sesli güldüm, adımlarımızı aynı anda atmıştık. Güney hoşlanmak isteyebileceğim bir tipti. Yakışıklıydı, nerede ne konuşması gerektiğini biliyordu, esprileri yüzümü güldürüyordu ama o kadardı işte. Sadece kafamı dağıtmama yardımcı oluyordu. Bunun içinse suçluluk hissi omuzlarıma biniyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Kalbin Feryadı
ChickLit"Onun ölü kalbinin feryadını duyabilen yegâne insandım, o da dahil."